27 Kasım Çarşamba sabahı Hizbullah ile İsrail arasında ilan edilen ateşkes, işgalci siyonist savaş aygıtı tarafından defalarca ihlal edildi. Güney Lübnan’daki kasaba ve köyleri bombalayan İsrail en az 10 sivili katletti onlarcasını yaraladı. Tel Aviv’deki soykırımcı çete bir türlü kana doymadığı için imzalamak zorunda kaldığı ateşkesi iki de bir ihlal ediyor.
Ateşkes ilan edildikten sonraki ilk açıklamasında Hizbullah şu ifadeyi kullanmıştı: “Ellerimiz tetikte, gözlerimiz işgalcilerin üzerinde olacak…” Hizbullah liderliği, İsrail’e hiçbir koşulda güvenilmeyeceğini en iyi bilen güçlerden biridir. Hele dinci-faşist hükümetin şefi Netanyahu gibi yalanla yatıp-kalkan bir soykırımcıya hiçbir koşulda güvenilmeyeceğini çok iyi bilirler.
Netanyahu Lübnan direnişini ezip “yeni Ortadoğu” inşa etmekten söz ederken, Hizbullah karşısında hezimete uğrayıp ateşkesi kabul etmek zorunda kalmayı sindiremedi. Ateşkesin sorunları çözmediğini savunan ırkçı-siyonist şeflerin Netanyahu’yu hedef alan eleştirileri artarken, esirlerin yakınları ve onları destekleyenler ise, Lübnan’da ateşkes imzaladın, Gazze’de anlaşma yap ve çocuklarımızı geri getir” diye basınç uyguluyor.
İç cephede sıkışan Netanyahu hem Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından “savaş suçlusu” olarak aranıyor, hem savaş biterse İsrail’de yargılanmasının yolu açılacak diye iyice kuduruyor. Bundan dolayı İsrail’in Suriye’yi hedef alan saldırıları artarken Lübnan’la imzalanan ateşkes ise ihlal ediliyor.
Süreci eli tetikte izleyen Hizbullah, peş peşe yapılan ateşkes ihlallerine karşılık vererek ilk uyarısını yaptı. 2 Aralık Pazartesi günü işgal altındaki Lübnan'ın Kefr Şuba Tepeleri’nde bulunan İsrail savaş aygıtının hedeflerini füzelerle vurdu. Bunun ilk uyarı olduğunu açıklayan Hizbullah liderliği, ihlallerin devam etmesi durumunda karşılık vermeye devam edeceklerini vurguladı.
Tel Aviv’deki soykırımcı çetenin başı Netanyahu, Lübnan direnişi karşısında uğradığı hezimetin yarattığı histeriyi atlatamamış görünüyor. Ateşkes anlaşmasının peş peşe ihlal edilmesi histerinin devam ettiğine işaret ediyor. Bu tip dinci-faşist rejimlerin anlaşmalara itibar etmediği, barbarlıkta bir sınır veya ölçü tanımadıkları, sadece 14 aydan beri Gazze’de yaptıklarına bakılarak görülebilir. ABD ile Batılı emperyalistlerin özel himayesi altında tutulan bu savaş suçlusu çetenin histerik hali aşıp “normalleşmesi” mümkün değil. Bunların olduğu yerde çatışma ve savaş olasılığı da baki kalacaktır. Gazze ve Lübnan’dan sonra savaşı Suriye’ye taşımaları, ABD destekli Netanyahu-Erdoğan ikilisinin cihatçı terör örgütlerini Esad yönetimi ve Suriye halklarının üzerine salmaları, histerinin şiddeti hakkında fikir vermektedir.