Diyanet şefi Ali Erbaş’ın “timsah gözyaşları”

Ali Erbaş ve onun gibiler, İsrail’le ticaretten büyük kazançlar sağlayanlar tarafından beslenmektedir. Böyleleri, mazlumlar için ancak “timsah gözyaşları” dökebilirler.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 21 Kasım 2024
  • 15:30

Saray rejiminin ve onun güdümündeki dinci gericilerin Gazze’deki soykırım karşısında sergilediği riyakarlığın tarihte örneğine az rastlanır. AKP şefi Tayyip Erdoğan şahsında simgeleşen riyakarlık, dinci-gericiliğin tüm kişi ve kurumlarına sirayet etti. Bu kervana katılan Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) şefi Ali Erbaş, Saray rejiminin “kutsal aparatı” olduğunu birkez daha kanıtladı. 

Kendisi ve müritleri lüks/şatafat içinde yaşarken, “fanilere” tasarrufun ve kanaatkarlığın kutsallığını vaaz eden Erbaş, Saray rejimi ihtiyaç duyduğunda siyasi vaazlar da veriyor. Üstten gelen talimatlara göre konuşan Erbaş, “ilahi güçlere” değil, “dünyevi zalim muktedirlere” hizmet ediyor. Zira ona bol akçeli maaş lütfeden de lüks içinde sefahat sürmesine imkanı sağlayan da Saray rejiminin tepesinde oturan o zalim muktedirlerdir. 

***

14 Aydan beri Gazze’de, iki aydan beri Lübnan’da ABD-İsrail ortak barbarlığı tarafından yapılan soykırımı “büyük reisi” ile birlikte izleyen Erbaş, sonunda Müslümanları Filistin için dua etmeye çağırdı. Soykırıma devam eden emperyalist/Siyonist savaş makinesini durdurmak için dua edilmesini isteyen Diyanet şefi şu ifadeleri kullandı: 

“…76 yıl oldu, 1948’den bu yana 76 yıldır orada zulüm devam ediyor. Bu zulmün bitmesi için dua edelim ve oradaki Siyonistlerin, zalimlerin artık zulmünün son bulması için, ‘Yarabbi zalimleri zalimlere musallat et’ şeklindeki dualarımızın kabul olması için inşallah 88 yıl beklemeyelim…”

Sivas’ta hafızlık eğitimlerini tamamlayanlar için düzenlenen törende konuşan Erbaş, tüm dünya müslümanlarına ve vicdan sahibi insanlara seslenirken şunları da söyledi: 

2 milyar Müslüman ne yapıyor bugün. Gözümüzün önünde, burnumuzun dibinde 30 bini aşkın bebekler ölürken biz ellerimizle ne yapıyoruz. Bunu sorgulamamız lazım. Sadece dua etmekle, ciğerimiz yanıyor demekle bu zulüm ortadan kalkmaz. Ey Müslümanlar, ey dünyanın vicdanlı insanları, bir araya gelin, toplanın Kur-an aşkına, peygamber efendimizin hadisi şerifinin doğrultusunda, elimizden ne geliyorsa onu yapalım ve bu zulmü durduralım, yoksa bu zulüm hepimizi boğar…” 

Görünen o ki Erbaş, riyakarlıkta büyük şefi Erdoğan’la yarışıyor. Ankara’da soykırımcı rejimin bayrağını dalgalandıran, petrol ve çelik dahil Siyonist savaş aygıtının kullandığı malzemelerin İsrail’e taşınmasına alan açan, “soykırımcılara sevkiyatı durdurun” diye protesto eylemi yapanların üzerine polis süren Erdoğan, “Gazze’de soykırımı durdurun!” diye dünyaya çağrı yapmakta beis görmüyor. Müslümanlara çağrı yapan Erbaş da şefinden çok şey öğrenmiş görünüyor. 

Ali Erbaş zerre kadar samimi olsaydı, AKP şefi Erdoğan’a hitaben, “soykırımcılara hizmet etmek, onlara malzeme tedarik etmek, Kürecik radar üssünden istihbarat sağlamak, İncirlik’ten İsrail’e silah taşınmasına izin vermek, Filistinli çocukların üzerine bomba yağdıran savaş uçaklarına yakıt taşımak haramdır” diye bir “fetva” verirdi. Oysa o, üzerine düşeni yapmadan, pişkin pişkin 2 milyar Müslümana “Filistin’i kurtarın” diye çağrı yapıyor. 

Bu türden boş vaazların bir işe yaramayacağını elbette Erbaş da gayet iyi biliyor. Saray rejiminin soykırımcı Siyonistlerle işbirliğine halel getirecek laflar etmekten kaçınması, kendisinin de bu tiksinti verici işbirliğinin devamından yana olduğuna işaret ediyor. Zira Erbaş ve onun gibiler, İsrail’le ticaretten büyük kazançlar sağlayanlar tarafından beslenmektedir. Böyleleri ise, mazlumlar için ancak “timsah gözyaşları” dökebilirler.