Koronavirüs salgını tüm dünyayı tehdit etmeye devam ediyor. Salgın Türkiye’de de büyük bir hızla yayılıyor. İnsanlığı, doğayı, kısaca bütün bir dünyayı daha fazla kar uğruna çöküşe sürükleyen kapitalist sistemin barbarlığını, koronavirüs salgını üzerinden yaşanan gelişmeler bir kez daha gösterdi.
Aynı gemide değiliz!
Virüsün “zengin-fakir ayrımı yapmadan” herkesi etkilediği söyleniyor. Düzenin temsilcileri sahip oldukları medya gücüyle “hepimiz aynı gemideyiz” hikayeleri anlatıyor. Ancak hepimizin aynı gemide olmadığı gün gibi ortada. Neden mi?
Bizler iktidar temsilcilerinin, “Bilim Kurulu”nun ve diğer bilim insanlarının sürekli tekrarladıkları “evde kal” çağrılarına rağmen, evde kalamıyoruz. Çünkü sömürü çarklarının dönmesi için çalışmak zorunda bırakılıyoruz. Fabrikalarımızda birtakım “önlemler” alınıyor, ancak bunların çoğu göstermelik olmanın ötesine geçmiyor. Sektörümüzdeki ve diğer sektörlerdeki pek çok fabrikada çalışan işçilerde koronavirüs tespit edildiğinin haberleri geliyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi Mart Ayı İş Cinayetleri Raporuna göre, Mart ayında en az 14 işçi koronavirüs sebebiyle hayatını kaybetti. Fakat salgın nedeniyle yaşanan ölümlerin tespit edilemeyenlerle birlikte çok daha fazla olduğu ortadadır.
Bizler bugün, salgın koşullarında ya kendi canımızı ve ailemizin sağlığını tehlikeye atarak çalıştırılıyoruz ya da açlığa mahkûm ediliyoruz. Çalışması zorunlu işler haricinde “ücretli izin” kullanabilmemiz gerekirken, pek çoğumuz ücretsiz izne çıkarılıyoruz ya da işsiz kalıyoruz.
Yaşam hakkımız tehlikede!
Salgın en çok bizlerin yaşam hakkını tehdit ediyor. Dünyanın farklı yerlerinden yansıyanlar piyasacı sağlık sisteminin iflas ettiğini, doktorların hastalar arasından seçim yapmak zorunda kaldığını bizlere gösteriyor. Küba gibi vahşi kapitalizmin hâkim olmadığı, toplumcu sağlık politikaları izleyen ülkeler ise koronavirüs salgınına karşı kararlı bir mücadelenin nasıl verilmesi gerektiğinin örneği oluyor.
Bizler bir test yaptırmak için hastane kuyruklarında beklemek zorunda kalırken, sağlık emekçileri yetersiz ekipman yüzünden hastalığa yakalanıyor. Sermaye sahipleri ise evlerinde koronavirüs testleri yaptırıyor. Virüsü kaptığı takdirde ise 5 yıldızlı oteli aratmayacak hastanelerde her türlü imkânı kullanarak tedavi oluyorlar. Kimya, ilaç gibi sağlık sektörüne üretim yapan şirketler işçilerin üzerindeki iş yükünü ve sömürüyü arttırarak servetlerine servet katıyorlar. Çinli ilaç devi Hansoh şirketinin patronu Zhong Huijuan’ın yılbaşından bu yana toplam servetini 1,7 milyar dolar artırarak 15,4 milyar dolara yükselttiği ifade ediliyor.
Kapitalizme karşı mücadeleye!
Karşı karşıya kaldığımız sömürünün, kirli savaşların, yağma ve talanın kaynağında duran kapitalist sistemin bizi nasıl bir çöküşe götürdüğünü koronavirüs salgını bir kez daha tüm çıplaklığı ile gösterdi. Bizlerin kanını emen, yaşam hakkını hiçe sayan bu sisteme karşı mücadele etmekten başka bir yolumuz yok. Unutmayalım ki işçi sınıfı olarak sermayenin egemenliğine son verecek, eşit, özgür ve insanca yaşayabileceğimiz bir düzen kurabilecek gücümüz var! Gücümüzü ortaya çıkarmak içi birliğimizi güçlendirelim, yaşam hakkımızı elimizden alan kapitalizme karşı mücadele edelim!
Petrokimya İşçileri Birliği