Vebaya karşı nasıl önlemler alınacağı tartışılırken sürekli göz ardı edilen bir konu var: Vebanın sorumlusu! Kuşkusuz COVID-19 vebasının sorumlusu SARS-CoV-2. Doğru. Ancak virüs Çin’in vahşi ormanlarında yaşayan yarasalardan nasıl dünya metropollerine yayıldı? Çin’deki egzotik yemekler bu salgının neden şimdi ve nasıl ortaya çıktığını açıklayamıyor, çünkü geleneksel yemekler yüzyıllardır tüketiliyor. Ne oldu da şimdi böyle küresel bir enfeksiyon olayıyla karşı karşıyayız?
Bu soruyu cevaplayabilmek için hastalığı bir virüsten ibaret görmemek, virüsü vahşi doğadan metropole taşıyan mekanizmayı baştan sona takip etmek zorundayız. Önceki yazımda andığım Bruno Latour’a atıfla: SARS-CoV-2 ancak sermaye piyasaları, tarım ve hayvancılık yatırımları, kalkınma projeleri, şehir ve kır politikaları, sağlık ve çalışma politikaları ve elbette ulaşım sistemleriyle beraber etkileşim halinde küresel bir patojen, bir aktör haline geliyor. Vebayı bu yönleriyle ele almak için evrimsel biyoloji ve salgın filocoğrafyası uzmanı, yani bir virüsün coğrafi yolculuğunu inceleyen Rob Wallace ve çalışma arkadaşlarının çalışmalarından bahsetmek istiyorum.
Virüsün kökeni
Wallace H5N1 kuş gribi virüsü üzerine kaleme aldığı “Büyük Çiftlikler Büyük Grip Üretiyor” adlı kitabında, Bruno Latour’a benzer bir şekilde, virüslere öznellik atfediyor:
“Ne var ki patojenler sadece insanlık tarihi tarafından ileri geri yumruklanan başkahraman olmaktan ibaret değiller. İnsan biçimciliğini (anthropomorphism) affedecek olursanız, kendi iradeleriyle de hareket ediyorlar. Öznellik arz ediyorlar. Evrimsel dönüşümleri sayesinde tarım sektörünü pazarlık masasına oturttular” (Big Farms Make Big Flu: Dispatches on Infectious Disease, Agribusiness, and the Nature of Science, Monthly Review Press, 2016, elektronik ed., s.23-24).
Virüslerin canlı sayılıp sayılamayacağı üzerine felsefede uzun bir tartışmaya girilebilir. Ancak, canlı ya da cansız, öznellik özellikleri gösterdiğine şüphe yok. Bu öznellik ise insan toplumlarının örgütlenişiyle doğrudan bağlantılı. Yani, COVID-19 olayını anlamak için virüsün doğası kadar, virüsün içinde hareket ettiği toplumsal ekolojiyi de anlamamız gerekiyor. Wallace kitabında grip virüsüne “biokültürel bir nesne ve sosyopolitik bir hasım” olarak yaklaşıyor (s.21).
Wallace, BM Gıda ve Tarım Örgütü ve ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezlerinde danışmanlık yapan, gelecek vadeden bir evrimsel biyolog iken H5N1 kuş gribi virüsünün kökenini araştırmasıyla kariyerinin nasıl düşüşe geçtiğini anlatıyor. Evrimsel Biyolog Walter Fitch’le beraber çeşitli salgın bölgelerinden edindikleri genetik dizileri analiz eden Wallace, virüs suşunun (farklı alt türlerinin) Güney Çin’in Guangdong eyaletinden çıktığını ispat ediyor. Derhal Dünya Sağlık Örgütünün önde gelen finansörü ve BM Güvenlik Konseyi üyelerinden Çin Halk Cumhuriyeti Wallace’ı yalanlıyor. Ancak araştırmasında karşılaştığı tek sorun bu değil. “Pandemi araştırmalarının ekonomi politiğinin karanlık sanatlarıyla” daha önce yaptığı HIV/AIDS araştırmasından tanışık olan Wallace, disiplinlerarası bir engelle de karşılaştığını söylüyor:
“Ne kadar dikkatli incelesem de gripten derlediğim genetik dizilimler bana H5N1’in neden 1990’ların ortasında Guangdong’da ortaya çıktığını söylemiyordu. Böylece bölgenin ekonomik coğrafyasını, özellikle değişen bir tarım sektörünün patojen yörüngelerini nasıl değiştirdiğini araştırmaya başladım” [vurgu Wallace’a ait] (s.17-18).
29 Ocak’ta Monthly Review sitesinde yayımlanan SARS-CoV-2 üzerine yazısında Wallace, ilk başta virüsün belirdiği nokta olarak dikkatlerin Çin’in Wuhan şehrindeki egzotik gıda pazarına çevrildiğini ancak ilk enfekte olanların çeyreğinin bu pazara uğramadıklarını vurguluyor (https://mronline.org/2020/01/29/notes-on-a-novel-coronavirus). İlk vaka da veba pazarı vurmadan önce açıklanmış. Buna karşın, virüs için pozitif test sonucu verenlerin yüzde 41’i pazarın vahşi hayvan satılan sokaklarında belirlenmiş. Pazardaki diğer pozitif sonuçlar ise domuz işiyle uğraşanlardan çıkmış. Bu yüzden bir araştırma ekibi yeni virüsün domuz kaynaklı olduğunu varsayıyor. Wallace’a göre Batı kamuoyunda pazardaki vahşi hayvan satışının öne çıkarılması Oryantalist Çin düşmanlığının bir ifadesi. İleride daha ayrıntılı ele alacağım gibi: Batı-merkezli sömürge ideolojisinin eleştirisi Çin hükümetinin ve Çin’deki ekonomik örgütlenmenin sorumsuz sayılmasını gerektirmiyor. Tersine Üçüncü Dünyacılık adına Çin hükümetinin eleştiriden muaf tutulması Çin halkına yapılacak en büyük kötülük. Xi Jinping’in kendini Avrupa’nın alicenap afiyet hamisi olarak sunmaya çalışmasına Trump’ın Çin virüsü hamlesiyle cevap vermesi kimseyi virüsün kökenine dair incelemeden alıkoymamalı.
Salgın ve ormansızlaştırma
Wallace, Alex Liebman, Luis Fernando Chaves ve Rodrick Wallace “COVID -19 ve Sermaye Döngüleri başlıklı” ve 30 Mart tarihli ortak makalelerinde şöyle diyorlar:
“Vahşi yemek pazarı ve endüstriyel üretimle örtüşen ekonomik coğrafya Wuhan pazarından vahşi hayata temas sınırında gerçekleştirilen işlemler vasıtasıyla egzotik ve geleneksel yiyeceğin elde edildiği hinterlanda doğru uzanıyor. Endüstri son ormana girdiğinde vahşi yemek operasyonları lezzet ürünlerine erişebilmek için daha da içeriye balta vuruyor veya son kaleleri yağmalıyor. Böylece en egzotik patojenler, bu örnekte yarasalarda yuvalanan SARS-2, bir kamyonette kendine [ya hayvanlarda ya da onlarla ilgilenen emekçilerde] yer buluyor ve dünyayı vurmadan önce giderek uzayan bir kent çeperinin bir ucundan diğerine paslarla ulaştırılıyor” (https://monthlyreview.org/2020/03/27/covid-19-and-circuits-of-capital/; Bundan sonra bu ortak makaleye “Wallace ve diğerleri” olarak atıf yapacağım).
Tarım sektöründeki ormansızlaştırmanın başını çeken Colgate-Palmolive ve Johnson & Johnson gibi şirketlerin de sponsor olduğu araştırmalar yeni patojenlerin çıkabileceği coğrafi bölgeleri tespit ediyorlar. Bu araştırmalarda Çin, Hindistan, Latin Amerika ve Afrika’nın bazı bölgeleri kırmızıyla işaretli, yani yeni salgınların buralardan çıkma ihtimali yüksek. Bu şaşırtıcı bir bulgu değil, önceki yazımda da ele aldığım Tarihçi William McNeill, tropik yağmur ormanlarının dünyanın daha kuru ve soğuk iklimlerine göre daha çeşitli yaşam biçimleri barındırdığını vurguluyor:
“Bu verinin bir sonucu olarak hiçbir bitki ya da hayvan türü -en azından yakın zamana kadar insanlık bile- ormana hakim değil. Dondurucu soğuk ya da düşük neme dayanıklı olmayan birçok küçük organizma tropik yağmur ormanlarında çoğalabiliyor” (Plagues and Peoples, s. 121).
İlişkisel coğrafyalar
Ancak Wallace ve diğerlerine göre bu bölgeleri “mutlak salgın coğrafyaları” olarak haritalamak çok önemli bir püf noktasını atlıyor:
“Salgının çıkış noktasına odaklanmak epidemiyolojiyi şekillendiren küresel ekonomik aktörlerin bu bölgelerle ilişkisini gözden kaçırıyor. Toprak kullanımında kalkınma ve üretimin yol açtığı değişimleri ve yerkürenin gelişmemiş bölgelerinde beliren hastalıkların arkasında yatan sermaye çıkarları salgınların sorumluluğunu yerli halkalar ve onların ‘kirli’ olarak yaftalanan kültürel pratiklerine yıkan araştırmaları ödüllendiriyor… Bunun karşısında, ilişkisel coğrafyalar birden küresel sermayenin temel kaynaklarını, New York, Londra ve Hong Kong’u, dünyanın en beter sıcak noktalarına dönüştürüyor.”
Görüldüğü gibi Wallace ve diğerleri küresel ekonomi politiğe, yani salgının ortaya çıkmasında etkili olan yapısal faktörlere bir bütün olarak yaklaşarak “doğru” istatistiksel çalışmaların nasıl “yanlış” adres gösterdiklerini ortaya koyuyorlar ve argümanlarını şöyle bir hikayeyle somutlaştırıyorlar:
“Milyonlarca New Yorklu yakın zamana, 2018’e kadar Konut ve Ekonomik Kalkınmadan Sorumlu Belediye Başkanı Yardımcısı Alicia Glen’in denetlediği konutlara sığınmış durumda. Glen daha önce Goldman Sachs’te, şirketin diğer birimlerinin ev kredisini kestiği toplumsal kesimlere yönelik finansman projelerinden sorumlu yönetici olarak çalışmaktaydı… Goldman Sachs, dünyanın en büyük domuz üreticisi olan ve ABD’de faaliyet gösteren Smithfield Foods’u satın almış Çin tarım sektörü devi Shuanghui Yatırım ve Kalkınma’nın yüzde 60 hissesini aldı. 300 milyon dolara Fujian ve (Wuhan şehrinin bulunduğu eyalete komşu ve kentin vahşi yiyecek toplama alanı içinde olan) Hunan’daki on tavuk çiftliğini tamamen mülkiyetine geçirdi. Aynı eyaletlerde Deutsche Bank’la beraber 300 milyon dolar yatırım yaptı.”
Bu hikayede yazarlar Glen ya da adı geçen şirketlerin COVID-19 salgınında ne kadar payları olup olmadığını ölçmüyorlar. Bunun için araştırmacıların öncelikle genetik dizilimi analizi yapabilecekleri örneklere ihtiyaçları var. Devletler ellerindeki örnekleri araştırmacılarla paylaşacaklar mı göreceğiz. Ancak anlatılan hikaye salgın kaynağı olarak belirlenen vahşi coğrafyalarla finans merkezi metropoller arasındaki sermaye döngülerinin oluşturduğu ilişkileri gözler önüne seriyor. Tabii bu tabloya sermayenin başını çektiği ormansızlaştırmanın yanına, yine sermayenin dayattığı kamu sağlığı ve çevre temizliğini de ekliyorlar.
Salgınla mücadele modelleri
Wallace ve diğerleri salgınla mücadele stratejisi tasarlarken virüsün kökenine dair incelemeleri dikkate almayan istatistiksel modelleri eleştiriyorlar. Yazarlar virüsün ortaya çıkmasını sağlayan yapısal faktörlerin de acil durumun bir parçası olduğunun altını çiziyor. İstatistik bilimi kuşkusuz çok önemli bir araç; planlama ve matematiksel modelleme de. Ancak birer araç olarak bunlar sadece sorulan sorulara yönelik cevap verebilirler. Dolayısıyla, istatistiksel analiz ve matematiksel modellere sorulan sorular kadar sorulmayan sorular açısından da yaklaşmak gerekir. İstatistikte neyi sayıyoruz? Saydığımız şeyi nasıl tanımlıyoruz? Modele hangi değişkeni dahil ediyoruz? Hangisini sabit, hangisini yok varsayıyoruz?
Strateji geliştirmek için elzem olan yöntemler her zaman siyasi ön kabuller, Davutoğlu’nun çok sevdiği deyişle “ontolojik varsayımlar, tezler” içerir. Bu yüzden, Wallace ve diğerleri “Bırakın rakamlar konuşsun” gibi bir yaklaşımın hakim toplumsal düzeni sorgulamayan modellerdeki ön yargıları ortadan kaldırmadığını, ancak gizlediğini öne sürüyor.
Wallace ve diğerlerinin yaklaşımı bugün hükümetler ve çeşitli sağlık kurumları tarafından birbiriyle yarıştırılan model ve stratejileri değerlendirmek için yaşamsal önemde bir çıkış noktası sunuyor. Ancak tabii virüsün ekonomi politiği burada bitmiyor. Salgının ekonomik ve siyasi etkisi önümüzdeki süreçte keskin bölüşüm sorunlarına yol açacak gibi görünüyor.
Evrensel / 04.03.20