15.yy sonunda, İngiltere'de kapitalizmin ilk ayak sesleri duyulur. Kapitalistlerin imalathanelerde, atölyelerde çalıştırmak üzere işçiye ihtiyaçları vardır. Köylerden kentlere göç ettirilen 'eski köylü, yeni işçi'ye çalışmayı emrederler. Ancak, eski hayat tarzından kolayca vazgeçmeyecek köleler de vardır. Kapitalistler, çareyi havuç-sopa taktiğinde bulurlar. 'İster çalış ister çalışma' diye tanımlanan "özgür" köleler, 'ya çalışacaksınız ya da doğduğunuz memlekete geri gideceksiniz' diye tehdit edilir. Aldıkları önlemler, tehditler çare olmaz. Bu defa, acımasız saldırılarda bulunurlar. Saldırılarına uygun 'yasalar' hazırlarlar. Çalışmayı kabul etmeyen 'özgür' kölelere, dayak ve hapis cezası verilir. Bir arabanın arkasına bağlanır, bedenlerinden kan akıncaya kadar kamçılanır.
Ne kadar acımasız değil mi?
İnsan onuruna düşman, insan canını hiçe sayan gözü dönmüş bir sistemin efendileri.
Özgür kölelerimiz 'çalışmaktan kaçınma hakkı'nı kullanmaya devam ederse, tekrar tutuklanır, ibret-i alem olsun diye kulaklarının yarısı kesilir.
(Bugünlerde çalışmaktan kaçınma hakkını kullanmak isteyen işçilere yönelik tehditler, baskılar arttı. Üstelik 'uygar' kapitalizmin fabrikalarında, işyerlerinde.)
Üçüncü defasında da 'akıllanmayan' köleler idam cezasına mahkûm edilir, hayatına son verilir. *
İngiltere'de,15-16. yy'larda dayatılan çalışma ve yaşama düzeninin bir benzerinin koronavirüsü salgınının tüm dünyaya yayıldığı bu günlerde de yaşandığını söylesek abartmış olmayız.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) resmi rakamlarına göre korona virüsüne yakalananların sayısının yarım milyonu geçtiği, gerçek rakamların ise bir milyon civarında seyrettiği tahmin ediliyor.
Can kayıplarını rakamlarla ifade etmenin zorluğu bir yana, bilim insanları, insanlığın korkunç bir bedel ödemekle karşı karşıya kaldığını ifade ediyor.
Özellikle virüsün yaşlı kuşak (65+) diye tanımlanan kesime bulaşma riski ve ölümlerin büyük oranda bu kesim arasında olmasına rağmen, orta yaş ve genç nüfus da azımsanmayacak derecede virüsten etkileniyor.
Salgının tablosu ağırlaştıkça, toplumdaki yansıması, etkileri de tartışılır oldu. Koronavirüsden dolayı ölüm endişesi, gelecek kaygısı artmaya başladı. Salgını fırsat bilen kapitalistler ise yaşanan felaketten kâr elde etmenin, krizi yine işçilere-emekçilere ödetmenin peşindeler.
Ekonomik krizi fırsata çevirmeyi iyi bilen kapitalistler, koronavirüsü gerekçe göstererek işçi kıyımlarına başladı. Birçok fabrikada, işyerinde işten atmalar arttı, ücretsiz izin vb. uygulamalar sıklaştı.
Dünya gazetesinin 'Koronavirüs Gündem Araştırması', işsizliğin işçi ve emekçilerdeki olumsuz etkileri hakkında çarpıcı sonuçlar ortaya koyuyor.
406 kişi ile yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, insanlar yaşamını kaybetmekten değil, işsiz kalmaktan korkuyor.
Katılımcıların yüzde 63’ü koronavirüs salgını endişesi taşırken, yüzde 68’i işsiz kalmaktan korkuyor.
ABD Çalışma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre ise, koronavirüsün ülkede görülmesinin ardından işsizlik yardımına başvuranların sayısı 3 milyonu buldu. Bu sayı, ABD tarihinde tüm zamanların en yüksek seviyesi olarak kayıtlara geçti.
Salgının işçilerin-emekçilerin hayatını nasıl etkileyeceği tartışılırken, bir haber de Türkiye İstatistik Kurumu’ndan (TÜİK) geldi. 2019 yılına ait işsizlik oranı, bir önceki yıla göre yüzde 2.7 artarak yüzde 13.7’ye ulaşmış. İşsizlik rakamlarının bu seviyelere çıkması, salgının başladığı Mart ayında yaşanan işten çıkarmalara, iflaslara, işyeri kapatmalarına dair haberlerin artmasıyla tablonun daha da vahim bir hal alacağını gösteriyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün ( ILO ) istihdam politikasından sorumlu departmanının direktörü Sengheon Lee’nin adeta kapitalistleri uyardığı konuşması da işsizliğin çok yüksek seviyelere çıkacağının sinyalini veriyor.
"Geçici işsizlik, işten çıkarmalar ve tazminat taleplerinin boyutu ilk etapta tahmin edilenden çok daha büyük. Dalgalanmanın boyutu tahminimizden çok daha büyüktür. "diyen Lee, işsizliğin 25 milyonu geçebileceğini ifade ediyor.
Kapitalistler, ellerindeki tüm imkânları seferber ederek, salgına karşı sınıf çıkarlarını korumaya dönük önlemler alıyor. Kapitalizm, insanlığı yok oluşa götüren bir sistem olduğu gibi, sürdürülebilir bir yanı da kalmadı. İnsanlığa ve doğaya sürekli zarar vermekten öteye bir anlam taşımadığı, acı kayıplar sonucunda da olsa bir kez daha görüldü. Görünmez bir düşman ilan ederek, suçu koronavirüse atsa da bunlar nafile çabalar.
Sınıf mücadelesi, bugün virüs üzerinden cereyan ediyor. İşçi sınıfının bu mücadelede kaybettiği her hakkın her mevziinin ağır bedeli olacakken, 'bireysel' değil ‘toplumsal’ hareketler ise yeni bir geleceği armağan edecektir.
Artık, bu çatışmadan daha güçlü çıkmanın zamanıdır.
*Kapitalizmin hapishanelerinde ödünç hayatlar, Y.Akkaya