Koronavirüs ve kapitalist sistemin iflası

Bir yanda sınırsız güç ve olanaklara sahip kapitalist-emperyalist devletler; dünyanın yüzde 99’undan fazlasına hükmeden oligarşik iktidarlar; tepeden tırnağa kadar silahlanmış, son yıllarda trilyonlarca doları silahlanmaya yatıran savaş aygıtları; koronavirüse karşı elleri kolları bağlı, çaresizlik içerisinde debelenen çürümüş sistemin ekabirleri; kâr daha çok kâr düsturuyla hareket eden, insanlığın çektiği acılardan nasıl daha çok kâr sağlarım diye ellerini ovuşturan asalaklar sürüsü...

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 27 Mart 2020
  • 08:05

Hiçbir şey eskisi gibi değil. Güçlü ve kudretli görünen, sahip olduğu devasa orduları ve silahlarıyla, istihbarat teşkilatları, polisi ve paramiliter güçleriyle korku duvarı yaratan kapitalist sistemin yıkılmazlığı ve ebediliği üzerine yayılan hurafeler yerle bir oluyor. Kapitalizm varlık yokluk sınavından geçiyor. Kapitalist sistemin ne işe yaradığı, insanlığa vadettiklerine karşın neler verdiği kitlesel sorgulama sürecine giriyor. Ne kadar anladıklarından bağımsız olarak, Erdoğan gibileri bile, “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” itirafında bulunuyorlar.

“Gemi kaptanları” gemilerini, mürettebat ve yolcularıyla birlikte engin okyanusun dalgalarına teslim ederek kaçışıyorlar. “Kaçın, evlerinize saklanın, sınırları kapatın” diye bağrışıyorlar. Karşılıklı suçlamalar ortalığı kaplıyor. Birbirlerini yardıma gelmemekle, bencillikle suçluyorlar. “Her koyun kendi bacağından asılır” diyen sizler değil miydiniz?

İşçiler ve emekçiler sağlık hizmeti için yaptıkları aylık ödemelerinin karşılığını almak bir yana, eve kapanmaya, sokağa çıkmamaya zorlanıyorlar. Yasaklara uymayanların tepesine cop ve asker dipçikleri iniyor. Hastanelerde yer bulamayanların cesetleri buzluklarda istif ediliyor. Yasaklara uymayanların, ücretli izin isteyenlerin, bu koşullarda üretim yapılmaz diyenlerin talepleri duymazlıktan geliniyor. İşçi ve emekçiler dipçik zoruyla “ölüm tarlaları”na dönüşen fabrikalara, hizmet alanlarına sürülüyorlar. “Evde kal” çağrısı, tılsımlı bir hızla “fabrikaya, hizmet alanlarına koş” çağrısına dönüşüyor. Salgının yayıldığı günlerde Milano Belediye Başkanı Giuseppe Sala, “Milano hayatta, üretmeye devam ediyor” yazan panolarla kenti donatabiliyor.

Sahtekarlık, riyakarlık birbirini izliyor. Bir yanda virüsün yayılma hızını kontrol altına almak bahanesiyle iki kişiden fazla insanın yan yana gelmesi yasaklanırken, diğer yanda kapitalistlerin zararlarını minimize etmek için işçilerin fabrikalarda, ölüm koşullarında toplu üretim yapmalarında mahzur görülmüyor.

Kapitalist sistem kendi iflasını ilan ediyor. Açlık ve ölümden başka bir şey vadedemiyor. Hastanelerde solunum cihazı vanalarının eksikliğinden dolayı İtalya’da birçok hasta yaşamını yitiriyor.

İnsan yaşamını hiçe sayan kâr hırsı

İtalya’da solunum cihazı vanası konusunda yaşananlar, kapitalizmin çarpıcı bir özetini sunuyor. Hastaneye solunum cihazı vanaları tedarik eden firmanın tedavi için ihtiyaç duyulan vanaları zamanında yetiştiremeyeceğini açıklaması üzerine, yeni kurulan Isinnova firmasından Cristian Fracassi ve Alessandro Ramaioli kendi üç boyutlu yazıcılarıyla işe koyuluyorlar. Üretim sürecini hızlandırmak için de imalatçı firmadan vanaların yazılım kalıplarını istiyorlar. Firma kalıpları vermediği halde, Isinnova 11 bin dolara satılan vanaları 1 (bir) dolar maliyetle üreterek hizmete sokuyor. İnsan yaşamını hiçe sayan kapitalist tekeller bu girişimi engellemek için her yola başvuruyorlar. Vanaları 11 bin dolara satan imalatçı firma, gönüllülere üretimi derhal durdurmaları ültimatomu veriyor, dava açmakla tehdit ediyor. Öyle ya, özel mülkiyete ve kâr marjlarına çomak sokulmuştur: “Adalet mülkün temelidir!”

Emekçilerin cesetlerini saymayı kendisine iş edinen İtalya devleti ölü soyucuların ültimatom ve tehdidini duymuyor, gömüyor! Emekçilerin cesetlerini saymaya devam ediyor. Toplu mezarlar için orduyu devreye sokuyor.

Orman kanunu ya da kapitalist rekabet

Almanya’da bir üniversite kenti olan Tübingen’de, CureVac isimli bir ilaç firması korona virüsüne karşı ilaç geliştirmede önemli bir gelişme kaydediyor. Devreye giren Trump, geliştirdiği ilacın patent hakkını satması için firmaya bir milyar dolar teklif ediyor. Karşılıklı yalanlamalar, egoistlik suçlamaları, şiddetle(!) kınamalar havada uçuşuyor. Rekabet çarklarının arasında insanların yaşamı öğütülüyor.

Kapitalist dünyada bunlar yaşanırken, kapitalist dünya dışındaki “küçücük” bir ada olan Küba ise elindeki imkanları insanlığın hizmetine sunmak için karşılıksız olarak harekete geçiyor. Kâra odaklanmayan Küba, “İyileştirmeden önce önlemek daha önemli” ilkesiyle hareket ediyor. Küba Ankara Büyükelçisi Luis Alberto Amoros Nunez, “Büyük ilaç şirketlerinin yarattığı bir çıkar çatışması söz konusu ve bu ilaçların herkese erişilebilir olması için yasaların ve düzenlemelerin devreye sokulması gerekiyor. Sağlık, bir insan hakları meselesi olarak ele alınmalıdır. Küba’nın perspektifi budur. Koronavirüsün getirdiği zorlukları aşmak için bencil ve kâr odaklı olmayan kolektif ve dayanışmacı bir yaklaşıma ihtiyacımız var.” diyor.

Bir dolarlık maliyetle üretilen solunum cihazı vanalarını 11 bin dolara satarak, insanların çektiği acılar ve yaşamları üzerinden ticaret yapan kapitalist tekellerin ve onların ağababaları olan ABD emperyalizminin patent hakkını satın almak için gösterdiği utanç verici tutumun aksine, Kübalı sağlıkçılar İtalyan emekçilerin yardımına koştular. İtalya’ya gelen 59 kişilik doktor ve hemşire ekibinde bulunan Kübalı doktorlardan 68 yaşındaki Leonardo Fernandez, burjuva medya çalışanlarının sorularını, “Hepimiz korkuyoruz ama yapmamız gereken devrimci bir görev var. Dolayısıyla korkumuzu bir kenara bırakıyoruz. Korkmadığını ancak süper kahramanlar söyleyebilir. Biz süper kahramanlar değil, devrimci doktorlarız” sözleriyle yanıtlıyor. O bu sözlerle, yaptıkları işin kapitalist dünyada çoktandır unutulan, ayaklar altına alınan, geminin güvertesinden okyanusun dalgaları arasına atılan enternasyonal dayanışma bayrağının yukarıya kaldırılması olduğunun altını çiziyor.

Rekabet yerine dayanışma!

Küba Ankara Büyükelçisi Luis Alberto Amoros Nunez yaptıkları şeyi çok yalın bir şekilde ifade ediyor:

“İtalya’nın Lombardiya bölgesindeki yetkililerin talebi üzerine doktor ve hemşirelerden oluşan 59 kişilik bir ekip desteğe gitti. Çin’de başladığında oraya da doktor gönderdik. Ve diğer insanlar Çin’i terk ederken, Kübalı doktorlar orada kaldı. Nikaragua ve Venezuela’ya da oradaki makamların talebi üzerine doktor göndermek üzereyiz. Dünyanın farklı yerlerinden de benzer talepler geliyor. 400 civarında doktorumuzu her an dünyanın farklı bölgelerine göndermek üzere hazırlıklarımızı tamamladık. . . Tarihimizde, devrim tarihinde, birçok kez zor durumlarda insanlık ve dayanışma örneği gösterdik. Biz Kübalılar Fidel ve Che Guevara’nın çocuklarıyız. Che Guevara başka yerlere savaşmaya gitti. Normal olarak biz de bunu yapmaya hazırlıklıyız. Bu, devrimin insani geleneğinin yansıması olan politikaların bir parçasıdır.”

Bir yanda sınırsız güç ve olanaklara sahip kapitalist-emperyalist devletler; dünyanın yüzde 99’undan fazlasına hükmeden oligarşik iktidarlar; tepeden tırnağa kadar silahlanmış, son yıllarda trilyonlarca doları silahlanmaya yatıran savaş aygıtları; koronavirüse karşı elleri kolları bağlı, çaresizlik içerisinde debelenen çürümüş sistemin ekabirleri; kâr daha çok kâr düsturuyla hareket eden, insanlığın çektiği acılardan nasıl daha çok kâr sağlarım diye ellerini ovuşturan asalaklar sürüsü... Diğer yanda bu sürüye karşı ayakta kalma, dayanışma ve “devrimin insani geleneğinin yansıması olan politikaları” sınırlı olanaklarla sürdürmeye çalışan “ufacık” Küba!

Bu tablo bize ya rekabet ve çürümüşlük içerisinde yok oluşun ya da dayanışma ve devrimci politikaların rehberliğinde kurtuluşun yolunu gösteriyor. Bir sistem çözülürken yenisini yaratmak, tarihin güncel çağrısı olarak insanlığın önünde duruyor.

İLİŞKİLİ HABERLER