Şarkı söylemeye devam

Kapitalizmin sebep olduğu küresel sorunların önümüzdeki yıllar boyunca insanlara, canlılara ve gezegene daha fazla yıkım getireceği artık bir sır değil.

  • Mücadele postası
  • |
  • Dünya
  • |
  • 06 Nisan 2020
  • 10:02
ikon

İtalya dünya basınında çeşitli haberlere konu olmaya devam ediyor. Karantinada olan insanların önceden birbirlerine moral olsun diye balkon konserleri yaptıklarını hatırlıyoruz. Yeni haberlere göre ise insanlar şarkı söylemeyi bırakmışlar.

 Ülkede birçok insan yoksullaştı veya işsiz kaldı. Şarkı söylemek bir nevi umut aşılayıp, manevi destek görüntüsü çizse de hayatın acımasızlığı, belirsizlik, geçim korkusu daha ağır basıyor. Küçük işletmelerin çoğu kapandı. Sağlık sistemi çoktandır krizde ve orada insan kalabilme sınavından en düşük notlar alınıyor. Kimin öleceğine karar vermek zorunda bırakılıyor doktorlar. Bazı insanlar sokak ortasında boğularak yaşamlarını yitiriyorlar.

Salgının ortaya çıkmasından, yayılmasına; sağlık sisteminin yetersizliğinden, yoksulluğa, işsizliğe kadar her sorunun baş kaynağı kapitalist ekonomik ilişkilerin toplumlara hâkim olmasıdır. İtalya’daki bir işçinin yaşadığı korku sadece salgının etkili olduğu yerlerde değil dünyanın her köşesindeki bir işçinin yaşadığı korku ile aynı. Ne olacağı konusundaki belirsizlik, devletlerin elle tutulur bir yardımları olmaması aksine milyonlarca işçi ve emekçiyi kendi ‘kaderlerine’ terk etmeleri insanlardaki tedirginliği daha da arttırıyor. Güya hastalığa karşı bağışıklık sistemini güçlü tutmak gerekli ama yaşanılan bu stres ile hangi bağışıklık güçlü kalabilir ki? Ya da yeterli ve dengeli beslenme için, düzenli uyku için herkesin imkânları aynı mı?

Türkiye'deki durumun tek farkı henüz İtalya’daki kadar kötüleşmemiş olması. Ancak alındığı söylenen önlemler, açıklanan ekonomik kurtarma paketleri, sokağa çıkma yasağı getirilmeyerek virüsün yayılmasının önünün kesilmemesinden dolayı Türkiye’yi de İtalya’ya benzer bir son bekliyor olacak.

Yoksulluk sadece bu salgının etkisiyle değil neredeyse son 20 yıldır dramatik bir şekilde artıyor. 2018 yılı ekonomik krizi ülkede sınıflar arası ayrımı daha da keskinleştirmişti. Zengin daha çok zengin, yoksul ise daha çok yoksul oldu. Şimdi de küçük işletmelerin çoğu kapalı. Hizmet sektöründe çalışanların çoğu işsiz kaldı. Günübirlik kazançla geçimini sağlayanların ne olacağı konusu henüz çok gündeme gelmiyor. Çünkü AKP iktidarı halen “bu salgın günlerinden güçlenerek çıkacağız, hep birlikte atlatacağız, şöyle önlem alıyoruz, böyle yapıyoruz, dünyada ilk bilmem neyi biz yaptık” gibi safsatalarla halkı aldatıyorlar. Sonra cumhurbaşkanına, şu bakana, bu kişisine teşekkür edip süreci ne kadar da şeffaf yürüttükleri konusunda vaaz veriyorlar. “Bağış” kampanyası başlatarak toplanan parayı yoksul insanlara dağıtacaklarını iddia ediyorlar. Sosyal medyada gerçekleri paylaşanları gözaltına alıyorlar. Tipik kapitalist-zorba bir rejimin icraatlarıdır bunlar…

Diğer ülkelerde de sorunlar birikiyor. Milyonlarca işçi ve emekçi kirasından, faturalarına, borçlarından yarınına ne olacağı konusunda endişe ediyor. Hele ki bu ülkede üniversiteden mezun olup geleceğini kursun diye canla başla çalışan emekçilerin umutlarının bu çocuklarında olduğunu düşünürsek. Hem üniversite mezunlarının işsiz kaldığı gerçeği hem de salgın sonrasında bu kayıp ayların nasıl telafi edileceği konusu emekçilerin durumunu daha da kötüleştiriyor. Üniversiteler yaza kadar kapatıldı ama yurt, ev kiraları ne olacak? Tek tek incelendiğinde birçok sorun alanının olduğu biliniyor. Şu ne olacak, bu ne olacak soruları da sadece dertlenmeyi daha da yoğunlaştırıyor. Çünkü bir yandan da sağlık endişesi var.

Diğer ülkelerin durumu da iç açıcı değil. Avrupa ülkeleri tek tek dökülüyor. ABD de onca belirtilere rağmen geç önlem almanın sonuçlarını yaşıyor. New York dünyanın en prestijli, kapitalizmin gözbebeği olan şehirlerden biri, solunum cihazı yetersizliği yaşadığını ilan edip yardım istiyor. Zengin kesimin kendini kurtarabilme durumu var ama işçi ve emekçiler hangi ülke olursa olsun benzer acıları yaşıyor. Yine de üçüncü dünya ülkesi olarak nitelendirilen ülkelerdeki emekçilerin çok daha ağır sorunlarla baş etmeye çalıştıklarını eklemek gerekir.

Nazım Hikmet ‘yaşamayı ciddiye alacaksın’ der. Mevcut durumda halen işe gitmek zorunda olan, işsiz kalan, belirsizlik nedeni ile ağır psikolojik sorunlar yaşayan çoğunluğun büyük bir ciddiyetle yaşadığı aşikâr. Tamamen gününü, çocuğunu ve geleceğini kurtarma konusuna odaklanmış bir halde yaşıyor. Öfkeli, isyankar ama bir o kadar da çözümü başkasından bekleyen bir halde. Henüz örgütlülüğün gücünü, üretimden gelen gücünü kullanmıyor. Sınıfın öncü partisi saflarında yer alarak kapitalizmi devirme mücadelesine katılacak bilince erişememiş. İşte asıl ciddiye alma konusu burada kendini gösteriyor. Gününü, çocuğunu ve geleceğini kurtarmak isteyen birinin büyük bir ciddiyetle mücadele etmesi gerekiyor.

Kapitalizmin sebep olduğu küresel sorunların önümüzdeki yıllar boyunca insanlara, canlılara ve gezegene daha fazla yıkım getireceği artık bir sır değil. Ulusal ayrımların değil de sınıfsal ayrımların gündeme geleceği de açık. Yeniden daha gür bir şekilde şarkıları söyleyebileceğimiz yarınlar için!

Esenyurt’tan Kızıl Bayrak okuru