Koronavirüs ve çöken sağlık sistemleri

Koronavirüs’ün ortaya çıkış nedeni tam netlik kazanamamış olsa da, bilim insanlarına göre temel etken, kapitalizmin doğayı yıkıma uğratması ve doğal yaşam dengesini bozmasıdır. Daha çok kar uğruna doğanın acımasızca tahrip edilmesi, doğadaki çeşitliliğin yok edilmesi virüslere davetiye çıkarmaktadır. Virüs ortaya çıktıktan sonra hızla gerekli önlemlerin alınmaması, neo-liberal saldırı politikalarıyla sağlık sistemlerinin çökertilmiş olması ise salgınlara yıkıcı bir boyut kazandırmaktadır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 29 Mart 2020
  • 13:19

Tüm dünyayı etkisi altına alan, 29 bini aşkın insanın yaşamını yitirdiği koronavirüs salgını hızla yayılıyor.

Dünya ölçeğinde ekonomik krizin derinleştiği bir dönemde dünyayı kasıp kavuran salgınla birlikte kapitalizm sorgulanmaya başladı. Özellikle sağlık sistemi sorgulanan alanlardan biri. Öyle ki, İsviçre ve İsveç gibi gelişmiş ülkelerde dahi sağlık sistemi çökme aşamasında.

En fazla ölümlerin yaşandığı İtalya ve İspanya gibi ülkelerde ise tablo çok daha vahim. Bir dizi kapitalist ülkede hastaneler ve yoğun bakım üniteleri yetersiz. Sağlıkçılar gerekli donanıma sahip değiller. Koruyucu maske, eldiven, önlük gibi asgari ihtiyaçlardan yoksun bir şekilde çalışmak zorunda kalan çok sayıda sağlık çalışanı hastalığa yakalanıyor ve yaşamını yitiriyor. Ölümlerin büyük çoğunluğunun yoğun bakım ünitelerinin ve solunum cihazlarının yetersizliğinden kaynaklandığı da yansıyan bilgiler arasında.

Amerika’da ise tablo çok daha ağır. Sağlık hizmetlerinin çok pahalı olduğu ve yaklaşık 40 milyon insanın sağlık hakkına erişemediği Amerika’da, ölüm ve vaka sayıları hızla tırmanıyor. Yoğun bakım üniteleri ve solunum cihazları yetersiz. Gerekli koruyucu malzemeden yoksun şekilde çalışan sağlık çalışanlarının önlük yerine çöp poşetleri giymeleri ibret verici. Karantinaya alınan kimi hastalara 4 bin dolar fatura kesilmesi de, insana zerre kadar değer verilmediğini gösteriyor.

Kapitalizm ve sağlık…

Koronavirüs’ün ortaya çıkış nedeni tam netlik kazanamamış olsa da, bilim insanlarına göre temel etken, kapitalizmin doğayı yıkıma uğratması ve doğal yaşam dengesini bozmasıdır. Daha çok kar uğruna doğanın acımasızca tahrip edilmesi, doğadaki çeşitliliğin yok edilmesi virüslere davetiye çıkarmaktadır. Virüs ortaya çıktıktan sonra hızla gerekli önlemlerin alınmaması, neo-liberal saldırı politikalarıyla sağlık sistemlerinin çökertilmiş olması ise salgınlara yıkıcı bir boyut kazandırmaktadır.

Bu tür salgınların yayılmasını önlemek ancak karı değil insanı esas alan bir toplumsal sistemle olanaklıdır. En gelişmiş ve “modern” kapitalist ülkelerin salgınla baş edememelerinin gerisinde bu temel gerçek yatmaktadır. Eğer toplumların biriktirdiği zenginlikler küçük bir azınlığın elinde toplanmışsa, milyonlarca insanın sağlığı değil de bir avuç asalağın çıkarları öncelikliyse, sömürü çarklarının dönmesinden bir an olsun vazgeçmek istemiyorsanız, yanısıra salgını sınırlayacak altyapıdan ve bütçeden yoksunsanız, böylesi durumlarda emekçiler için bir felaketler düzeni olduğunuzu artık gizleyemez hale gelirsiniz.

İnsan sağlığının değil karın esas alındığı kapitalist düzende, sağlık sistemi de toplumun çıkarlarına göre değil kar amacına göre şekillenmektedir.

Genelde sağlık hizmetleri iki aşamada ele alınmaktadır. İlki koruyucu ve önleyici hizmetlerdir. Asıl olarak hastalıkların önlenmesini içermektedir. Çevre sağlığı, yeterli beslenme, çalışma koşulları, su, hava vb.’nin insan sağlığına uygun olması gerekmektedir. Ancak kapitalizmde milyonlarca emekçinin koruyucu sağlık hizmetinden faydalanmasının önünde pek çok engel bulunmaktadır. Uzun çalışma saatleri, gerekli önlemlerin alınmadığı kötü çalışma koşulları, dengeli ve sağlıklı beslenme olanaklarından yoksunluk, işçi ve emekçilerin sağlığını bozan en temel etkenler durumundadır. Kapitalizm tarafından doğa ve çevre sistematik olarak tahrip edilmekte, su ve hava dahi insan sağlığını tehdit etmektedir. Sağlık sorunlarını önlemek tedavi etmekten daha kolay olduğu halde, kapitalizm koşullarında bu mümkün olamamaktadır. İşçi ve emekçiler en temel insani ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için, koruyucu hizmetler açısından ciddi zorluklar yaşanmaktadırlar.

İkinci aşama, tedavi hizmetleridir. Gelinen yerde bu ikinci basamak hizmetler de emekçiler için giderek ulaşılamaz gele getirilmektedir. Çünkü kapitalist sistem insan sağlığını değil daha çok karı esas almaktadır. İşçi sınıfının yılları bulan mücadeleleriyle kazanılmış olan sağlık ve sosyal güvenlik hizmetleri özellikle ‘80’li yıllardan sonra izlenen neoliberal saldırı politikalarıyla iyice zayıflamış bulunmaktadır. Olduğu ölçüde ise emekçilerin üretim süreçlerine katılımında kesinti yaşanmaması sınırlarında olmaktadır.

Herşeyin para ile ölçüldüğü kapitalist sistemde sağlık bugün en karlı sektörlerden biri haline gelmiştir. İnsanlar hasta olarak değil müşteri olarak görülmektedir. Sağlık sektörü, özel hastaneleri, ilaç şirketleri, özel sigorta şirketleri, medikal malzemeleri vb. alanlarıyla, büyük bir pazarı kapsamaktadır.

Kamu bütçelerinden sağlığa ayrılan payın iyiden iyiye azaltıldığı, hastanelerin işletmelere, hastaların müşteriye, sağlık çalışanlarının en kötü koşullarda çalışan ücretli kölelere dönüştürüldüğü bir tablonun üzerine gelen salgınla, kapitalizmin sağlık sisteminin baş etmesi olanaklı olmamaktadır.

Türkiye’de sağlık sistemi ve “sağlıkta dönüşüm”

Türkiye’deki sağlık sisteminin durumu da dünyadaki tablonun bir parçası. 80’li yılların ardından Türkiye’de de özelleştirme politikaları hız kazandı. 2000’li yılların başlarından itibaren sağlık alandaki saldırılar yoğunlaştı. Sağlık adım adım kamu hizmeti olmaktan çıkartılarak piyasaya açıldı. “Sağlıkta dönüşüm” adı altında, herkese sağlık güvencesi yalanıyla Genel Sağlık Sigortası başlatıldı. Sağlık ve sosyal güvenlik kurumları tek çatıda (SGK) birleştirildi. Kamu hizmetlerinin parayla alınıp satılması hedeflenirken, hastanelerde taşeronlaştırma hız kazandı. Hastane çalışanları parçalanarak, güvenceli çalışma ve sosyal hakları gasp edildi. Mantar gibi çoğalan özel hastaneler, özel sağlık şirketleri de sürecin bir başka ayağı olarak işledi. Son adım ise şehir hastaneleri oldu.

Sağlıktaki bu “büyük dönüşüm”ün sonucu olarak, sağlık hizmetlerin niteliksizleştirildi, her adımda paralı hale getirildi. Özel hastaneler eliyle tam bir soygun düzeni kuruldu. Bugün 5 milyon GSS borçlusu ile güvencesiz ve ağır şartlarda çalışan sağlık emekçileri tablosuyla karşı karşıyayız.

Türkiye’de ilk koronavirüs vakasının ortaya çıktığı 10 Mart’tan bugüne, resmi açıklamalara göre, 92 kişi yaşamını yitirdi. Bugün itibariyle 5698 kişide koronavirüs tespit edildiği söylense de, gerçek rakamların bunun çok daha üstünde olduğu açıktır. Pek çok ilde servisler ve yoğun bakımlar dolmuş durumdadır. Belli bir yaşın altında ve aciliyeti olmadığı düşünülen hastalar evlerine gönderilmektedir. Tanı kitleri son derece yetersizdir. Hastanelerde hijyen koşulları son derece kötüdür. Güvenli maske, önlük, eldiven vb. malzemelerin eksikliği nedeniyle birçok sağlık çalışanı enfekte olmuştur. Salgın kritik aşamaya gelmeden hastanelerden yansıyan manzaralar son derece kötüdür. Bugüne kadar her türlü destek sağlanan özel hastaneler ise, koronavirüs hastalarına bakma zorunluluğu sonrasına, durumlarının kötü olduğunu söyleyerek devletten para talep etmektedir.

Bu salgın süreci, kapitalizmin vahşi yüzünü tüm yalınlığıyla ortaya sermekte ve sorgulanmasına yol açmaktadır. Aynı zamanda karı değil insanı esas olan bir toplumsal sistemin gerekliliğine işaret etmektedir.

İLİŞKİLİ HABERLER