Metal işçileri safları sıklaştırmalı!
Tüm dünyada ve Türkiye'de hızla yayılan Covid-19 salgınına karşı AKP iktidarı göstermelik tedbirlerle toplumu oyalıyor. Aynı zamanda sermayenin kaybına derman olmaya çalışıyor. Salgının en çok tehdit ettiği emekçiler için henüz “sabır ve dua” dışında bir tedbir alınmış değil.
Bu süreçte işçilerin temsilcisi iddiasındaki sendika bürokratları ise AKP iktidarının politikalarına su taşımaktan başka bir icraat içinde değiller. AKP iktidarı sermayeye kalkan olmak için hazırladığı ekonomi paketinin hemen öncesinde Türk İş, Hak İş ve DİSK başkan ve yöneticileri Çalışma Bakanlığı nezaretinde bir araya geldi. Toplantının sonuçları veya içeriği kamuoyuna yansıtılmadı.
Ama Türk İş Başkanı Ergün Atalay'ın basına yansıyan demeci sendikal bürokrasinin salgın karşında takındığı tutumu özetler nitelikteydi. Salgın karşında en önemli tedbirin sağlıklı beslenme ve güçlü bağışıklık sistemi olduğu uzmanlar tarafından gece gündüz vurgulanmasına rağmen Atalay “Önceliğimiz yaşam ve sağlık, tencerenin kaynaması sonra gelir” diyebilmiştir örneğin.
Türk İş’e bağlı sendikalardan kısmı sesler yükselse de Türk İş'in patronlardan yana tavrına alternatif olacak çıkıştan söz etmek mümkün değil. Sık sık “en büyük sendika” olmakla övünen Türk Metal ise yetkili olduğu fabrikalarda işçilerin taleplerine kulak tıkıyor. Dahası, metal patronları ile vardıkları son mutabakat adeta sermayeyi güvenceye alma sözleşmesi niteliği taşıyor. İşçilerin aktardıklarına göre Türk Metal temsilcilerine fabrikalarda rastlanılmıyor.
İktidar güdümlü Hak İş Konfederasyonu’nda da salgın tehtidine karşı işçiler için alınmayan önlemlere dair çıt ses yok. Konfederasyona bağlı Özçelik İş'te de durum farklı değil. Yetkili olduğu metal fabrikalarında işçiler adına hiçbir adım atmayan Özçelik İş, kendi iç iktidar ilişkilerine odaklanmış şekilde sadece koltuk hesaplarına dayalı işler peşinde koşuşturuyor.
DİSK ise salgının ortaya çıktığı günlerde yaptığı açıklama ile duruma karşı tavrını net bir şekilde ortaya koydu. Fakat ortaya koyduğu tutum işçilerin çıkarlarını temsil etmekten ziyade iktidara akıl verme şeklinde oldu. DİSK; okulların tatil edilmesi, hijyen için gerekli toplumsal ihtiyaçların karşılanması gibi taleplerin yer aldığı ilk açıklamasının sonunda “işçi, işveren ve hükümet tarafının bir araya geldiği Ekonomik Sosyal Konsey acilen toplanmalıdır” diyerek işbirliği çağrısı yaptı.
4 gün sonrasındaki açıklamasında ise işten çıkarmalar yasaklanmalı, işsizlik sigortası ödeneğinden yararlanma koşulları kolaylaştırılmalı, fatura ve kredi borçları ertelenmeli, 15 yaşından küçük çocuğu olan çalışan anne babalardan birine kamuda idari izinü özel sektörde ise ücretli izin verilmeli, risk grubu çalışanlara gelir kaybı olmaksızın izin verilmeli vb. talepleri öne çıkardı. DİSK “İşten çıkarmalar ve ücretsiz izinler yerine kısa çalışma ödeneği ve ücretli izin uygulaması yaygınlaştırılmalıdır. Çalışma sürelerini azaltmak zorunda kalan, salgın süresince kapanan, üretim veya hizmeti azaltan işyerleri için İşsizlik Sigortası Fonu kapsamındaki Kısa Çalışma Ödeneği uygulaması başlatılmalıdır. Mevzuatta yer alan zorlayıcı sebep tanımı koronavirüs için derhal uygulanmalıdır” diyerek AKP iktidarına ve patronlara akıl vermiş, üstü kapalı bir şekilde İşsizlik Fonu'ndan kullandırılan Kısa Çalışma Ödeneği'nin yaygınlaştırılmasına onay vermiştir.
DİSK'e bağlı Birleşik Metal İş ise diğer tüm sendikalar gibi işçilere ellerin nasıl yıkanacağına dair öğütler veriyor, işçilerin taleplerini konu alan yayınlar yapıyor. İşçilerle yaptığı anketi de duyuran Birleşik Metal, işçilerin talepleri için somut bir mücadele pratiği veya yönelimi ortaya koymaktan uzak davranıyor.
Esasından tüm sendikaların yaklaşımı hemen hemen aynı düzlemde yer alıyor. DİSK ve bağlı sendikaların sadece söylem planında diğer konfederasyon ve bağlı sendikalarından farkları var. Bütünüyle sendikal bürokrasi işçilerin sağlığını ve yaşamını koruyacak bir mücadele perspektifinden ve iddiasından uzak duruyor. Hepsi de kendi sorumluluklarının üzerinden atlamakta, milyonlarca işçiyi sermayedarlar ve AKP iktidarının insafına terk etmektedir. Dahası DİSK'in kalkıp işçilerden kesilen ama işçiler için kullanılmayan İşsizlik Fonu'nun “Kısa Çalışma Ödeneği” adı altında yağmalamasına göz kırpması sendikal bürokrasinin geldiği noktayı açıkça göstermektedir.
Sendikal bürokrasinin işçilerin yaşam ve sağlıklarının ciddi bir risk altında olduğu böylesi bir dönemde bile somut bir mücadele hattı oluşturmaması, dahası gizliden gizliye sermayedarlar ve AKP iktidarının değirmenine su taşıması gerçeği, işçilerin bu sendikal kastı yıkıp geçmesi gerektiğini bizlere bir kere daha hatırlatmaktadır.