Salgınlar ve işçi sınıfı

Kapitalist devletler, şirketleri kurtarırken, işçiler enfeksiyon riskine rağmen kapitalistlerin kârı için çalışmaya zorlanıyor. İşçi sınıfı aynı zamanda düşük ücret, işsizlik, kira borçları ve küçük dairelerini hapishaneye dönüştüren sokağa çıkma yasaklarıyla boğuşuyor. Ticari kâr alanı haline getirilen sağlık sistemi ve “devlet baba” bu insanların yardımına koşacak mı? Friedrich Engels bu konuda şüpheliydi ve bu şüphesi bugün yeniden doğrulanmış bulunuyor.

  • Mücadele postası
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 05 Nisan 2020
  • 20:00
ikon

Sosyalist literatürün bir klasiği olan “İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu”nda Friedrich Engels, daha 1845’te İngiltere örneği üzerinden salgınların en çok işçi sınıfını etkilediğini yazmıştı. Engels, 1830’ların sonlarında ve 1840’ların başlarındaki gözlemlerinde, tüberküloz, kızıl hastalığı ve “işçilerde en korkunç yıkıma neden olan” tifüs gibi bulaşıcı hastalıklar hakkında bilgi veriyor. İşçi sınıfının bu tür hastalıkların yayılmasını kolaylaştıran insanlık dışı yaşam koşullarını anlatıyor. 

Engels’in aktardığına göre konutlar çok küçük ve tıka basa doluydu. Hasta ve sağlıklı insanlar tam anlamıyla bir yığın içinde uyumak zorunda kalıyorlardı. Büyük şehirlerin işçi bölgelerinde ve özellikle en yoksul mahallelerde bu koşullar bir hastalık dalgasını tetikliyordu. O zamanki tifüs hastalarının çoğu kırsal kesimden gelen, “göç sırasında ve geldikten sonra çok şiddetli bir yoksulluk çekmiş, aç ve yarı çıplak sokaklarda yatmış, böylece de hummaya yakalanan” göçmen emekçilerdi. Tifüsü kapanların yüzde 16,5’i bu hastalıktan dolayı ölmüştü. 

İşçi sınıfı en büyük yıkımları ise İskoçya ve İrlanda’da yaşamıştı. 1842’de İskoçya’da fakirlerin altıda biri tifüsün kurbanı olmuştu. Hastalık gezici dilenciler üzerinden fakirlerin ikamet yerlerine yayılırken, toplumun orta ve üst sınıfına bulaşmadı. 1843’te Glasgow nüfusunun toplam yüzde 12’si, yani 32 bin kişi tifüse yakalandı. Bunların yüzde 32’si sonunda hayatını kaybetti. 

Engels eserinde, diğerlerinin yanı sıra, o zamanın Dr. Alison gibi uzmanları tarafından yapılan analizlere atıfta bulunuyor. Dr. Alison da enfeksiyon riskini işçilerin yaşam ihtiyaçlarının yetersiz teminine bağlıyor ve sıkıntı, sefalet ve tıbbi önlemlerin eksikliğinin salgın için en iyi üreme alanını sağladığını açıklıyor.

İskoçya’daki salgın hastalıkların özellikle 1827, 1837 ve 1842 gibi kriz dönemlerinde hasara yol açması, günümüzdekine paralel bir tablo oluşturmaktadır. Fakat her şeyden önce, salgın hastalıklardan en çok işçi sınıfının etkilendiği gerçeği, kapitalist sistemin ortaya çıkışından bu yana bu sorunda hiçbir şeyin değişmediğini ispatlamaktadır. 

Kapitalist devletler, şirketleri binlerce milyar dolar ile kurtarmak için bugün ellerinden gelen her şeyi yaparlarken, işçiler enfeksiyon riskine rağmen kapitalistlerin kârı için çalışmaya zorlanıyor. İşçi sınıfı aynı zamanda düşük ücret, işsizlik, kira borçları ve küçük dairelerini hapishaneye dönüştüren sokağa çıkma yasaklarıyla boğuşuyor. Ticari kâr alanı haline getirilen sağlık sistemi ve “devlet baba” bu insanların yardımına koşacak mı? Friedrich Engels bu konuda şüpheliydi ve bu şüphesi bugün yeniden doğrulanmış bulunuyor. 

Bochum’dan bir RJ’li