Pandeminin derinden etkilediği ülkelerden biri olan İngiltere’de sayıları milyonlarla ifade edilen kaçak göçmen emekçilerin durumu içler acısıdır. Kaçak olarak kaldıkları için angaryası en çok olan ağır işlerde, en ucuz ve en sağlıksız koşullarda çalıştırılan bu emekçi topluluğu, hiçbir sağlık hizmetinden yararlanamamaktadır. Kayıt dışı ekonomi çarkının acımasızca sömürdüğü göçmen emekçiler, kapitalist metropollerin en kıyısında yaşama tutunmaya çalışırken, Covid-19 salgını ve yaratığı ortam bu şansı da ellerinden almış bulunuyor.
İngiliz hükümet yetkilileri önceki günlerde şöyle bir açıklama yaptılar: “Mevcut sistemin sorunsuzca işleyebilmesi için 10 milyon insana ihtiyaç vardır ve günlük 100 bin civarında yapılacak testle bunun başarılabilmesi mümkündür.” Onlar böyle bir altyapıya sahip olmadıkları halde bu açıklamaları yaparlarken, İngiltere’de Covid-19’dan ölenlerin sayısı 17 bine dayanmıştı. Yalnız bu rakamların oldukça yanıltıcı olduğunu da belirtmek gerekiyor. Açıklanan ölüm rakamları sadece hastanelerde kayıt altına alınmış olanları kapsamaktadır. Kayıt dışı ekonominin kayıp göçmen emekçilerini Covid-19’un kayıp ölümleri tamamlamakta ve bu tablo kapitalizmin anayurdu, güneşin bir sıralar batmadığı imparatorluk kayığını süslemektedir. İngiliz kapitalizminin, kendi istatistiklerinde 1 milyon civarında diye geçen kaçak göçmene sağlık hizmeti vermek bir yana, çok geçmeden onları açlığa terk edeceğinden hiç kuşku duyulmamalı.
İngiltere’yi bir süreliğine ziyaret eden ve izin belgeleri olmadan yaşayanların sağlık hizmetlerinden ancak paralı bir şekilde faydalanmaları mümkün olabiliyor. Bu kategoride olan insanların yoksul kaçak göçmenler olduğu ise herkesin malumu. Kaçak durumundaki göçmenler, en başta hastaneler olmak üzere herhangi bir kurumda herhangi bir “yasal” işlem yaptıkları durumda yurtdışı edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor. Haliyle kaçak göçmenlerin her biri farklı bir gerekçeyle de olsa bu riski göze alamıyor.
İngiltere İçişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada her ne kadar “Covid-19’un teşhisi ve tedavisi konusunda statü araştırılması yapılmayacağını ve ücret alınmayacağını” söylemiş de olsa bunun pratikteki karşılığının ne olacağı az çok tahmin edilebilir. Liberty ve Medact başta olmak üzere 30’dan fazla insan hakları kuruluşu, İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı bu açıklama üzerine bunun yeterli olmayacağını ifade ettiler. Bu aynı görüş, İşçi Partisi’nden başını Bell Ribeiro-Addy’nin çektiği 60 milletvekilinden oluşan bir grup tarafından da dile getirildi.
Birleşik Krallık’ın sınırları dahilinde kaçak olarak yaşayanlar için kesin bir rakam telaffuz etmek güç de olsa, sayının 1 milyondan fazla olduğu kesindir. Konut ve sağlık sorununa birebir muhatap olan ve en ilkel koşullarda yaşamak zorunda bırakılan bu insanlar, pandemik koşulların ilk elden kurbanları durumundalar. Olağanüstü tedbirlerin alındığı koşullarda iş bulabilme olanakları hepten yok olan bu göçmen emekçileri ne yazık ki korkunç bir yıkım bekliyor. Salgının kontrol altına alınması zamana ne kadar çok yayılırsa, özellikle bu kitle üzerinde yaratacağı yıkım da o kadar çok büyük olacaktır. Ayrıca bu sorun sadece İngiltere ile sınırlı bir sorun da değildir. Kaçak göçmen sayısının kıtanın toplamında 5 milyon civarında olduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla başta Almanya ve Fransa olmak üzere diğer AB ülkeleri (Belçika, Hollanda vs.) de bu sorundan azade değildirler.
Milyarlarca doları sermaye sınıfının kirli çıkarları için mobilize edenler maliyeti bunun yanında çerez tutarında olan sıradan bir sağlık hizmetini işçi ve emekçilere çok görürler. Emekçiler yeri gelir öz vatanlarında kaçağa düşerler, yeri gelir dünyanın bir başka ucuna savrulur, oranın lanetlileri olurlar. İşte bütün uzuvlarıyla çürümüş bir kapitalist düzeninin insanlığı ve doğayı getirip vardıracağı yerin son duraklarından birindeyiz.
İlerici insanlığın bütün bir birikimiyle kuşanmış devrimci bir sınıf hareketinin varlığı biricik ve tek çözüm yoludur. Marksizm’in kaynakları şayet Liverpool’un, Manchester’ın ekonomi politiği, Alman felsefesi ve Paris’in barikatlarındaki Fransız devrimciliği ise şimdi tam onun zamanıdır.
İçinden geçtiğimiz koşullar her türlü olağanüstü özelliklere haizdir. İngiltere’deki bahse konu göçmenlerin yaşadıkları ve yaşamak zorunda kalacakları şeyler ise sadece şu ana kadar olanlarla sınırlı değildir. Sermaye gericiliğinin saldırganlığına, bir başka cepheden ve yer yer daha ağır bir şekilde İngiliz işçi sınıfı muhatap olmaktadır. İngiliz işçi sınıfı payına sınıf bilinci ve davranışı, her türden ulusal bencilliği reddederek, kendisinin bir parçası olan “kaçak” göçmen emekçi kardeşleriyle birlikte olmayı ve onları sonuna dek savunmayı gerektirmektedir. Yapay birtakım ayrımların etkisinden kurtulmuş devrimci bir işçi sınıfının kendisi ise gerçek anlamıyla çözüm demektir.