Dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını kapsamında alınan tedbirler ve uygulamaya konulan kısıtlamalar insanları evlerine kapattı. Karantina, sokağa çıkma yasağı, seyahat sınırlandırmaları vb. sonucunda sokaklar, parklar, ormanlar ve doğal alanlar boş kaldı. Üretim yavaşladı, sera gazı emisyonlarının üçte ikisinden sorumlu olan enerji tüketimi ve ulaşım durdu.
Bu süreçte çevre ve “tabiat ana” adeta yenilenme, nefes alma fırsatı buldu. Örneğin virüsün ardından Çin ve İtalya’da hava çarpıcı bir şekilde temizlendi. Çin’de ve Hindistan’da gökyüzünün mavisi ortaya çıkarken, hava kirliliği nedeniyle Hindistan ovalarından 30 yıldır görünmeyen Himalayar zirveleri bile görülür oldu. 260 bin nüfusuyla Venedik’te yılda 20-30 milyon turistin gezindiği Grand Canal, balıkların yüzmesinin görebileceği kadar berrak hale dönüştü. İstanbul’un bazı semtlerinden Bursa görülebilirken, İstanbul Boğazı ve sahillerinde de yunus görüntüleri yansıdı.
Covid-19 salgını ve karbon emisyonlarında düşüş
Geçtiğimiz hafta Doğu Anglia Üniversitesi İklim Değişikliği Bilim ve Politikası Bölümü, “Covid-19 Sınırlamaları Döneminde Günlük Karbondioksit Emisyonlarında Geçici Düşüş” başlıklı bir rapor yayınladı. Rapora göre, nisan ayı küresel karbondioksit emisyon seviyesi 2006’daki değerlere indi. Covid-19 salgınının yayılmasını önlemek için alınan tedbir ve kısıtlamalar sonucunda küresel karbon emisyon seviyesi nisanda geçen yılın aynı ayına göre günlük bazda yüzde 17 azalarak 83 milyon tona geriledi. Ülke bazında en büyük düşüş Çin’de görülürken, onu ABD, Avrupa ülkeleri ve Hindistan izledi.
Nisan ayında küresel sera gazı (karbondioksit, metan, diazotmonoksit vs.) emisyonlarındaki gerilemede koronavirüs nedeniyle uygulanan kapanmanın, üretimin ve fosil yakıt tüketiminin (elektrik üretimi, fabrikalar, kara, demir ve deniz yolu ulaştırması, ulusal ve uluslararası uçuşlar vb. alanlarda) yavaşlamasının etkili olduğu ifade ediliyor.
Çevreye salınan azot dioksit ve kükürt dioksit gibi zehirli gazlarının yoğunluğunun karantina ve sokağa çıkma kısıtlamaları nedeniyle azalması sonucunda hava kirliliği oranı da düştü. Dünyanın metropollerinde hava kirliliğinin yüzde 60 oranında azaldığı saptandı.
Rapora göre, koronavirüs kısıtlamaları nedeniyle yıl bazındaki toplam emisyon düşüşü geçen yıla göre yüzde 4 ila 7 seviyesinde gerçekleşecek. Emisyon düşüşünün uzun vadeli olabilmesi için ise hükümetlerin kalıcı politikalar uygulaması gerekiyor.
En büyük sera gazı salımı Çin, ABD, Avrupa ve Hindistan’dan
Uzmanlar en çok sera gazı salımı yapan ve dünya ölçeğinde tüm emisyonların dörtte birinden sorumlu olan Çin’de pandemi ile başlatılan ilk karantinanın ilk 4 haftalık sürecinde sera gazı emisyonlarında yüzde 25 oranında düşüş kaydedildiğini belirtiyorlar. Avrupa’da korona önlemleri dolayısıyla elektrik enerjisi talebi yüzde 14 azaldı ve böylece elektrik üretiminden kaynaklanan sera gazı emisyonunda yüzde 39 oranında düşüş yaşandı.
18 Mart-4 Mayıs 2020 tarihleri arasındaki uydu görüntülerinin incelendiği bir çalışmada uzmanlar, koronavirüs salgınının hava kirliliğine neden olan etkenleri önemli ölçüde ortadan kaldırdığına dikkat çekiyorlar. Özellikle nüfus ve endüstri alanlarının yoğun olduğu kentlerde (örneğin Belçika ve Hollanda’daki bazı kentler vd.), havadaki azot dioksit (NO2) miktarının yüzde 50’ye varan oranlarda azaldığı belirtiliyor. Çin’de şubat ayında kaydedilen uydu görüntülerinde, havadaki NO2 oranının bir önceki yıla göre yüzde 70’lik bir azalma gösterdiği saptandı. Milano, Barselona ve Madrid gibi kentlerinin uydu görüntüleri, geçen yılın aynı dönemi ile karşılaştırıldığında havadaki NO2 oranlarının yüzde 30-40 daha düşük olduğunu ortaya koydu. Paris, New York ve Hindistan’daki bazı kentlerde kirlilik oranı yüzde 30’dan fazla azaldı. Ki Hindistan’ın başkent Delhi ve diğer 13 şehri “Dünya’nın en kirli 20 şehri” listesinde bulunuyor. Her yıl milyonlarca Hintlinin hava kirliliğinden doğan hastalıklar nedeniyle öldükleri tahmin ediliyor.
Kirlilik ölüm oranını arttırıyor
Covid-19 salgını tedbirleri, havanın kalitesini iyileştirirken, solunan havanın kalitesi de solunum sisteminin iyi çalışmasını etkiliyor. Koronavirüsün bulaşıcı bir solunum yolu hastalığı olduğunu düşünürsek soluduğumuz havanın kalitesi de solunum sistemimizi doğrudan etkiler.
CREA (Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezi) korona krizinden bu yana Avrupa çapında 6 bin çocuğun astım olmadığını, 1.900 insanın acile kaldırılmaktan kurtulduğunu ve 600 bebeğin dünyaya erken gelmek zorunda kalmadığını açıkladı.
Hava kirliliği üzerine bilgilendirme çalışmaları yapan IQAir şirketi dünya genelinde koronavirüs vakalarının fazla olduğu ve sıkı karantina uygulayan 10 kenti incelemeye aldı. Yeni Delhi, Wuhan ve Mumbai’nin de içinde olduğu 10 kentin 7’sinde hava kalitesi bakımından çok ciddi iyileşmeler gözlendi. İncelemede hava kirliliğini ölçmek için kriter olarak kabul edilen zararlı PM2.5 parçacıklarının verileri karşılaştırıldı. Çapı 2,5 mikrondan küçük olan bu kirleticiler akciğerlere yerleşebildiği ve kana karışarak ciddi sağlık tehlikelerine sebep olduğu için özellikle tehlikeli bulunuyor.
1,3 milyar nüfusa sahip Hindistan 25 Mart’ta karantina ve sokağa çıkma kısıtlamaları uygulamasına başladı. Dünyanın en kirli havasına sahip şehirlerinde ilk sıralarda yer alan başkent Yeni Delhi’de, 23 Mart-13 Nisan tarihleri arasında PM2.5 düzeyinde bir önceki yıla göre yüzde 60 azalma görüldü. Ülkenin ticari merkezlerinden Mumbai’de geçmiş yıllardaki mart aylarına göre en iyi hava kalitesine ulaşıldı.
Hava kalitesi OECD ülkeleri arasında en kötüler arasında olan Güney Kore’nin başkenti Seul’da PM2.5 seviyesinde 26 Şubat- 18 Mart tarihleri arasında yüzde 54 azalma tespit edildi. Çin’in Wuhan kentinde de 26 Şubat-18 Mart tarihleri arasında geçen seneye göre hava kirliliğinde yüzde 44’lük düşüş gözlendi.
ABD’nin Los Angeles kentinde 7 Mart-28 Mart tarihleri arasında PM2.5 düzeyinde geçen yıla göre yüzde 31 düşüş olduğu belirlendi. Londra, Madrid ve Roma’da geçen yıla göre PM2.5 oranlarında düşüş saptandı. Çevre kirliliğinin gözle görülür biçimde azaldığı kentlerden biri de İstanbul oldu.
Koronavirüs iklim değişikliğini durdurabilir mi?
Yeni tip koronavirüse yönelik tedbirler nedeniyle sera gazı emisyonlarında düşüş, geçici de olsa gezegenimiz üzerinde önemli ve olumlu bir etki yarattı. Ancak salgın koşulları normale döndüğünde emisyonlarda azalmayı sağlayan kaynaklar tekrar aktif hale geçecektir. Bu nedenle kapitalist düzende uzun vadede emisyonları azaltmak için sürdürülebilir bir çözüm yok ve iklim değişikliğinin durması mümkün görünmüyor. İklim değişikliği için köklü bir sistem değişikliği gereklidir.
Koronavirüs ve iklim değişikliği, her ikisi de milyonlarca insanın yaşamını tehlikeye sokuyor. Her ikisinin de kökleri sermaye düzeni olan kapitalist sistemdedir. Keza dünya burjuvazisinin yıllardır uyguladığı neoliberal politikalar ve kemer sıkma uygulamaları sağlık sektörünün altını oydu ve bugün insanlığı koronavirüs salgınının karşısında da savunmasız bıraktı. Kapitalizm kâr hırsı uğruna doğayı katlederken, sera gazı emisyonlarını büyük ölçüde azaltmak ve küresel ısınmayı 1,5 dereceyle sınırlandırabilmek için onlarca yıldır bilim insanlarının, işçi ve emekçilerin, gençliğin taleplerine ve çağrılarına kulaklarını tıkamakta, gezegenimizi küresel iklim felaketleriyle karşı karşıya bırakmaktadır.
Yaşadığımız salgın dönemi bir kez daha göstermiştir ki sağlık krizi ve iklim krizinin kalıcı çözüm yolu, bu krizlerin gerçek kaynağı olan kapitalist sistemin yıkılmasından geçmektedir.