Gelmiş geçmiş felaketlerin en büyüğü olan gerici-faşist iktidar, yarattığı yıkıcı etki yüzünden ülkeyi yok oluşa doğru sürüklemeye devam etmektedir. Tek adam rejimiyle birlikte devletin tüm güç ve olanaklarını elinde toplayan AKP şefi Erdoğan, tarihte gaddarlıkla ün yapmış Firavunlarla, Çarlarla, Bonapart ve Hitlerle boy ölçüşürken, bu diktatörler arasında liderliği eline almak için azami çaba içerisindedir. Sarayın şatafatından nemalanan ve birden fazla maaş alan bir avuç besleme ile saltanatını koruyan Erdoğan, diğer yandan baskı ve zorbalığı artırmakta, savaş ve saldırganlığı tırmandırmakta, kutuplaştırıcı bir nefret dili kullanarak toplumu düşmanlaştırmakta ve böylece açlık ve sefalete sürüklediği milyonların hedefi haline gelmeyi engellemeye çalışmaktadır.
Devletin bütün imkanlarını sarayın sefahati için kullanan, savaş ve saldırganlık politikaları için harcayan, sermayeye sayısız teşvikler sunan AKP-MHP iktidarı, toplumu işsizliğe ve yoksulluğa terk ettiği yetmezmiş gibi, meydana gelen her doğal felakette toplumu çaresizlikle baş başa bırakmıştır. Günlerdir ülkenin dört bir yanı yangın yeri olmuş ve ormanlar, canlılar, evler cayır cayır yanmaktadır. Bölge halkının ve orman işçilerinin de zarar gördüğü yangınlarda şimdiye kadar 8 kişi hayatını kaybetmiştir. Buna karşın saray rejiminin yaptığı tek şey, boş gözlerle yangınları seyretmek ve bir yandan da felaketten rant devşirmek olmuştur.
Başından itibaren müdahale edilmediği için büyüyen yangınları söndürmek için yeterli adım atmaktan imtina eden rejim, toplumu manipüle etmek, ırkçılığı körüklemek ve gelen eleştirilere saldırgan tutum takınmakla meşguldür. Çıkan yangınlar karşısında feryat figan yardım çığlıkları atan insanların uçak talebini karşılamayan rejim, acizlik içine saplanıp kalmıştır. Hamaset nutuklarını dilinden düşürmeyen, her defasında “Dünya bizi kıskanıyor” demeyi kendine iş edinen rejimin sözcüleri yangın karşısında adeta lal olmuş durumdalar.
Kapitalistlerin çıkarını el üstünde tutan sermayenin vurucu gücü gerici-faşist iktidar öte yandan hiç zaman kaybetmeden yanan orman alanlarının ranta açılması için kararname çıkartmış ve Orman Bakanlığı’na ait olan kimi yetkileri Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devretmiştir. AKP şefine bağlı rant ve talan şebekesi olan TOKİ ise, yanan köy evlerine akbabalar gibi üşüşmüş, “Yangın bölgeleri için köy evleri projesi”nin hazır olduğu duyurarak yangın fırsatçılığına soyunmuştur. AKP’li Gündoğmuş Belediye Başkanı Mehmet Özeren’in “Çok eski evi olan vatandaşlar keşke bizim de evimiz yansaydı diyecekler” sözlerini sarf etmesi gerici faşist iktidarın gerçek niyetine ayna tutmuştur. Yağma, kara para ve talandan beslenen mafyatik AKP-MHP rejimi orman yangınlarını yandaş sermayeyi palazlandırmanın yeni bir imkanı saymıştır. Ayrıca 13 makam uçağı olmasına karşın ülkede yangın söndürme uçağının olmaması, Türk Hava Kurumu pilotlarının işten atılması, kurumun uçaklarının çürümeye terk edilmesi, AKP-MHP rejiminin şatafatlı yaşamlarına para devşirmenin yanı sıra, kapitalist şirketlerin kasaları daha çok dolsun diye doğa ve yaşamın feda edilmesinden ileri gelmektedir.
Çıkan yangınlarla birlikte gerici-faşist iktidar için ülkenin, insanın, ormanların, doğadaki canlıların zerre kadar değerinin olmadığı bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Toplumdan kopuk yaşayan, sarayın bekasını topluma mal etmeye çalışan AKP şefi Erdoğan, rezil ve küstah davranışlarına yangın bölgelerine ziyaret sırasında da devam etmiştir. Son olarak Rize’de sel felaketini yaşayanlara çay fırlatması hafızalarda tazeliğini korurken Marmaris’te de aynı manzaraya tanık olduk. Bölge halkına zorunlu haller dışında trafiğe çıkılmaması söylenirken, Erdoğan sonu gelmeyen konvoylarla şehirlere girerek, yangınları söndürmeye giden itfaiyeleri engellemiştir. Bir yandan yandaş medya “Yangınlar kontrol altına alındı” yalan haberlerini servis ederken, diğer yandan yangın haberlerini doğru yansıtmaya çalışan medya kuruluşlarına RTÜK’ten sansür getirilmiş, böylelikle ülkede yangın yokmuş gibi tozpembe bir tablo çizmeye çalışılmıştır. Ayrıca “halkımız cömerttir” diyerek IBAN yayınlayan rejimin şefleri işçi ve emekçilerin üç kuruş parasına göz dikmeyi de ihmal etmemiştir.
Dinci-faşist iktidarın bu kadar pervasız olmasının ve her krizi, her felaketi yönetiyor olmasının gerisinde toplumun büyük bir kesiminin yaşananları sessizlikle karşılıyor olması vardır. Pandemide sermayenin çıkarları esas alındı, toplum sağlığı yok sayıldı ve böylece işçi ve emekçiler açlığa ve ölüme terk edildi. Ekonomik krizin ağır yükü işçilerin omuzlarına yüklendi ve ağır çalışma koşulları, düşük ücret, işsizlik gelinen yerde kronikleşti. Kadınların, gençlerin, Kürt halkının rejim döneminde sorunları katlanarak arttı ve yaşam alanları iyice darlaştı. Üstüne bir de rant uğruna doğa ve canlı hayat yok edilmektedir.
Biriken bu sorunlara karşın toplumda meydana gelen hoşnutsuzluk hali, sermayenin demir yumruğu AKP-MHP koalisyonuna doğru yönelmelidir. Son dönemde İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kalkmasını protesto eden kadınların eylemleri, Boğaziçi kayyım rektörüne karşı sergilenen gençlik eylemleri ve lokal da olsa işçi direnişlerinin varlığı toplumun bir nebze de olsa nefes almasını sağlamıştır. Fakat gerici-faşist iktidarın yıkıcı etkisi düşünüldüğünde, toplumun genelini kapsayacak şekilde eylemlerin gerçekleşmesi hayati önem taşımaktadır.
İşçiler, emekçiler, gençler, kadınlar, çevreciler, Kürt halkı hiç zaman kaybetmeden talepleri etrafında bir araya gelmeli ve birleşik, kitlesel, militan bir mücadele ile gerici-faşist iktidarın saltanatını kan emicilerin başlarına yıkmalıdır.