Korona salgını, kapitalizmin çöküşü, sosyalizmin güncelliği

Korona salgınının ilk aylarında olayı gizleyerek geçiştirme yolunu seçen emperyalist-kapitalist devletler, gizleme olanağı kalmadığı andan itibaren “milli birlik, bütünlük” çağrısı yapmaya başladılar. Dünya burjuvazisi ve onun tek tek ülkelerdeki temsilcileri ve kalemşorları, korona salgınının bir doğa felaketi olduğunu, tüm insanları eşit düzeyde etkilediğini; dolayısıyla din dil, ırk, mezhep ve sınıf ayrımı yapılmaksızın topyekun bir mücadele içinde olunması gerektiğini vaaz edip duruyorlar. Oysa olay her yönüyle ve tümüyle sınıfsaldır.

  • Mücadele postası
  • |
  • Dünya
  • |
  • 01 Nisan 2020
  • 22:24
ikon

İnsandan insana hızlı ve kolay bulaşan, dünyayı kasıp kavuran bir virüs salgınıyla karşı karşıyayız. Koronavirüs vakası ilk olarak 27 Aralık 2019 tarihinde Çin’in Hubei eyaletinin yönetim merkezi Vuhan kentinde görüldü. Virüs kısa bir süre sonra çok hızlı şekilde yayılarak, hemen hemen dünyanın tümüne sıçradı. 

Başta ABD olmak üzere batılı emperyalist devletler, ilk haftalarda salgının Çin’e özgü bölgesel bir sorun olduğunu, endişelenecek bir durum olmadığını iddia ettiler. Çini aşağılamak için de virüsü “Çin virüsü” adıyla lanse ettiler. Virüs salgınını Çin’e karşı yeni bir siyasal ve ekonomik saldırı vesilesine dönüştürmek istediler. Dolayısıyla insanlık için son derece yıkıcı ve ölümcül olan küresel salgını gizleyip, kendi toplumlarını manipüle ederek, yalanlar söylediler. 

Ancak salgın kısa bir sürede Avrupa ülkelerine ve ABD’ye sıçrayıp hızla yayılınca, sahneye çıkıp durumun vahameti ve tehlikesi hakkında yeni açıklamalar yaptılar. Birbiri ardına yeni önlem paketleri sıraladılar ve yüzmilyarlarca dolara varan fonlar ayırdılar. ABD tek başına 2,2 trilyon dolarlık tedbirler paketi ilan etti. Buna rağmen kapitalist sistem, tıpkı 2008 yılında karşı karşıya kaldığı mali krizde oldu gibi, tamamıyla iflas etmiş durumda. Bu iflasın en somut örnekleri, şimdi korona salgını vesilesiyle Avrupa Birliği ile İtalya, İspanya vb. üye ülkeler üzerinden bir kez daha net bir şekilde görülüyor. 

Başını Almanya ve Fransa’nın çektiği emperyalist AB’de, Covid-19 salgını en büyük tahribatı ve yıkıcı etkiyi İtalya’da gösterdi. AB devletleri, bırakalım yardımda bulunmayı, derhal AB konseyini toplayarak üçüncü büyük üyesi olan İtalya’ya kapılarını kapattılar ve uzaktan çöküşünü seyrettiler. Tıpkı 2008 mali krizinde Yunanistan’a yaptıkları gibi… Hatırlanırsa, 2008 krizinin patlak verdiği günlerden itibaren daha da ileri gidip, Yunanistan’ı mali kıskaca aldılar ve maliyesine el koydular. Şimdi bu aynı utanmazlığı acımasızca İtalya’ya karşı uyguluyorlar. Bu, küresel kapitalizmin en ileri örneği ve gözdesi olan AB’nin geriye dönülmez açık iflası ve çöküşüdür. 

Sistemin çöküşünü ve iflasını bizzat sistemin hizmetinde olan bütün temsilciler itiraf etmek zorunda kalıyorlar. Dünya burjuvazisi ve kapitalist sömürü düzeni/devletleri, devasa büyüklükte zenginlik birikimini ve insanlığın yaşamını muazzam derece kolaylaştırıcı olabilecek teknolojik güçleri ellerinde tutuyorlar. Buna rağmen küresel boyuta sıçrayan bir virüs salgını, emperyalist-kapitalist dünya burjuvazisinin ve düzeninin nasıl çaresiz ve çözümsüz olduğunu bütün bir insanlığın görmesine vesile oldu. Kapitalizmin başlıca merkezleri kısa süre içinde iflas noktasına vardı. 

Elbette bu durumun sınıf devrimcileri için şaşırtıcı ve anlaşılmaz hiçbir yanı yoktur. Zira sınıf devrimcileri kapitalizmin işleyiş biçimi ve özelliklerini (onun sömürü ve kâr mekanizmalarını, insana yabancılığını ve akıldışılığını vs.) 170 yıl önce tahlil edip ortaya koyan marksist dünya görüşüne ve buna dayalı ideolojik, politik ve programatik sağlam bir temele dayanıyorlar. Daha şimdiden en başta milyonlarca işçi ve emekçi olmak üzere insanlık için yıkıcı sonuçlar yaratan bu sorunda herkesten önce söz söyleme hakkına sahipler. 

Bilindiği üzere korona salgınının ilk aylarında olayı gizleyerek geçiştirme yolunu seçen emperyalist-kapitalist devletler, gizleme olanağı kalmadığı andan itibaren “milli birlik, bütünlük” çağrısı yapmaya başladılar. Hatta Fransa örneğinde olduğu gibi, topyekun bir savaş içinde olduklarını söyleyip, işçi ve emekçileri kendi emperyalist politikalarına alet etmeye çalışıyorlar. Bundan dolayıdır ki, dünya burjuvazisi ve onun tek tek ülkelerdeki temsilcileri ve kalemşorları, korona salgınının bir doğa felaketi olduğunu, tüm insanları eşit düzeyde etkilediğini; dolayısıyla din dil, ırk, mezhep ve sınıf ayrımı yapılmaksızın topyekun bir mücadele içinde olunması gerektiğini vaaz edip duruyorlar. 

Oysa olay her yönüyle ve tümüyle sınıfsaldır. Sistemin paralı kalemşorlarının asıl dertleri ve çabaları bu açık sınıfsal ayrımın üzerini küllendirmek ve kapatmaktır. Ancak bu, beyhude bir çabadır. Zira bugün çok daha geniş yığınlar yaşayarak görüyorlar ki içinde yaşadığımız kapitalist sistem temel iki sınıftan oluşuyor. Burjuvalar ve proleterler, zenginler ve yoksullar, çalışıp üretenler ve çalışmadan asalakça yaşayıp üretilen zenginliğe el koyanlar… Dünyanın her ücra köşelerinde bile insanlar bu karşıtlık temelinde yaşam mücadelesi veriyorlar. Dolayısıyla bu karşıt iki sınıfın çıkarları, yaşam tarzları ve acıları, sevinçleri ve üzüntüleri, koşulları ve olanakları bir ve aynı değildir. 

Bugün insanlık için büyük bir tehdide dönüşen yeni Covid-19 salgını karşısında burjuvazi ile işçi ve emekçilerin yaşamları ve konumları arasında uçurum var. Patronlarla işçiler ne aynı yerdeler ne de aynı olanaklara sahipler. Yani burjuvazinin bu tür olaylarda sık sık kullandığı “Hepimiz aynı gemideyiz, batarsak hepimiz batarız” argümanı, dipsiz bir yalandan başka bir şey değildir. Burjuvaziyle aynı gemide değiliz, hiçbir zaman da olmadık. Günün 24 saatinde, yaşam alanlarımızın her yerinde ve her anında, iki sınıfın mensupları olarak tamamıyla ayrı yerlerde duruyoruz. 

Bu katı gerçekten hareketle sözü şuraya bağlamak istiyoruz. Bugün Covid-19 virüsüne karşı mücadele bu temel gerçekler üzerinden cereyan ediyor ve edecek. Bugünkü verili durumda tarafların bunun bilincinde olup olmaması bu gerçeği değiştirmez. Bu nesnel bir durumdur. Öznel alandaki çabalar, keza boşlukları gidermekte mesafe almak elbette çok önemli. Ama bize göre dünyanın içine yuvarlandığı bu büyük kaos karşısında aslolan, sınıfsal ayrımı temel alan stratejik amaç ve hedefleri karartmadan yolunu yürümektir. 

Son korona salgını da dahil insanlığın karşı karşıya kaldığı devasa sorunların çözümü konusunda kapitalizmin nefesi her alanda tükenmiş bulunuyor. Keza insanlık, günümüz itibariyle emperyalist-kapitalist sistemin içinde bulunduğu çok yönlü bunalım, çözümsüzlük ve açmaz koşullarından tek çıkış yolunun yalnızca toplumsal bir devrim olduğu katı gerçeği ile karşı karşıya. Dolayısıyla sosyalizm bugün çok daha belirgin bir şekilde günceldir. Bu çerçevede, günümüzde sınıfsal ayrımları hiçe sayan, üstünü örten ve sınıf işbirliğini vaaz eden her türlü burjuva ve küçük-burjuva eğilimle araya kalın sınırlar çekmek ve bu türden eğilimlere karşı ideolojik mücadeleyi elden bırakmamak büyük bir önem taşıyor. 

Dünya burjuvazisi bu salgın karşısında yaşadığı iflası, önümüzdeki süreçlerde zamana yayarak ve mutlaka çok yönlü sinsi politikalar uygulayarak yoksul ülkelere ve dünya işçi sınıfına fatura etmek isteyecektir. Eğer bunda başarı elde edemezse, ordularını ve savaş aygıtlarını devreye sokarak, olası toplumsal kalkışmaları bastırmaya yönelecektir. Bir başka deyişle, önümüzdeki süreçlerin dünya ölçeğinde sert sınıf mücadeleleriyle geçeceğinden, bunun aynı zamanda emperyalist hegemonya bunalımın derinleşmesi ve nüfuz mücadelelerinin keskinleşmesi eşliğinde süreceğinden hiç kuşku duyulmamalıdır. Zira emperyalist dünya burjuvazisinin bundan başka bir çıkış yolu yoktur. 

Emperyalist-kapitalist sistem içinde her bir ülke burjuvazisi ve devleti, sefil amaçlarına ulaşmakta rakiplerine karşı üstünlük elde etmek için, bin bir türlü yolla denetim altında tutulan emekçileri bu kez de korona salgını üzerinden manipüle ederek, ikiyüzlü aşağılık politikalarını devreye sokuyor. Nitekim dünya burjuvazisi, korona krizi nedeniyle içine yuvarlandığı bugünkü kaostan çıkmak için şimdiden kulakları sağır edercesine, “savaştayız, seferberlik içindeyiz, mili birlik ve beraberlik içinde hep birlikte düze çıkacağız” türünden propaganda ve yalanlarla yaygara koparmaya başlamış bulunuyor. 

Dolayısıyla, burjuvazinin her türden yalanını teşhir etmek, gerçekleri döne döne işçi ve emekçi kitlelere ulaştırmak büyük bir önem taşıyor. Ve bugün devrimci olmak iddiasındaki her akım, koronavirüs salgınına karşı mücadeleyi, anti-kapitalist bir eksende işçi sınıfını ve müttefiklerini örgütleyerek, sınıf mücadelesini büyütme ve burjuvazinin sınıf egemenliğini yıkma hedefine bağlayabilmelidir. 

A. Gül

İLİŞKİLİ HABERLER