Kayyım rejiminin yangınlarla imtihanı

Rejimin efendileri ise kayyımlar atayarak kurumları talan ederler, yandaşlara/dalkavuklara aylık üç-beş maaş verirler, yüzlerce odalı yazlık ve kışlık saraylarda sefahat sürerler, özel jetler seyahat eder, körfez şeyhlerini kıskandıran saray uçaklar dizayn ettirirler vb…

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 01 Ağustos 2021
  • 19:45

Sermaye iktidarının rant, talan ve yağmaya dayalı politikaları denizleri, nehirleri, ormanları yok etmeye devam ediyor. Hafta başından beri devam eden yangınlarda Bodrum, Adana, Osmaniye, Mersin, Kayseri, Didim, Muğla’nın Marmaris, Milas, Köyceğiz, Fethiye ve Antalya’nın Manavgat ilçelerinde birçok orman yandı. Yangınların yerleşim yerlerine sıçraması ile tablo daha da ağırlaştı. Özellikle de Manavgat’ta onlarca köy yaşanamaz hale geldi. Üç kişi yaşamını yitirirdi. Binlerce canlı ormanlarda ve köylerde kendi kaderine terk edilerek katledildi. Yaşanan felaketin gerçek bilançosu ise önümüzdeki günlerde anlaşılacaktır.

Yangınların bu denli yayılması, kontrol altına alınamaması, insanların ve birçok canlının yaşamına mal olması, bölgedeki ormanların büyük bir kısmının yok olması kuşkusuz “doğal afet” ile açıklanacak bir durum değil. Tıpkı geçtiğimiz haftalarda birçok yerde yaşanan sel felaketlerinin yalnızca “doğal afet” sayılamayacağı gibi. Daha fazla rant için dere yataklarına yapılan yerleşimler, HES’ler, yok edilen ormanlar, sahillerin doğal yapısını bozan sahil yolu vb. geçtiğimiz hafta Karadeniz Bölgesi’nde yaşanan sellerin yıkıcı sonuçlar yaratmasının gerçek nedenlerini gözler önüne sermişti. Yaşanan seller için “Coğrafyamız aşırı yağış sonucu oluşan toprağın yumuşamasıyla sele maalesef imkan tanıyor” diyerek tüm sorumluluğu üstlerinden atan ve adeta işçi ve emekçilerin aklıyla alay eden sermeye iktidarının sözcüleri yaşanan yangınlar konusunda da benzeri bir yöntem izliyorlar.

Yangınlar hızla yayılırken bölge halkı adeta kendi kaderine terk edilmiş durumda. İşçi ve emekçiler böylesi büyük bir yangında yaşamlarını, topraklarını ve ormanlarını kendi başına korumaya çalışıyor. AKP-MHP rejimi yangına sistemli ve kayda değer bir müdahalede bulunmuyor. Üstelik “IBAN numarası” yayınlayarak “milletimiz cömerttir, yardım bekliyoruz” diyecek kadar da pişkinler. Çeyrek asırdan beri ülkenin zenginliklerini talan ediyorlar, ama bir sorun olunca utanmadan IBAN numarası yayınlayıp halktan para dileniyorlar. 

Mafyatik sermaye iktidarı deprem, sel, yangın gibi bütün ‘doğal afetlerde’ aynı yolu izliyor. Bin türlü vergi aldığı, açlığa ve yoksulluğa mahkum ettiği işçi ve emekçilerin kursağındaki lokmaya dahi “yardım” adı altında göz dikiyor. Duruma tepki gösteren, bu sorunu siz çözmelisiniz diyen herkesi ise o rezil ‘terör demagojisi’ ile baskı altına almaya çalışıyor.

Yangınlar ile gündeme giren önemli konulardan biri de 2019’da kayyım atanan Türk Hava Kurumu (THK) oldu. THK’nın yangın söndürme uçaklarının akıbeti güncel bir tartışma konusu haline geldi. Ortaya çıkan tablo ise bilindik bir yağma hikayesiydi. 2019’da AKP’li eski bakan Cenap Aşçı, THK Kayyım Heyeti Başkanlığı’na atanmıştı. Aşçı’nın ilk icraatı THK’da çalışan on dokuz yangın söndürme uçağı pilotunu işten çıkarmak olmuş. Bunun devamında ise THK’nın yangın söndürme uçakları çürümeye bırakılıyor. THK’nın Türkiye coğrafyasına uygun özel yapım uçakları, beş milyon lira masraf yapmamak için çürümeye terk edildi. Yangın söndürme işi özeleştirilerek ihaleye verildi.

Her sene onlarca orman yangınının yaşandığı bir coğrafyada, ‘masraf olur’ diye yangın söndürme alt yapısını dağıtan AKP-MHP rejimin şefleri, sarayları için harcadıkları bir günlük masrafı bile yangın söndürme uçaklarının bakımına çok görmüşler. Mafyatik rant ve talan düzenin efendileri için ülke, insanlar, doğa ya da ormanların bir değeri yoktur.

2020’de işten çıkarılan pilotlar, gazetelere verdikleri çeşitli demeçlerde yangın söndürme uçaklarının önemini, uçakların bilerek bakımlarının ve modernizasyon işlemlerinin yapılmadığını, Rusya’dan kiralanan yangın söndürme uçaklarının Türkiye’deki araziye uygun olmadığını, işten çıkarıldıklarında haklarını dahi tam olarak alamadıklarını anlattılar. Bütün bunlar olurken THK kayyımı ise çıktığı bir televizyon programında pilotların işten çıkarılmasını ve uçakların çürümeye terk edilmesini “iki yıllık masrafları yirmi beş milyon TL’ydi” diyerek savundu. Bu kayyım, ülke yanarken, “akşam düğüne gittim” diyecek kadar da başında bulunduğu kuruma yabancı.

Sermaye iktidarının işçi ve emekçilerin yaşamına, doğaya bakışı tam da budur. Tasarruf her zaman işçi ve emekçilerin kıt kanaat süren yaşamından, ormanlardan, derelerden, tepelerden ve denizlerden yapılır. Rejimin efendileri ise kayyımlar atayarak kurumları talan ederler, yandaşlara/dalkavuklara aylık üç-beş maaş verirler, yüzlerce odalı yazlık ve kışlık saraylarda sefahat sürerler, özel jetler seyahat eder, körfez şeyhlerini kıskandıran saray uçaklar dizayn ettirirler vb… Peki, tüm bunlar neden mi? Sömürü, yağma ve zorbalığı dayalı bu çürümüş saltanat sürsün diyedir…

İ. Y. Gün