Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da toplanması planlanan G20 Zirvesi, koronavirüs salgınından ötürü video-konferansla gerçekleştirildi. Suudi Kralı Muhammed bin Salman’ın davetiyle gerçekleşen zirve, korona salgınının gölgesinde kaldı. Ana ve ara başlıklarıyla sonuç bildirgesinden anladığımız kadarıyla alınan kararlar, salgınla mücadelede yapılanları ve yapılacağı söylenenleri içeriyor.
Öncelikle G20 ülkeleri arasında salgınla mücadelede deneyimlerin aktarılması, her türden tıbbi ve teknolojik gelişimin ortaklaştırılması kararı alındı. En geç Nisan ayı içinde bütün üye ülkelerin Sağlık Bakanlıkları tarafından Pandemiyle Mücadele Paketi hazırlanması konusunda anlaşmaya varıldı.
Birlikte çalışmanın yanı sıra salgınla mücadelede bilimsel çalışmalara destek sözü verildi. Buna göre aşı yapımı ve diğer ilaçların kullanımı konusunda yoğun bir çalışma yürütülecek ve çalışma esnasında dijital teknolojinin olanaklarından etkin bir şekilde faydalanılacak.
Sonuç bildirgesinin diğer iki önemli maddesi ise, önemli değilmiş izlenimi yaratılarak sona bırakıldı.
Bunlardan ilki, dünya kapitalizminin bekası için 5 trilyon dolarlık bir bütçe hazırlanması kararı. Çalışmanın detayları ekonomi bakanları, merkez bankalarının yöneticileri ile finans sektörünün yönetici kadroları tarafından belirlenecek. Bunu şöyle de anlayabiliriz; koronavirüsün tetiklediği ekonomik krizi yeni bir vurgunun imkanına dönüştüren büyük tekeller olacak ve bu trilyonlar onların kasalarına akacaktır. Tıpkı 2008 yılındaki mali kriz sürecinde olduğu gibi…
İkincisi ise bağımlı ülkelere, özellikle de Afrika ülkelerine yapılacak mali yardım bütçesi ve bunun hangi koşullarda gerçekleştirileceğidir. Afrika kıtasındaki sağlık sisteminin desteklenmesi ve alt yapıya kavuşturulmasının hayati önemde olduğu da dile getiriliyor ve bunun bütün dünyanın sağlığı için gerekli olduğu vurgulanıyor.
Özetlemeye çalıştığımız ortak kararların biri hariç diğerlerinin çok da bağlayıcı olmadığı görülüyor. Kesin bir rakam (5 trilyon dolar) telaffuz edilerek kimlerin nasıl ve ne amaçla destekleneceği kararlaştırılmış. Diğer kararlar ise bu tür zirvelerin ardından dile getirilen temennilerden oluşmaktadır.
Salgına karşı ortak bir çalışma yapabilecek durumda değiller, çünkü düne kadar Çin ve ABD karşılıklı olarak birbirlerini suçluyordu. Biri diğerini “Çin Virüsü” diyerek aşağılıyor diğeri ise “Amerika’dan geldi” diyerek karşılık veriyordu. Avrupa coğrafyasında yaşananlar ise tam bir facia. İtalya ve İspanya’nın derdine derman olamayanlar, Afrika Kıtasında sağlık sistemi örgütleyeceklermiş! Hem de alt yapısıyla birlikte. Yıllardır farklı salgın hastalıkların pençesinde olan Afrika Kıtasına sadece barbarlık götürenler birden insafa gelip sağlık götürmeye karar vermişler...
Bu tür açıklamaların zerre kadar bir ciddiyeti yoktur. Salgın ortaya çıktığı günden bu yana ellerindeki bütün bilgi, donanım ve mali olanaklara rağmen önlem almayanlar, sermaye sınıfının çıkarları söz konusu olunca paket üstüne paket açmaya başladılar. Tek tek ülkelerin işçi ve emekçilerinin kanı üzerinden sermayeye peşkeş çektikleri trilyonlar yetmiyormuş ki G20’den de çıka çıka şirketler için ‘kurtarma paketi’ çıktı. Bu karşılıksız mali yardımla piyasalardaki ateşi söndüreceklerini zannediyorlar. Oysaki yanan piyasa değil kapitalizmin kendisidir. Dipsiz bir kuyuyu para basarak dolduracaklarını zannedenler şunu görmüyorlar; o eşik artık aşılmış, piyasanın kısmeti de kapanmıştır.
Zirveden çıkan ve kayıtlara geçmeyen tek şey “aynı gemideyiz, aynı şeyleri düşünüyoruz ama herkes başının çaresine baksın” yaklaşımı olmuştur. Gerici kapitalist-emperyalist düzen insanlığı bir yıkımın eşiğine getirip bırakmıştır. Düzenin efendileri “Benden sonrası tufan” demeye getirerek inanç tazelemektedir.
Ne var ki, bugüne kadarki insanlık tarihi bu tür zor dönemleri “aynı gemide” atlatmamış, aksine her sınıf kendi gemisinde ve kendi çıkarları uğruna verdiği mücadelelerle bugünlere gelebilmiş, bu mücadeleler pek çok sınıfı tarihin çöplüğüne göndermiştir.
Bugün de tarih, insanlığın kurtuluşunun mimarı olacak ve tüm sınıfları tarihe gömecek işçi sınıfını özne olmaya çağırıyor. Zira, insanlığı “ya barbarlık ya sosyalizm” ikilemiyle karşı karşıya bırakan sermaye sınıfı toplumsal sorunları daha fazla yıkımla çözmekten başka bir yol bulamıyor.