Ben tekstilde çalışan bir kadın işçiyim. Dünyayı etkisi altına alan koronavirüsle baş etmeye çalışıyorum. Yine her şeyde olduğu gibi bundan da en çok etkilen işçiler oldu. Benim çalıştığım fabrikada idari kadroyu ücretli izine çıkardılar. Bazı işçilerin ücretleri ise kısa çalışma ödeneğinden karşılanacak. 450 günü dolduramadığı için kısa çalışma ödeneğinden yararlanamayacak olanlar ise ücretsiz izine çıkartıldı. Biz işçilerin telefonlarına gönderilen mesajlarla günlük çalışma sistemine geçildiği duyuruldu. Bize hazır bir şekilde telefonumuzu bekleyin diyorlar. Örneğin beni 13.00’de arayıp 15.00’de işe gelmem için çağırdılar. Günlük çalışmamız da müşterilerden gelen siparişlere bağlı. Bu koşullarda çalışmak dahi bize kendimizi şanslı hissettiriyor. Kısa çalışma ödeneğinden herkes faydalanamıyor çünkü. Kendi geçimini nasıl sağlayacağını düşünenler sağlığını ikinci plana atıyorlar. Kendi aramızda yarışır olduk. Beni çağırsın da günlük maaş alalım, günümüzü kurtaralım diye düşünüyoruz. 450 gün primimiz dolsun, kısa çalışma ödeneğinden faydalanalım diye uğraşıyoruz.
Aslında burada patronlar yine kendi çarklarını nasıl döndüreceğini düşünüyor. “İş yok, siparişler geri çekildi, zarar ediyoruz.” deyip kısmi çalışmayı buna karşı bir önlem için aldıklarını söylüyorlar. İşçilerin nasıl geçineceğini, sağlığını düşündükleri yok. Bu kadar işçiye ne olacağıyla ilgili hiçbir şey söylemiyorlar. Bizim için her şey belirsiz. İşten mi çıkarılacağız, yoksa böyle mi devam edeceğiz belli değil.
Ben de kısa çalışma ödeneğinden faydalanıyorum. Yani pek çok arkadaşıma göre “şanslı” kesimdeyim. Ayrıca beni arayıp çağırdıklarında korka korka çalışmaya gidiyorum. Çünkü işyerimizde yeterli önlem alındığını düşünmüyorum. Bizim emeğimizle servetlerine servet katanlar bizi açlığa, yokluğa terk edip kendilerine muhtaç bırakıyorlar. Minimumla geçinmemizi istiyorlar. Ben bu sağlıksız ortamda çalışmak istemiyorum. Dışarı çıkmayın diyenler fabrika ortamında onlarca insanla çalışmamızı bekliyorlar. Acil siparişler için işe gelmeyi zorunlu kılıyorlar, gitmezsek işten çıkarma ihtimali olur diye kabul edip çalışıyoruz.
Kendime göre geçinme yolları arıyorum. Kombiyi açmıyorum, soğukta oturuyorum. Annemleri memlekete gönderdim, geçinmek daha da zorlaşacak diye. Bir hafta ablamda, bir hafta kardeşimde kalıyorum. Mutfak ihtiyaçlarıma kardeşim yardım ediyor, sebze-meyve alıyor. 1 ayı nerdeyse böyle doldurmak üzereyim. Bir de “evde kalın”, “hayat eve sığar” diyorlar. Biz ne yiyeceğiz, nasıl geçineceğiz, kirayı nasıl ödeyeceğiz derdine düşerken hayatın neden eve sığmadığını anladık. Bundan sonrası ne olacak ne yapacağız, bunları düşünmek bizi endişelendiriyor.
İŞKUR üzerinden kısa çalışma ödeneğinden yararlanacağımızı söylediler. Bu da zaten bizlerin her ay maaşlarından kesilen paralarla işsizlik fonunda toplanan para. Sanki kendi ceplerinden çıkarıp veriyorlarmış gibi davranıyorlar ama bizler işsiz kaldığımızda az da olsa güvencemiz olan paramızdan oluyoruz. Şimdi kısa çalışma ödeneğinden yararlandığımız takdirde işsiz kaldığımızda ne yapacağız? Tüm bu sebeplerden kaynaklı gelecek kaygısını daha çok yaşamaya başladık.
Eğer biz işçiler birlik olsaydık, örgütlenseydik patronların keyfi uygulamalarına boyun eğmeyecektik. Ücretli izin talebimizi daha güçlü bir şekilde dile getirmiş olacaktık. Herkesin sağlıklı beslenmesi, sağlıklı bir şekilde yaşaması için herkese ücretli izin istiyorum. O zaman hayat eve sığar.
Küçükçekmece’den bir tekstil işçisi