Peki DİSK'in görevleri ne olacak!
DİSK yöneticileri İş-Kur önünde gerçekleştirdikleri bir basın açıklaması ile AKP'ye görevlerini hatırlattı, yapılan uygulamaları eleştirdi, taleplerini dillendirdi. Sosyal mesafe kuralına uygun gerçekleştirilen basın açıklamasında AKP'nin sermayeye hizmet eden ekonomi paketleri ve salgın karşısında alınan/alınmayan önlemler eleştirildi. İşçi sınıfına dayatılanlar vurgulu cümlelerle ifade edildi.
Son birkaç haftalık pratiklerinin bir kez daha gösterdiği gibi, son basın açıklaması 'eylemi' de DİSK bürokratlarının sınıf mücadelesi içinde nerede durduklarını, neyi ve hangi anlayışı temsil ettiklerini bir kez daha gösterdi. Evet DİSK bürokratları iki günde bir yaptığı keskin açıklamalarla AKP'ye, sermayedarlara görevlerini hatırlatıyor. Bu 'çabalara' bugün basın açıklaması yapmayı da ekleyerek, salgın sürecinde dayatılan ekonomik, sosyal yıkımı, işçilerin sağlığını hiçe sayan uygulamalara karşı 'mücadelesini' yeni bir aşamaya taşıdı. Denilebilir ki bunda ne var? Şu içinden geçtiğimiz günlerde hiçbir sendika sesini dahi çıkartmazken, DİSK ikide bir açıklama yapıyor, TV ekranlarına çıkıyor, işçilerin taleplerini dile getiriyor, AKP'yi eleştiriyor. Hatta kimi açıklamalarında süre vererek AKP'yi basınç altına almaya dahi çalışıyor. Yani işçiler adına mücadele eden tek sendika ve daha ne yapabilir ki? Bugüne kadar olduğu gibi, bugün de bunları ifade edenler var. Biz de diyoruz ki; peki değişen ne?
Konu DİSK olunca, Türk-İş ve Hak-İş gibi sendikaların pratikleri temel bir kıstas olarak alınıyor ve DİSK'in 'en azından' yaptıkları nur nimet sayılarak, körü körüne bir DİSK savunusu ortaya konuluyor. Renkleri ve tonları değişse de sendikal bürokrasinin tutumları aynı yere hizmet ediyor ve sınıf mücadelesinin önünde temel bir engele dönüşüyor. Bunu söylediğimizde kimisi kazan kaldırıyor, 'ama' ile başlayan gerekçelendirmeler peşi sıra diziliyor...
Gelinen noktada DİSK bürokratlarına ve körü körüne DİSK tutuculuğu yapanlara da 'görevlerini hatırlatmak' gerekiyor. Bu hatırlatma vurgusu yanlış anlaşılmasın, bu bürokratların eleştiriyle adım atmalarını elbette beklemiyoruz. Zira, sendika bürokratları sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına yanıt üretebilecek adım atamazlar. Ne böyle bir bakışları ne de niyetleri vardır. Onların sınıf mücadelesi adına yapabileceklerinin en ilerisi, şu sıralar DİSK bürokratlarının yaptığı 'rica-minnet' ile sorun çözmeye çalışmaktır. Bakışları, bilinçleri sermaye düzeninin çizdiği sendikacılık sınırlarının dışına çıkamaz. Oturdukları koltukları koruma öncelikleri, pratiklerini belirleyen temel yaklaşımları arasındadır.
On binlerce üyesi olan bir işçi sendikasının tepesine çöreklenmiş bürokratların işi, kendi üyeleri de dahil milyonlarca işçinin her gün yaşadığı sorunları ikide bir tekrarlamak mıdır? Sermaye düzeninin, AKP eliyle bu kadar pervasızca davrandığı, ekonomik-sosyal yıkımı devreye soktuğu, attı her adımda katı bir burjuva sınıf tutumu ile davrandığı bir süreçte, sorun 'sınıf mücadelesi güzellemeleri' yapmak mı?
İşçi sınıfının on yıllardır biriktirdiği mücadele deneyimi, bu deneyim içinde sendikal mücadelenin rolü ortada iken, bu tarihe atıf yapmaktan çok hoşlananların, kendilerini avutmak için bir anı olarak ortaya koydukları bu tarihten anladıkları nedir?
İşçi sınıfının çalışma ve yaşam koşulları her geçen gün daha da çekilmez bir hal alıyor. Salgın vesilesiyle gündeme gelen yeni saldırı paketlerine, işçilerin ve ailerinin sağlığını hiçe sayan gözü dönmüş kâr hırslı uygulamaların eklenmesi tabloyu daha da ağırlaştırmaktadır. Sermaye sınıfı bir bütün olarak seferberlik halinde işçi sınıfına düşman politikaları hayata geçirirken, süreci kendileri için fırsata çevirmeyi esas iş haline getirmiş durumda. Atılan her adımda biraz daha teşhir olan bu uygulamalara işçi sınıfı cephesinden de tepki giderek artıyor. Ancak bilinç ve örgütlülük planında yaşanılan zayıflık, tepkinin ne kadar güçlü olursa olsun açığa çıkmasını ve bir mücadeleye dönüşmesini engelliyor. İşçilerin örgütlü olduğu sendikaların verili tablosu ise bu hareketsizliği belirleyen önemli bir başlık olarak karşımıza çıkıyor.
Hal böyle iken, DİSK gibi 'ilerici' sendikaların yapması gereken laf kalabalığı değil, pratik olarak mücadeleyi güçlendirebilecek, işçileri kendi talep ve istemleri üzerinden harekete geçirebilecek adımlar atmaktır. İşçi sınıfının ekonomik-sosyal taleplerini kazanabilmesi için, mücadele etmek dışında, üretimden gelen gücünü kullanmak dışında hiçbir yol bulunuyor. Üstelik şu içinden geçtiğimiz günlerde sermaye düzenin hoyratlığı ortada iken bu acil bir ihtiyaçtır da. Sendikaların gerçek rolü de bu süreçte aldıkları tutum ile açığa çıkabilir.
Bugün işçilerin önemli bir kesimi sorunlarını, yaşadıklarını biliyor. Taleplerini kendilerince dile de getiriyor. Nasıl bir risk ve tablo ile karşı karşıya olduklarını sezgileriyle bile kestirebiliyorlar. Alt alta bunları sıralamak, işçilerin taleplerini sadece dile getirmek, üstelik bunları 'mücadele ediyoruz' görüntüsü yaratarak ortaya koymak, gerçekte hiçbir şey yapmamak anlamına geliyor. İhtiyaç, taleplerin kazanılması için fabrikalardan başlayarak pratik bir mücadele örgütlemek, vakit kaybetmeksizin işçi sınıfını harekete geçirecek kanalları yaratmaktır.
Konuşmaya gelince mangalda kül bırakmayan bürokrat takımının anlamak istemediği ve kaçındığı tam da budur. Şu içinden geçilen süreç bunu tüm açıklığıyla ortaya koymuştur. İşçi sınıfı bu laf ebelerini aşıp kendi yolunu yürümelidir. DİSK tabanında bulunan öncü işçiler, kriterlerini Türk-İş ve Hak-İş gibi gerici, iktidar yandaşı sendikal yapılara göre değil, işçi sınıfı mücadelesinin ihtiyaçlarına göre koymalı, bu mücadelenin önünde ki tüm engelleri aşma iradesi ve çabası ile görevlerine bakmalıdır.