Salgın neler düşündürüyor?

Evet, küresel salgın ve küresel yardımlar oluyor. Birtakım insani durumlarda yaşanıyor. Ama halen tekellerin borusunun öttüğü bu kürenin daha birçok sorunu var ve tekellerin iktidarı alt edilene kadar bu sorunlar büyük insani krizler yaratmaya devam edecek.

  • Mücadele postası
  • |
  • Güncel
  • |
  • 07 Nisan 2020
  • 13:15
ikon

Korona günleri, sonrası gibi söylemler eşliğinde dünyaya, insanlığa dair bazı düşünceler ortaya atılıyor. Komünizmin yeniden keşfedilmesinden dem vuruluyor. Kapitalizmin sonuna gelindiği ifade ediliyor. Ya da tüm yaşananların yarattığı travmadan bahsedilerek artık bir şeylerin değişebileceği dile getiriliyor. Bu duygu-durum karışıklığı içerisinde önceki salgınlara nazaran farklılıklar yazılıyor-çiziliyor. En azından evinden çalışabildiği için ya da bir şekilde geçimini sağlayabildiği için gönüllü olarak kendini izole edip bolca zamanını düşünmeye harcayanlar için durum böyle.

Günümüzün farkı şu, internet sayesinde dünya insanları birbirleriyle iletişim halinde ve süreci daha rahat takip edip ortak duyguları paylaşabiliyorlar. Aynı şekilde her ne kadar sokak muhalefeti gibi olmasa da sosyal medyanın da gücü yadsınamaz. Çünkü sosyal medya da dile getirilen sorunlar ve talepler yerine getirilmediğinde sokağa yansıma ihtimali egemenler üzerinde bir basınç yaratıyor. Dolayısıyla sosyal medyanın da bir gücü oluyor. Böylece sadece ulusal sınırlarda değil küresel çapta tartışmalar yaşanıyor. Ortak tepkiler örgütlenebiliyor. Bunun önemli örneklerini yükselen kadın hareketlerinde ve iklim için okul grevleri yapan gençlik eylemlerinde gördük. Benzer eylem biçimleri, ortaklaşan talepler öne çıktı.

Salgın sürecinde devletlerin sokağa çıkma yasakları ilan etmeleri salgını önleyip, sağlık sisteminin tıkanmasına neden olacak yığılmayı engellemeyi amaçlıyor. Bununla birlikte olağan koşullarda kolayca ilan edemeyeceği bu baskıcı yöntemlerle toplumları korku ile kontrol altında tutma gerçeği de var.

İşçi ve emekçi kesimler için tartışmalı bir durum var. Evden çalışamayanlar halen kalabalık ve sağlıklı olmayan koşullarda üretime devam ederek geçimlerini sağlamak zorundalar. İşten atılma korkusu, hastalanma korkusunun önüne geçiyor. Çünkü “açlıktan mı, hastalıktan mı ölmek” ikilemiyle karşı karşıya bırakılıyor emekçiler.

Bu gibi durumlar tarih boyunca yaşandı. İki büyük emperyalist savaştan geçti insanlık. Sermayedarların çıkarları uğruna farklı halklardan işçiler, köylüler birbirleriyle savaştılar. Sınıf bilinci gelişmeyen kesimler de aynı ikilem içerisindeydi; ya “vatan haini” sayılmamak için savaşacak ya da işsizliği, sefaleti, açlığı kabul edecek. Oysa hem savaştı hem aç kaldı, hem öldü. Kazananlar ise emperyalistler oldu.

Dünyanın şu anki durumu da farklı değil. Çoğu insan böylesi küresel bir tehdit altında “virüsün zengin-fakir, Endonezyalı-ABD’li, kadın-erkek, Müslüman-Hristiyan ayrımını gözetmediğini” iddia ediyor. İlk defa tüm insanların aynı sorunla karşı karşıya kaldığı, salgın sonrası hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı söyleniyor. Bu söylem, ‘aynı gemideyiz’ safsatasının sadece ‘iyilik’, ‘barış’ gibi kavramları sınıflar üstü gören veya göstermek isteyenler tarafından dile getiriliyor.

Brecht bir şiirinde “Anladık iyisin ama iyiliğin kime?” diye güzel bir vurgu yapar. Misal dünyanın sadece kişisel servetiyle en zengin insanlarından biri olan Bill Gates tüm bu zenginliğini sömürdüğü işçi ve emekçilere borçlu olsa da kendini insanlığa iyilik yapan biri olarak takdim ediyor. Güya “dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için” bazı yatırımlar yapıyor. Devletleri de sınıflar üstü göstermek bu aynı safsatanın bir parçası. Bill Gates tüm bu küresel sorunların baş sorumlularından biri değilmiş gibi ABD hükümetine ya da diğer siyasi iktidarlara eleştiri getiriyor. Tabi devletlerin de sorumluluğu çok büyük çünkü bu devletler kapitalistlerin baskı aygıtı. Mesele sadece şu şahıs, bu devlet değil toplamında bir sömürücü sınıf olan burjuvaların ve onların devletlerinin dünyayı yönetiyor olması. Daha doğrusu milyarlarca işçi ve emekçinin yarattığı değerleri yağmalaması...

Küresel dayanışmanın arttığına güzellemeler yapanlara sadece şu küçük örneği göstermek yeterli olacaktır. Türkiye, İtalya ve İspanya’ya içerisinde gerekli tıbbi ihtiyaçların bulunduğu yardım uçakları gönderdi. Sonra Erdoğan açık mektup yayınladı, İspanya için ‘dost kara günde belli olur’ ifadesini de ekleyip, işbirliğini ileri taşıyabilmeyi umduğunu dile getirdi. Yani dayanışma, yardım gibi insani değerler aslında bu yağmacı takımının çıkarları uğruna suiistimal ediliyor. Ya da Trump’ın Almanya’dan geliştirecekleri aşının haklarını satın almak için girişimde bulunması. Almanya ise uluslararası işbirliğine işaret ederek “Almanya satılık değildir” tarzında açıklamalar yaptı. Bu tür haberler, açıklamalar bir şekilde sürmeye devam edecek. Son yılların trendi tekrardan ulusal sınırlara çekilme yönündeydi zaten. Trump’ın seçim kampanyası da ‘Önce Amerika’ idi. Paris iklim anlaşmasından da sırf Amerikan işgücü zarar edecek diye çekildiğini açıklamıştı.

 Tüm bu örneklerden yola çıkarak şunu belirtmek gerekir: Evet, küresel salgın ve küresel yardımlar oluyor. Birtakım insani durumlarda yaşanıyor. Ama halen tekellerin borusunun öttüğü bu kürenin daha birçok sorunu var ve tekellerin iktidarı alt edilene kadar bu sorunlar büyük insani krizler yaratmaya devam edecek. Geleceğe dair elbette iyimser hayaller kurulabilir ama ayakların yere sağlam basması gerekiyor. Aksi durumda bunlar anlamsız dilekler olarak kalır. Sadece dilemek ile bir şeyler değişseydi bugün dünya çok başka bir yer olurdu. Kapitalizmin sonu yaklaşıyor ancak sınıfsal mücadele yükseltilmezse ve bilinçli, örgütlü harekete geçilmezse bu sistem sadece bazı değişikler yapıp barbarlığa devam eder.

Esenyurt’tan Kızıl Bayrak okuru