Temelinde kapitalist sistemin yer aldığı felaketlerin arkası kesilmiyor. Kapitalizmin kâr hırsı yüzünden yıkım boyutları kazanan doğa olayları; pandemi, deprem, sel, orman yangınları adeta toplumu ve doğal yaşamı cenderesine almış, nefessiz bırakmış durumda. Ekonomik krizin toplum yaşamında yarattığı ağır yıkım, katliam boyutlarına ulaşan ırkçı-şoven saldırılar, günbegün artan kadın cinayetleri, tırmanan faşist baskı ve zorbalık ise tabloyu bir başka açıdan tamamlıyor. Öyle ki işçiler, emekçiler, gençler, kadınlar ve tüm ezilenler günümüz Türkiye’sinde cehennemi aratmayan koşullarda kelimenin tam anlamıyla yaşam savaşı veriyorlar.
Orman yangınları ve kapitalizm: Benden sonrası tufan!
“Aşırı kâr hırsı, piyasa anarşisi ve bunlara eşlik eden kıran kırana rekabet koşullarında, büyük kapitalist şirketlerin ‘ekolojik denge’ yakınmalarına dönüp bakma ‘lüks’ü yoktur. Tüm tarihi boyunca kapitalizmin mantığı ‘benden sonra tufan!’ olmuştur. Halen de öyledir. Nasıl ki insani, sosyal ve kültürel yıkım kapitalizmin umurunda değilse, çevresel yıkım da umurunda değildir, olmayacaktır. O sınırsız kâr hırsına ve dizginsiz bir kör piyasaya dayalı olarak işlemektedir. Bu işleyiş onun neden olduğu her türden yıkıcılığın temeli, temel mekanizmasıdır. Bu temel ortadan kaldırılmadan, bu mekanizma parçalanmadan, özel mülkiyete, kapitalist kâra ve kör piyasa anarşisine dayalı toplumsal düzen tasfiye edilmeden bu sorunlar çözülemez. Emekçilerden de öteye bütün bir insanlık ve gezegenimiz için ürkütücü boyutlarda yıkıcı sonuçlar üreten bu gidişatın önüne geçilemez.”
TKİP VI. Kongre Bildirgesi’nde yer alan bu değerlendirme, bugün büyük bir çevresel yıkıma dönmüş bulunan orman yangınlarının ve sel felaketlerinin gerisinde yer alan gerçeğe açıkça ışık tutmaktadır. Aynı gerçeği Türkiye’de hüküm süren sermaye düzeninin ve onun adına devleti yönetenlerin orman yangınları ve sel felaketleri karşısındaki tutumlarından da açıkça görebiliriz.
Başta milyonlarca ağaç olmak üzere, farklı türden birçok canlı orman yangınlarında yok olmuşken ve yok olmaya devam ederken hızla rant projeleri hazırlığına girişilmesi, bu felaket yüzünden her şeyini yitirmiş insanların yüreklerindeki yangın sürerken yüzlerine çay fırlatılması, kapitalistlerin ve temsilcilerinin ne denli bir çürümüşlük içinde olduklarını çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi. Sergilenen, aynı zamanda açık bir sınıfsal tutumdur. Zira, ülke yangınlar içinde boğulurken, kapitalistlerin tek derdi yaşanan felaketleri kendileri için fırsata çevirmek, bu yolla yeni ve kârlı rant alanları oluşturmaktır.
Gerici-faşist iktidarın iflas tablosu
Gerici-faşist iktidar yaşanan çevresel yıkımın birinci dereceden sorumlusudur. Yangının yayılarak büyük bir çevre felaketine dönüşmesini adeta boş gözlerle izleyen Erdoğan yönetimi, demagojik açıklamalarla durumu geçiştirmeye çalışsa da, bu gerçeğin üzeri örtülememektedir.
Orman yangınları, sel vb. doğa olayları karşısında gerekli önlemleri almayan, teknik donanım ve alt yapı ihtiyaçlarını karşılamayan, bu alanlara gerekli bütçeyi ayırmayan iktidar, sorumluluğu ve ortada olan suçu kendi dışına mal etmeye çalışmaktadır. Daha da rezil olanı ise, neredeyse ilk günden Kürt halkının kundakçı ilan edilmesi, yangınların ırkçı-şovenizmi kışkırtmanın vesilesi yapılmasıdır.
Orman yangınları ve sel felaketlerinin ayna tuttuğu bir diğer gerçeklik ise, gerici-faşist iktidarın içine düşmüş bulunduğu acz olmuştur. Ekonomiden siyasal yaşama, pandemiden diğer toplumsal sorun alanlarına, yönetebilme kabiliyetini giderek yitiren gerici-faşist rejim, benzer şekilde orman yangını, sel, deprem gibi doğa olayları karşısında da tam bir yönetememe durumu içerisindedir.
Elbette bu olgunun gerisinde temelde kapitalist sistemin onulmaz yapısal sorunları yer almaktadır. Zira sistemi belirleyen çelişkiler keskinleşmekte, sorunlar yumağı artmakta, gerici-faşist iktidar kapitalistler adına bu çelişki ve sorunları yönetme konusunda zorlanmaktadır. Bu iktidarı karakterize eden yağmaya, talana, ranta vb. dayalı politikalar ise çok yönlü yıkıma yepyeni boyutlar kazandırmaktadır.
Bu tablonun tüm yükünü en ağır şekilde işçi ve emekçiler yaşamlarıyla, doğa ve çevre ise büyük bir yıkımla ödemektedir. Zira çok yönlü sorunların tüm faturası döne döne onlara ödetilmektedir.
Doğayı ve yaşam hakkımızı savunmak için!..
Sıradan doğa olaylarının büyük yıkımlara hatta katliamlara dönüşmesinin birinci dereceden sorumlusu, gözü kâr hırsıyla dönmüş olan kapitalistler ve onlar adına yönetenlerdir. Çünkü onlar için doğanın, toplumun, insanın ihtiyaçlarının zerre kadar önemi yoktur. Sermaye birikimi ve kâr döngüsünün aralıksız devam etmesi dışında umursadıkları hiçbir şey yoktur.
Bugün tüm toplum bir kez daha bu gerçekliğe tanıklık ediyor. Sermayenin çıkarları ve ihtiyaçları için tüm imkanlar seferber edilirken, iktidarın savaş ve saldırganlık politikalarına muazzam kaynaklar ayrılırken, sarayın şatafatı ve bekası için toplumsal zenginlikler adeta yağmalanırken, orman yangınlarını engellemek ve zamanında müdahale etmek için, sel vb. doğa olaylarının yaratacağı tahribatı minimuma indirgemek için neredeyse hiçbir şey yapılmıyor.
Dolayısıyla, işçi ve emekçilerin inisiyatif almasından, doğayı ve yaşam hakkını savunmak için harekete geçmesi ve mücadele etmesinden başka bir çıkış yolu bulunmamaktadır. Zira, “benden sonrası tufan!” diyen asalak burjuvaziye ve onun çıkarları doğrultusunda hareket eden sermaye devletine karşı mücadele büyütülemediğinde, işçiler ve emekçiler cehennem koşullarında yaşamaya devam edecek, çevresel yıkım boyutlanacak ve dünyamız giderek daha da yaşanmaz bir gezegene dönecektir.