Irkçı-İsrail rejiminin vahşi saldırganlığı ve buna karşı Filistin halkının birçok alanda yükselttiği direniş, üçüncü gününde dünya gündeminin ön sıralarına yerleşti. Eğer söz konusu olan sadece İsrail’in saldırganlığı olsaydı, medya tekelleri konuyu ihmal edebilirdi. Ancak Filistin direniş güçlerinin füzelerle İsrail’e karşılık vermeleri, olayın boyutunu değiştiriyor. Batılı emperyalistlerin ‘şımarık çocuğu’ İsrail’in direnişin füzelerine hedef olması ve Filistin halkının her alanda direnişi desteklemesi, ırkçı rejimin hamilerini huzursuz etmiş görünüyor.
Irkçı rejimi bir kez daha sivil halkı katlediyor
Ne ‘Demir Kubbe’ ne İsrail savaş uçaklarının bombardımanları ne 7/24 Gazze’yi gözetleyen ve bomba atan İHA’lar/SİHA’lar füzelerin Tel Aviv’e ulaşmasını engelleyebildi. İlk defa bu kapsamda füze atışlarına maruz kalan ırkçı rejimin şefleri zıvanadan çıkmış görünüyor. Her zaman yaptıkları gibi, Gazze’de sivil halkı, iş yerlerini, apartmanları giderek yoğunlaşan bir şekilde bombalıyorlar. Gazze’de TV ve gazetelerin, bazı dernek ve şirketlerin bürolarının bulunduğu yüksek katlı binalar da vuruldu. Son haberlere göre katledilen Filistinlilerin sayısı 100’ü aştı. Ölenlerin büyük çoğunluğu sivil, 27’si ise çocuklardan oluşuyor. Filistin hastane kaynakları bazı vefatların gazdan kaynaklı boğulma sonucu gerçekleştiğini açıkladı. Bu ise, İsrail’in uluslararası anlaşmalarda yasaklanmış zehirli gaz kullandığı şüphesini güçlendiriyor.
Irkçı rejimin şefleri, Gazze’yi karadan işgal etme planı hazırladıklarını ilan ederek, tehdit savurmaya başladılar. Bu arada İsrail ordusu Gazze sınırına askeri yığınak yapıyor. Füze atışlarını engelleme konusunda başarısız olan İsrail Gazze’ye karadan saldırıyı göze alabilir mi henüz belli değil. Zira bunun için ciddi bir bedel ödemeyi göze alması gerekiyor. Dolayısıyla kara saldırısı söylemi gözdağı vermenin ötesine geçmeyebilir de. Fakat göründüğü kadarıyla İsrail saldırılarına bir süre daha devam edecek.
Direniş sözcüleri: halkımızı savunmaya ve onurunu korumaya devam ediyoruz
ABD, Mısır, Türkiye, Ürdün gibi devletlerin görevlileri ‘arabuluculuk’ çabası içindeler. Direniş örgütlerine İsrail’in önerilerini sunanlar doğal olarak bir sonuç alamıyor. Zira direniş cephesinin de talepleri var. Dayatmaları kabul etmeyen direniş hareketleri, İsrail belli noktalardan geri adım atmadan ateşkesi kabul etmeyeceklerini net bir şekilde ortaya koyan bir tutum içindeler.
Donanımlarındaki tüm imkanları henüz kullanmadığını açıklayan direniş cephesi, füzelerin yanı sıra İHA’larla da İsrail’de belli hedefleri vurmaya başladı. Filistin halkını her alanda işgale ve işgalciye karşı mücadeleyi sürdürmeye çağıran direniş cephesi, “direnişin silahları, sadece Gazze’nin değil artık Filistin halkının tümünü korumak için seferber edilecek” mesajı verdi. İsrail’deki siyonist medya dahil, tüm taraflar bunun işgale karşı mücadelede yeni bir yönelim olduğunu vurguluyor. Görünen o ki, ateşkesin sağlanması için direniş cephesinin taleplerinin en azından bir kısmının yerine getirilmesi gerekecek. Bununla birlikte ırkçı politika ve işgal devam ettiği sürece direnişin devam etmesi de kaçınılmazdır.
Filistin halkı geri adım atmıyor
Direnişin sembolü haline gelen El Aksa camiinde bugün bayram namazı kılanların sayısı 100 bine ulaştı. Çatışmaların şiddetlendiği bir atmosferde El Aksa’dan yansıyan bu tablo, dinsel olmanın ötesinde ‘direnişe devam’ mesajı veren siyasi bir tutum olarak değerlendiriliyor. Bu, Kudüs’te etnik temizlik politikası izleyen ırkçı rejime verilen açık bir mesajdır: Filistin halkı ırkçılığa, zorbalığa, katliamlara rağmen, topraklarını terk etmiyor.
Bu arada İsrail’in 1948’de işgal ettiği kentlerde kalan ‘1948 Filistinlileri’ de uzun süreden sonra ilk defa bu kadar militan ve kitlesel bir direniş sergiliyorlar. Genç kuşakların öncülük ettiği bu direniş, Filistinlileri birbirinden koparma siyasetinin de iflası kabul ediliyor. İsrail, sürgün edilenler hariç Filistinlileri fiilen dört parçaya bölmüştü: Gazze, Batı Şeria, Doğu Kudüs, 1948 Filistinlileri. Yeni gelişen son direniş, bu bölünmenin sanıldığı kadar etkili olmadığını gösterdi. Zira dört ayrı parçada aynı anda aynı taleplerle örülen bir direniş var. Emperyalist ve siyonist güçlerin “Filistin davasını izole edip tasfiye etme planı” beklemedikleri bir direnişe çarptı. Bunun süreci tersi yönde geliştirecek bir dönemin kapılarını açtığı düşünülüyor.
Emperyalistlerin riyakarlığı tiksindiriyor
ABD-AB emperyalist kampı ırkçı devleti bir hançer gibi Ortadoğu’nun bağrına sapladığı gibi, tüm suçlarına da ortak oldu. Başlayan çatışma konusunda açıklama yapan bu kampın sözcüleri tiksinti verici bir riyakarlıkla işgale karşı direnen Filistin direniş hareketini kınıyor, füze saldırılarının durdurulmasını talep ediyorlar. Oysa İsrail savaş uçaklarının Filistin halkının tepesine bomba yağdırması konusunda tek laf etmiyorlar. Gazetecilerin “İsrail ordusunun Filistinli çocukları öldürmesini kınıyor musunuz?” sorularına muhatap olan sözcüler, muhtemelen kendilerinden iğrenmek pahasına da olsa, sorulara cevap vermekten kaçınıyorlar.
Her şeye rağmen artık ırkçı rejimi savunma argümanları eskisi kadar güçlü değil. Zira İsrail’in ırkçı politikaları her zamankinden daha çok teşhir olmuş durumda. İsrail’i destekleyen açıklamalar, ırkçı-siyonizmi koruma misyonunu yerine getirme çabasından öte bir anlam taşımıyor. Buna karşın Batılı emperyalist merkezlerden yapılan açıklamalara yansıyan kaba riyakarlık haklı olarak tiksintiyle karşılanıyor.
İsrail’le ‘normalleşme’ planı çöktü
Eski ABD Başkan Donald Trump’ın teşvikleri ve Sudan, Fas gibi ülkelere rüşvetler verilerek İsrail’le ilişkilerde “normalleşme” hamlesi başlatılmıştı. Bu ihanete ilk adım atan Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Fas ve Sudan rejimleri İsrail’le kurdukları ilişkileri açık ettiler. Buna göre Arap devletleri ile İsrail birleşecek, Filistin davası baskı ve bazı rüşvetlerle geri plana itilecek, İran “esas düşman” ilan edilecekti. Ocak ayında işbaşına gelen Biden yönetimi, bu politika için özel çaba sarf etmese de ‘normalleşme’ adımlarını destekledi.
Kudüs’te başlayıp yayılan Filistin direnişi, ırkçı rejimle işbirliği yapan rejimleri şimdiden rezil etmiş durumda. Buna karşın İran ise bir kez daha Filistin direnişine açık destek veren ülke olarak öne çıktı. Dün Suriye’yi ziyaret eden İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, Filistin direniş örgütlerinin Şam’daki temsilcileriyle görüşme yaptı. Al Mayadeen kanalına konuşan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) siyasi büro lideri Mahir Tahir, Cevad Zarif’le yaptıkları görüşmede, İran’ın direnişe tam destek verdiğinin teyit edildiğini açıkladı.
İsrail’le suç ortaklığı yapan rejimlerin tutum değiştirmesi beklenmiyor elbet. Ancak bu rejimlerin Arap halkları nezdinde teşhir oldukları da bir gerçektir. Ayrıca bu ihanet kervanına katılmaya hazırlanan rejimlerin heveslerinin epeyce kursaklarına dizildiğine de şüphe yoktur.
Direnen halklar kazanacak!
Irkçı-siyonist rejim donanımlı, acımasız, emperyalistlerden destek alan, Arap rejimleri arasında suç ortakları olan bir güçtür. Buna rağmen Filistin halkını ve davasını tasfiye etme planları kolay kolay tutmuyor. Öncesi bir yana, İsrail’in kuruluşunda bu yana 73 yıl geçmesine rağmen Filistin davası güncel, direnişi ise diridir. Tüm kuşatma ve baskılara rağmen artık Tel Aviv’i füzelerle, İHA’larla vurabilecek bir donanıma ulaşmaya muvaffak olmuştur. Bu da siyonist projenin şimdiden kesin başarıya ulaştığı iddiasının temelden yoksun olduğunu gösteriyor.
Ortadoğu’da halkların kaderi ve geleceği birbirine bağlanmışken, bu köklü sorunun çözüme kavuşturulması kolay değil. Yine de çözüme gidecek yolun direnişten geçtiği artık büyük bir kesim tarafından bilince çıkarılmış görünüyor. Direnişin her biçimi meşrudur ve güç kazanmaya devam ediyor. “İsrail aldı başını gidiyor, Filistin davası unutuldu” söyleminin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Bedeli ağır olsa da direnişin devam edeceğini, bunun Filistin ve bölge halklarının geleceği açısından olumlu olduğunu vurgulamak gerekiyor. Halklar direndikçe zorbalar kazanamaz. Zafer direnen halkların olacak!
Yazarın tüm yazılarına, imzasını ya da burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz...