Yoksulluğun günlüğü*

Virüslerin adeta beslenme sahaları olan bu yoksul yerleşim yerleri önceki grip salgın süreçlerinde virüsün nasıl hızlı yayılabileceğini göstermişti. Ne yazık ki sosyal güvencelerden yoksun, verili yasaların dışında yaşamını sürdüren, günübirlik kayıt dışı işlerde çalışan insanların bir hafta içerde kalması mümkün olmuyor. Açlığın pençesinde yaşayan ve devletin sosyal korumasından mahrum bırakılan bu milyonlar ne yazık ki bir kez daha kaderlerine terk ediliyorlar.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 08 Nisan 2020
  • 20:28

Brezilya’da “Favela’daki** bir yaşam”ı; bir hurda toplayıcısının, yani kendisinin hikayesini tüm çıplaklığıyla anlatmış Carolina Maria de Jesus. 

Jesus bu günlüğü 15 Haziran 1955 tarihinde tutmaya başlıyor. Ve o gün kızı Vera Eunice’nin doğum günüdür. Ona bir çift ayakkabı almak istiyor. Ama o gün alamamış. Çünkü yalnız üç boş şişesi vardır ve onlarla da ancak bakkaldan bir parça ekmek alabilmiştir. Veraya ayakkabı alamayan Jesus, çöpte ayakkabı aramaya başlıyor ve içinden Eunice’ye uygun yama yapabileceği bir çift ayakkabı bulmayı diliyor... Bulmamış olacak ki, herhangi bir not düşmemiş günlüğüne.

Jesus günlüğünde Favela yaşamında yoksullukla mücadelesinin ayrılmaz parçası olan açlığı çarpıcı şekilde resmetmiş: “Kahve içmediğimde başım dönüyordu. Açlığın baş döndürmesi çok daha kötüdür alkolün baş döndürmesinden. Alkolün baş döndürmesi bizlere şarkı söyletir. Fakat açlık titretir bizi. İyi bilirim, nasıl korkunç olduğunu, yalnız hava ile dolu bir mide. Ağızda acı bir tat...”

Jesus 1977 yılında yoksulluk içerisinde hayata gözlerini yumuyor. 65 yıl önce onun günlüğünde anlattıklarıyla bugün dünyadaki “Favelaları” ya da “gecekondu mahalleleri”ni karşılaştırdığımızda yoksulluğun katmerleşerek devasa bir boyut kazandığını görüyoruz. 

Başlar yine dönüyor. Milyarlarca insanın başı açlıktan, bir avuç asalağın başı ise servetlerinin büyümesinden dönüyor.

Covid-19 salgınıyla mücadele edildiği bugünlerde, dünya genelinde ilkin yine bu yoksul yerleşim yerleri büyük risk yaşıyor. Su şebekesi, kanalizasyon gibi altyapı sorunlarıyla boğuşan bu yoksul gecekondu mahallelerinde ne düzenli ellerini yıkayabilecek temiz suları ne de ortak kullandıkları mutfaklarda ve ortak duş yerlerinde atık suların akacağı kanalizasyon şebekleri bulunuyor. Sokaklarda oluşan lağımla karışık atık su göletleri adeta çocukların oyun alanına dönüşmüş.

Latin Amerika, Afrika ve Asya genelinde milyarlarca insan bu mahallelerde Covid-19 salgınıyla yüz yüze yaşıyor. Birleşmiş Milletler (BM) raporları, bu kötü koşullar hemen değiştirilmediğinde virüs buralarda “ateş topu gibi yayılacaktır” diyor.

Bu üç kıtada 250 milyon insanın temiz su kaynaklarından yoksun olduğunu yine BM raporları söylüyor. Asya’nın en büyük şehirlerinden Lagos’ta 20 milyon insan bu zorlu koşulları soluyor. Burada yalnız nüfusun yüzde 16’sı su şebekesine sahip durumda. Ver her üç kişiden biri aşırı yoksulluğa mahkum şekilde yaşıyor. 

Nijerya’da da aynı zorlu koşullarla boğuşan yoksullar, Covid-19 vakalarının ortaya çıkmasıyla sağlık araç-gereçlerinin ve ilaçların temin edilmesinde büyük sorunlarla boğuşuyorlar. Ki altyapı sorunun büyük olduğu Nijerya’da, çoğu insan hayatında bir kez dahi doktor yüzü görmüyor. 

Dünyanın büyük gecekondu mahallelerini oluşturan Favela Rio de Jenero ve Manila’da bu derme çatma yapılar adeta bir yapbozun parçaları gibi iç içe geçmiş gibidirler. Birçok aile bir odalı yerlerde yaşıyor. Bu sıkışmışlık Hindistan’da da oldukça yaygındır. Mumbai’nin Dharavi kentinde, Asya’nın en büyük gecekondu mahallesinde 850.000 insan bin kilometrekarede yaşıyor. Bunun ne anlama geldiğini idrak edebilmek için Paris’te ya da herhangi bir Avrupa şehrinde bin kilometrekareye 20.000 insan düştüğünü göz önünde bulundurmak gerekiyor. 

Virüslerin adeta beslenme sahaları olan bu yoksul yerleşim yerleri önceki grip salgın süreçlerinde virüsün nasıl hızlı yayılabileceğini göstermişti. Ne yazık ki sosyal güvencelerden yoksun, verili yasaların dışında yaşamını sürdüren, günübirlik kayıt dışı işlerde çalışan insanların bir hafta içerde kalması mümkün olmuyor. Açlığın pençesinde yaşayan ve devletin sosyal korumasından mahrum bırakılan bu milyonlar ne yazık ki bir kez daha kaderlerine terk ediliyorlar. Gerici bölge yönetimlerinin, kendi kaderlerine, bir başka deyişle ölüme terk ettikleri bu milyonlarca yoksulun Covid-19 sürecinde de yalnız bırakacaklarını, egemenlerin yaptıkları açıklamalar da göstermektedir. 

Diyorlar ki, “Eğer biz kendi şehirlerimizdeki bu insanları kapatırsak, onları koronavirüse karşı korurken, aynı zamanda açlıkla karşı karşıya bırakmış olacağız.”

Demiyorlar ki, bu yoksulların sırtından onca yıldır artı-değer sömürüsüyle büyütülen servetleri paylaşalım.

Demiyorlar ki, bu sosyal eşitsizlikleri giderip bu yoksulluğun defterini dürelim.

Geçmiş salgın olaylarından biliyoruz ki, eşit koşullarda karşılanmayan bu salgın süreçlerinde virüs en çok “zayıf” olanı, yani aç, açıkta olan yoksulu vuracaktır. 1959’un 26 Ağustos’unda Jesus yalnız bir kısa cümle düşmüş günlüğüne:

“Dünya üzerindeki en kötü şey açlıktır!”

____________
* Tagebuch der Armut: Carolina Maria de Jesus, Lamuv Verlag: Göttingen, 7. Auflage September, 1993.

** Favela: Brezilya’daki gecekondu mahallerine verilen isimdir.