Sermaye iktidarının rant, talan ve yağmaya dayalı politikaları geleceğimizi, yaşamlarımızı ve doğamızı tehdit etmeye devam ediyor.
Her şeyin başına daha fazla kârı koyan bu anlayış, son dönemde yaşanan bir dizi katliamın ve çevresel yıkımın doğrudan sorumlusudur. Geçtiğimiz aylarda yaşanan ve bilançosu insan yaşamı ve doğa için çok ağır sonuçlar doğuran orman yangınları, seller ve depremler çevresel yıkımın yalnızca bir kısmını oluşturuyor. Dinci gerici iktidar bu çevresel felaketleri yalnızca birer “doğal afet” gibi göstermeye çalışsa da bilimsel veriler bambaşka gerçekleri işaret ediyor. Nedir bu gerçekler? Daha fazla rant için Karadeniz’de dere yatağına ve heyelan bölgelerine yapılan evler, orman yangınlarını söndürmek için ihtiyaç duyulan alt yapının yetersizliği, deprem karşısında hiçbir hazırlık yapılmaması ve çarpık kentleşme, yandaş firmalara maden sahası açmak için peşkeş çekilen dağlar ve ormanlar, Karadeniz’i yok eden HES’ler…
Sermaye iktidarı bütün bu felaketlerde o bilindik şovunu tam üç adımda sergiliyor. Öncelikle, yıllardır ağır vergi yükü ile ezdikleri işçi ve emekçilere utanmadan “İBAN” numarası göndererek yardım istiyor. Ardından, felaketlerin nedeninin rant ve talan politikaları olduğunu, sorumluluğunun ise dinci gerici iktidarda olduğunu söyleyen muhalif her kesimi terörist ilan ediyor. Yaşanan felaketler “fıtrat, kader vs.” olarak nitelendirildikten sonra söz konusu bölgeler için yeni rant ve talan politikaları devreye sokuluyor!
Antalya ve Muğla’da büyük bir yıkıma yol açan orman yangınları, Trabzon, Rize, Kastamonu ve Sinop’ta yaşanan sel ve heyelanlar bu gerçeği bir kez daha gözler önüne sermiştir. Yangınlara doğru düzgün müdahale edilmeden, selin yıkımı henüz ortadan kaldırılmadan işçi ve emekçilere İBAN numaraları yollanmıştır. Antalya’da yangın daha söndürülmeden konuşan AKP’li belediye başkanının “evleri yanmayanlar keşke bizim de evimiz yansaydı” söylemi de bu tablonun pişkince itirafıdır. Felaketlerin bilançosu toplumdan gizlenirken, sermaye iktidarının ilk yaptığı söz konusu bölgelere “yeni rant projeleri” hazırlamak olmuştur. Sermaye iktidarı bütün bu felaketlerin doğrudan sorumlusudur. Ancak sorumluluğunu örtbas etmek dışında hiçbir adım atmamaktadır.
Sorumluluklarını örtbas etmeye çalışırken ise işçi ve emekçilerle adeta alay edercesine “kaza, fıtrat, kader” ya da “doğamız, çevremiz bu türden felaketlere elverişli” türünden safsataları dillerinden düşürmüyorlar. Yani bu felaketlerden sermaye iktidarı dışındaki herkes ve her şey sorumludur!
Hatırlanırsa 301 madencinin katledildiği Soma katliamının ardından sermeye iktidarının şefi Erdoğan, “Bunlar sürekli olan şeyler, bu işin fıtratında bu var” demişti. Son aylarda yaşanan orman yangınları ve seller için de benzer bir küstahlık örneği sergileyen Erdoğan, “Deprem, sel ve toprak kayması bulunduğu iklim ve coğrafi yapısı sebebiyle ülkemizin kaderidir.” dedi. Bu pişkinlik dinci gerici iktidarın, bütün bu yıkımlar karşısında nasıl konumlandığını da gözler önüne sermektir. Ne katledilen işçi ve emekçiler ne yok olan doğa sermaye iktidarının umurunda değildir! Sermaye iktidarı yaşanan her yıkıma yeni rant ve talan politikalarını hayata geçirmenin fırsatı olarak görmektedir.
Yaşamlarımızı yalnızca rant ve kar kapısı olarak gören, doğamızı ve geleceğimizi yok etmeye çalışan sermaye düzeninin “kaza, kader, fıtrat” safsatalarına kanmayalım, çevresel yıkıma karşı mücadeleyi büyütelim, yaşam hakkımıza sahip çıkalım.