Friedrich Engels bir asrı aşkın bir süre önce “Doğa üzerinde kazandığımız zaferlerden dolayı kendimizi pek fazla övmeyelim. Böyle her zafer için doğa bizden öcünü alır” demişti.
İşçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların yol göstericisi Karl Marx ise Kapital’in birinci cildinde şunları söylemişti: “Kapitalist üretim, insanla yeryüzü arasındaki metabolik etkileşimi bozar, insan tarafından besin ve giysi olarak tüketilen bileşenlerin toprağa dönmesini engeller; toprağa verimlilik kazandıran ezeli doğal şartların işleyişini engeller.”
Bu satırları okurken insan, “günümüzde yaşanan doğa olaylarını mı yorumluyorlar” demekten kendini alamıyor. Dört kıtada yaşanan doğa felaketleri göz önüne alındığında, Engels’in “Doğa üzerinde kazandığımız zaferlerden dolayı kendimizi pek fazla övmeyelim. Böyle her zafer için doğa bizden öcünü alır” cümlesi ne kadar çarpıcı!
Artık kalıcı hale gelen kuraklık ve buna paralel olarak yükselen sıcaklıklar, dünya ölçüsünde sayısız orman yangınına neden oluyor.
Kanada’da yüksek hava sıcaklıkları termometrenin elli dereceyi zorlamasına neden oldu ve çok sayıda orman yangınına yol açtı. Yalnızca Kanada'nın British Columbia eyaletinde 136 yangın kayıtlara geçti. Bazı köy ve kasabalar adeta haritadan silindi. Yangınlar yerleşim yerlerini tehdit ettiği için binlerce insan evlerini terk etti.
ABD'nin Kaliforniya eyaletinde de kuraklık ve yüksek sıcaklıklar orman yangınlarını tetikledi. Kaliforniya’nın kuzeyinde üç büyük yangın çıktı ve yine binlerce insan evlerini terk etmek zorunda kaldı.
“Dünyanın akciğerleri” olarak tabir edilen Amazon yağmur ormanlarında, geçtiğimiz Haziran’da son 14 yılın en şiddetli orman yangınları kayıtlara geçti.
Japonya’nın doğusundaki Atami’de şiddetli yağışların yol açtığı sel felaketi ve toprak kayması onlarca insanın hayatına, yüzlercesinin evsiz kalmasına neden oldu.
Avrupa dahil, her kıtada ya kuraklık ya şiddetli yağışlar ya da her ikisinin yol açtığı felaketler birbirini izliyor.
Avrupa’da 2003 yazında yaşanan yüksek hava sıcaklığı binlerce insanın ölümüne neden olmuştu. 2003’ten sonra aşırı sıcak hava dalgaları Avrupa kıtasını beş defa kasıp kavurdu.
2019’da Fransa dahil altı Batı Avrupa ülkesinde termometreler 46 dereceye tırmandı, tüm zamanların sıcaklık rekorları kırıldı.
Bilim insanlarının, “21. yüzyılda, yükselen sıcaklıklar nedeni ile milyonlarca insan yaşam alanlarının dışına çıkmak zorunda kalacak ve kimi yerlerde bu geri dönülmez olacak” açıklamasına rağmen, doğanın talanı dolu dizgin devam ediyor.
Küresel ısınmaya “nihai çözüm” sera gazı salınımını büyük ölçüde azaltmaktan geçiyor. Bu konuda ciddi önlemler alınmaması durumunda, bilim insanları, “büyük felaket”in eşikte olduğuna vurgu yapıyorlar ve “2100 yılına dek ABD’de sıcaklara bağlı ölüm sayısı yılda 100 binin üzerine çıkabilir, bazı yerlerde daha vahim sonuçlar yaşanabilir” diyorlar. Hindistan’da iklim değişikliği nedeni ile ölüm sayısının 1,5 milyona ulaşabileceği söyleniyor.
Kritik dönemeç
Bilim insanları, “son kritik dönemeç” kaçırıldığı için, sera gazı salınımı kontrol altına alınsa bile, yerkürenin ısınmaya devam edeceğini, canlı yaşamı tehdit edeceğini söylüyorlar.
Artan sıcaklıklar insanların klimalara daha fazla yüklenmesine neden oluyor. Bu da tersinden ısınmaya yol açıyor. Araştırmalar, klimaların geceleri dışarıdaki sıcaklığı bir derece civarında yükselttiğini gösteriyor. 2016 verilerine göre klimalar 1,13 milyar ton karbondioksit salınımına neden oldu. 2050’ye kadar bu miktarın ikiye katlanacağı tahmin ediliyor.
Halihazırda klimalar küresel ısınmanın yüzde 8,5’ini oluşturacak kadar fazla elektrik harcıyor. Bu enerjinin büyük bir bölümünün fosil yakıtlarla üretildiği göz önüne alındığında; “ısındıkça soğutuyoruz, soğuttukça ısınıyoruz”!
IPCC’nin raporu
Bilim insanlarından oluşan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), 1988 yılında Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde, hükümetleri iklim değişikliği konusunda bilgilendirmek ve uyarmak için kuruldu. IPCC, iklim değişikliği ile ilgili bilimsel çalışmalarını dünyanın dört bir yanındaki “karar vericiler” için değerlendirerek 195 üye devlete sunuyor.
IPCC’nin “son viraj kaçırıldı” uyarısına rağmen, uluslararası tekeller daha fazla kar için doğayı hoyratça tahrip etmeyi sürdürüyorlar. Doğaya salınan karbondioksit ve diğer sera gazları, daha fazla sıcak hava dalgasına, kuraklığa, sellere, türlerin yok olmasına yol açmaya devam ediyor.
Ekim 2021’de “BM Biyoçeşitlilik Zirvesi”, Kasım 2021’de “BM İklim Konferansı”nın gerçekleşmesinin ardından, 700’den fazla uzmanın katılımıyla küresel ısınmanın etkilerinin incelendiği IPCC’nin 4 bin sayfalık kapsamlı raporu Şubat 2022’de yayınlanacak.
Öncesinde IPCC tarafından hazırlanan 137 sayfalık teknik raporda, küresel ısınmanın durdurulamaması durumunda tehlikenin çok büyük olduğu vurgulanıyor. “Paris İklim Anlaşması'nın 1,5 derece hedefine ulaşılamaması yıkıcı sonuçlara yol açacaktır” diyen IPCC, “felaket”in boyutlarına işaret ediyor ve “iklim değişikliği insanlar ve ekolojik sistemler üzerinde geri dönüşü olmayan bir yola girmiş bulunuyor” diyor.
Uzmanlar, küresel ısınmanın iki derece daha fazla artması durumunda, 420 milyondan fazla insanın bundan etkileneceğini varsayıyor ve “2050 yılına kadar iklim değişikliği nedeni ile açlık tehlikesi sayısız milyonların hayatına mal olacak riskler taşıyor” diyerek uyarıyor.
1,5 derecelik hedef bir yana, IPCC’nin Teknik Raporu’nda dünyanın 3 derecelik bir ısınmaya doğru hızla yol aldığı belirtiliyor. İklim hedeflerinin tutturulamaması durumunda insanlar ve ekolojik sistemler üzerinde “geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açabileceği” uyarısı döne döne yapılıyor.
Taslak raporda, “küresel ısınmaya bağlı nedenlerle tüm ekosistemlerin çökmesi, su ve gıda kıtlığının baş göstermesi ve hastalıkların ortaya çıkması, sera gazı emisyonlarının azaltılması halinde bile, önümüzdeki yıllarda daha hızlı bir şekilde artacak”, “yaşanan göç dalgasına bağlı olarak, sıtma ve benzeri hastalıklar giderek daha da sık görülebilecek. Bu ve benzeri hastalıklara Avrupa’da sık sık karşı karşıya kalacak” deniliyor.
Dönüyoruz Engels ve Marx’a: Doğa üzerinde kazanıldığı zannedilen zaferlerden ve insanla yeryüzü arasındaki metabolik etkileşimi bozulmasından dolayı doğa bizden öcünü alıyor.