Avustralya’dan Amerika’ya, Kanada’dan İtalya’ya, Türkiye’den Yunanistan’a pek çok ülkedeki orman yangınlarında dünyanın akciğerleri, gezegenimizin oksijen depoları haftalardır alev alev yanıyor. Türkiye’deki orman yangınları saray rejiminin doğa düşmanı yüzüne adeta ayna tutuyor. Resmi bilgilere göre Muğla, Antalya, Aydın, İzmir, Denizli, Adana’nın da içinde olduğu 43 il ve 270 noktada ormanlar cayır cayır yanıyorken, malını, mülkünü, canını yangınlarda kaybedenlerin gözyaşları kurumamışken, beton aşkıyla yanıp tutuşan saray rejiminin TOKİ’si örnek projeler yayınlıyor. Her şeyini kaybetmiş insanları borçlandırmak yolu ile sömürmenin hesabı “devlet vatandaşının yanındadır” diye yutturulmaya, doğal affet edebiyatı ile zihinler teslim alınmaya çalışılıyor.
“Doğal afet” diye tabir edilen, Türkiye’nin birçok bölgesinde haftalardır süren, görünüşe bakılırsa daha da sürecek olan orman yangınları, AKP’nin dümeninde bulunduğu sermaye düzeninin, insanlığın başına gelebilecek felaketlerle baş edebilecek yetenekte ve niyette olmadığını gösterdi.
Dünya ve Türkiye ilk defa böyle bir felaketle karşılaşmıyor elbette. Doğanın tahribatı ve yağmalanması sonucu her yıl döne döne dört kıtada deprem, sel, yangın, fırtına, kuraklık gibi felaketler yaşanıyor. Emperyalist kapitalizm, yaşanan bu doğa ve iklim olaylarına “doğal afet” diyerek, kitleleri aldatmaya ve kolayından sorumluluktan kurtulmaya çalışıyor.
Türkiye’nin birçok yerinde devam eden orman yangınlarına müdahale edecek bir tek uçağı bulunmayan saray rejimi ise yangın söndürme yerine yangın dili ile hareket ediyor. Bir taraftan yanan yerleri ranta açmanın içten içe sevincini yaşarken, diğer taraftan yangınları Kürt hareketi ve bileşenlerine yüklemeye çalışarak şovenizmi şahlandırıyor. Yöre halkı ve köylüler can ve malını kurtarmak için canları pahasına yangına karşı cansiperane bir duruş sergilerken, saray rejimi PKK’yi kast ederek “Bunu onların yanına bırakmayacağız” açıklamaları ile algı operasyonları yapıyor. Ve anında sivil faşist çeteler yol kesiyorlar. Gönüllü yangın söndürme mücadelesine destek verenler linç kampanyasına ve eylemine maruz kalıyorlar.
Kapitalist sistemin sadece Türkiye’de değil, dört kıtada da “doğal afet” diye tabir edilen orman yangınları, sel, kuraklık ve deprem gibi “felaketlerle” mücadele etme isteği ve yeteneğinden yoksun olduğu yeniden ve yeniden görülüyor. “Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser” demiş, Karl Marx zamanında. Niye söndürme isteği olsun ki? İşte, gölgesi satılamayan ağaç yakılarak ranta açılıyor. Nitekim yangınları durduracak nitelikte önlem almak bir yana, yangınlar adeta körüklenmesi de bunun ürünü. Tüm dikkatler orman yangınlarına odaklanmışken, sarayın maden şirketleri ağaç keserek kendilerine ek rant alanlar açıyor.
Doğanın hoyratça yağmalanması ve talanının böyle devam etmesi durumunda, yaşadıklarımız yaşayacaklarımızın yanında çok hafif kalacaktır. Böyle bir durum ve felaket ne yazık ki uzak değil.
“Doğal afetler” her geçen yıl artarak yayılmaya devam ediyor. Doğa olaylarına bağlı olarak yerleşim yerleri haritalardan siliniyor. İç ve dış göç hareketliliği milyonlarla katlanarak büyüyor. Bundan en çok işçi ve emekçiler, yoksul kitleler etkileniyor. Sermaye sınıfı ise “felaketleri” fırsata çevirerek kârlarına kâr katıyor. Kendisi bir affet olan kapitalizmin insanlığın felaketi olduğu olgusu, son olarak dört kıtada yaşanan orman yangınları nezdinde yeterince açığa çıkmış bulunuyor.
Felaketten çıkış
Bu tablodan çıkışın mevcut sistemde mümkün olmadığı aşikar. Bu cendereden çıkış, ancak mevcut sistem aşılarak mümkün kalınabilir. Sıcaklar, soğuklar, sel, kuraklık, yangınlar, fırtınalar katlanarak yayılmaya devam ediyor. Bundan etkilenenlerin sayısı da katlanarak büyüyor. İşçi, emekçi ve yoksul kitleler burjuva devletlerden kendilerine bir fayda gelmediğini yaşayarak görüyorlar. Yoksul kitleler imece usulü dayanışmayla yaşam alanlarına sahip çıkıyorlar. Bunu tehlike olarak gören sermaye, algı operasyonları ile bilinç bulandırmaya çalışıyor. Olmadı sivil-resmi çeteler devreye sokularak tepki ve eylemler bastırılmaya çalışılıyor. Sivil faşist çeteler orman yangınlarını haber yapan basın kuruluşlarına saldırtılıyor vs.
İçtiğimiz suyu, yediğimiz ekmeği, soluduğumuz havayı, ormanı, çimeni, börtü böceği ile bütün bir ekosistemi, yani yaşam alanlarımızı korumak ve savunmak için, işçi ve emekçilerin harekete geçerek, kendisine yaşamı dar eden sömürü düzenini yeryüzünden silmesinden başka bir çıkış yolu bulunmamaktadır.
Sermayenin havuzuna su taşıyan tüm vanaları kapatmayı esas alarak, hiçbir biçimini küçümsemeden dayanışmayı büyütmek gerekmektedir. Bu elbette ki göründüğü ve söylendiği kadar kolay olmadığı gibi, sanıldığı kadar da zor değildir. Yeter ki zor olanı başarmak için azmedilsin...