Sosyalizm insan merkezli bir toplumu hedefler. Dayanışmayı, ortaklaşmayı, birlikte üretmeyi ve eşitçe bölüşmeyi geçer akçe sayar. Hayat kurtarır. Fedakârlık üzerine değil, fedakarlığı gerektirmeyen “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” dayanışma ilkesini toplumun yazgısı haline getirir. Herkes toplumun bilinçli, üretken yurttaşı olur. Bencillik, inanç, etnisite vb. gibi özel mülkiyet dünyasına ait ayrıştırıcı habis ögeler tarihin çöplüğüne atılır…
Zorlu bir süreçten geçiyoruz. Korona salgını dünyayı kuşatmış bulunuyor. Yeryüzünde “Covid-19” hayaleti dolaşıyor. Bu hayalet bir felaketi, ölümü koşulluyor. Fakat bu kez “Eski Avrupa’nın tüm güçleri, papa ve çar, Metternich ve Guizot, Fransız radikalleri ve Alman polisleri, bu hayaleti kovmak üzere kutsal bir ittifak” (Komünist Manifesto) kuramıyorlar.
“Komünizmin hayaleti” karşısında ittifak kuran gerici güçler “tanrı” yerine artık çaresizce bilim insanlarının, sağlık emekçilerinin, günlük yaşamın döngüsü için hizmet üreten işçi ve emekçilerin gölgesine sığınmış bulunuyorlar.
Kimi ülkelerde sokağa çıkamayan fakat doğru düzgün tedbir alınmadan fabrikalarda, işletmelerde kalabalıklar halinde çalışmaya zorlanan işçi ve emekçiler dünyanın her köşesinde dayanışmanın, ortaklaşmanın önemini vurgulayan eylemliliklerle birbirlerine moral veriyorlar. Balkonlarda, pencerelerde şarkı söylüyor, tencere-tava çalıyor, marşlar haykırıyorlar.
Burjuva kalemşorları, toplumsal dayanışmanın önemine dikkat çeken “Yeni bir dönem başlıyor” başlıklı yazılarıyla süslüyorlar gazetelerin sayfalarını. Daha fazla sosyalizm ve Marx vurgusunu duyar olduk bu zorlu süreçte. Covid-19 salgınının çıkış yeri olan Çin Halk Cumhuriyeti’nin bu sürece hızlı müdahalesi ve salgını denetim altına alması, akabinde diğer ülkelerle dayanışma göstermesi dünyada büyük sempati topladı.
İsviçre’de yayınlanan Neue Zürcher Zeitung isimli gazete yazarlarından Daniel Steinvorth, 17 Mart günü yazdığı “Covid-19 Avrupa Birliğini salladı” başlıklı makalesinde, 12 Mart günü Roma havalimanına iniş yapan ve 31 ton yardım amaçlı sağlık malzemesi taşıyan kargo uçağını sorarken şöyle çiziyor İtalya’nın resmini: “Pazar akşamı İtalya’nın süpürülmüş boş caddelerinin her köşesinde Beethoven’in ‘Neşeye Övgü’sü değil, AB’nin marşı değil, aksine Çin’in milli marşı duyuluyordu.”
İkinci olumlu örnek ise Küba’dan geldi. İtalya’nın virüsten en çok etkilenen bölgesi Lombardiya’nın merkezi Milano’ya 20 Mart’ta 52 kişilik doktor ve hemşire heyetiyle gelen Kübalı sağlıkçılar, havaalanında Küba ve İtalya bayrakları ve alkışlarla karşılandılar.
Heyetin 68 yaşındaki yoğun bakım uzmanı Leonardo Fernandez, dünyaya şu mesajı veriyordu: “Hepimiz korkuyoruz ama yapmamız gereken devrimci bir görev var. Dolayısıyla korkumuzu bir kenara bırakıyoruz. Korkmadığını ancak süper kahramanlar söyleyebilir. Biz süper kahramanlar değil, devrimci doktorlarız.”
64 yaşındaki Doktor Graciliano Díaz ise dayanışma amaçlı bu çıkarmayı “Onurlu bir görevi yerine getireceğiz” diye özetliyordu.
Emperyalistlerin sürekli kötülediği, komünizme ve sosyalizme saldırı gerekçesi haline getirdiği bu iki ülkenin geçmiş devrim süreçlerinin mayalamış olduğu dayanışmacı kültürü her felaket sürecinde ortaya koymaları emperyalistlerin kara propagandalarını yere çalıyor. Ve bu dayanışmacı tutumun, emperyalist kirli propagandanın tesiri altındaki milyonlarca işçi ve emekçinin nezdinde oluşturmuş olduğu sempati ve olumlu etki, bir artı olarak sınıf mücadelesinin hanesine yazılıyor.
Emperyalist-kapitalist sistemin çürümüşlüğünden kaynaklı virüs salgını, sağlık emekçilerinin ve bilim insanlarının üstün çabalarıyla elbette ki yenilecektir.
Bu “yeni başlayan dönem”, Nazım ustanın tarihe not ettiği, dillere pelesenk olmuş sihirli dizelerde çoktan öngörülmüştü:
“Çocuklar inanın
İnanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz
Güneşli günler
Motorları maviliklere süreceğiz
Güzel günler göreceğiz
Güneşli günler…”