Gazze’den Erdoğan’a gelen diplomasi pası işe yarar mı?- Fehim Taştekin

Filistin krizi Erdoğan’ın çok sayıda liderle görüşmesine imkân verdi. Diplomatik tecridin kırılması önemli fakat somut neticelerden bahsetmek zor. Filistin dayanışmasının Ankara’nın yeni Arap açılımına katkısı sınırlı.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 15 Mayıs 2021
  • 15:51

Türkiye’nin İsrail ve Araplarla yeni sayfa açma arayışının tam orta yerinde Filistin’de patlak veren olaylar, Ankara’nın önüne eski politikaları tekrar ettiren bir oyun alanı açtı. Bir süredir “Diplomatik tecrit yaşıyor” tespitlerine muhatap olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “İslam ülkeleri başta olmak üzere tüm dünyayı İsrail’in saldırılarına karşı harekete geçmeye davet ediyorum” çağrısı eşliğinde çok sayıda liderle görüştü. Türkiye'nin Filistin diplomasinin ne kadar etkili olduğu tartışmalı bir konu fakat Kutsal Topraklar’daki gerilim, diplomatik tecridin kırılmasına az da olsa yardım etti. 

Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ve Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi arayıp desteğini ileten Erdoğan, İsrail’e karşı mobilizasyon çerçevesinde Endonezya Cumhurbaşkanı Joko Widodo, Ürdün Kralı 2. Abdullah, Kuveyt Emiri Şeyh Nevvaf el Ahmed, Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun, Pakistan Başbakanı İmran Han ve Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’le telefonda konuştu. 

Mısır’la ilişkileri normalleştirmeye dönük temaslardan sonra Suudi Arabistan’la ilişkileri yoluna koymak üzere 11-12 Mayıs’ta Riyad’da bulunan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Rusya, Pakistan, İran, Cezayir, Fas ve Tunuslu mevkidaşlarıyla görüştü. Çavuşoğlu İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve BM Genel Kurulu’nu harekete geçirmeye çalıştıklarını belirtti. 

Türkiye ayrıca Cidde’de büyükelçiler düzeyinde toplanan İİT’nin gündemini belirlemeye çalıştı. TRT Haber’e göre Türkiye’nin İİT Dışişleri Bakanları Konseyi’nin toplanması, BM Genel Kurulu’na acil toplantıya çağrılması ve Filistin’e bir uluslararası koruma gücü gönderilmesi yönündeki çabaların hızlandırılmasını önerdi. Öneriler kabul edildi. 

Önceki Filistin-İsrail çatışmalarındaki performans dikkate alındığında Erdoğan eski kapasitenin gerisinde. Türkiye 6 Aralık 2017’de Trump yönetimin “bölünmemiş” Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasının yol açtığı kriz sırasında yedi gün içerisinde İTT zirvesini İstanbul’da toplayıp kararı reddeden bir bildiri çıkarmıştı. Ardından Türkiye’nin etkin diplomasi yürüttüğü bir süreçte 21 Aralık’ta BM Genel Kurulu toplanıp Kudüs’ün statüsünü değiştirme girişimlerinin yasal sonuç doğurmayacağını belirten bir karar tasarısını kabul etmişti.

Şu anda BM Genel Kurul Başkanlığı’nı da Türk diplomat Volkan Bozkır yürütüyor. Fakat sorunun gidişatını etkileme açısından kayda değer boyut taşımayan bu girişimlerin sunumu köpük saçıyor. Bütün dünya üç maymunu oynamış gibi Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun uluslararası duyarlılığı Ankara’nın çabalarına bağladı: "BM başta olmak üzere uluslararası tüm kuruluşların ve dünya devletlerinin dikkatini, İsrail’in uyguladığı devlet terörüne çekmeyi başarmıştır. (…) Filistin’in adım adım işgal edilmesine izin vermeyeceğiz." 

Eskiden diplomatik çevrelerden gelen eleştiriler, Erdoğan yönetiminin, Mısır başta olmak üzere Arap ülkeleriyle ilişkiler iyiyken dahi Filistin davası savunuculuğunu rahatsızlık verecek şekilde yürüttüğü şeklindeydi. İsrail ve Filistin’le makul ilişkileri olan bir Türkiye’nin Filistin meselesine çözüm bulmada daha olumlu katkı sağlayabileceği hep vurgulanırdı. Erdoğan İsrail’e etki etme şansını epey zaman önce kaybettiği gibi eski Arap dostları da ondan Filistin diskuru dinlemek için can atmıyor. Nüfuz kapasitesinin Filistinli örgütler üzerinde beklenen etkiyi ürettiği de söylenemez. Hamas sözcüsü Fevzi Berhum, El Cezire’de saldırıları durdurmaları için kendilerine ulaşan olup olmadığı sorusuna “Evet bu sefer olduğu gibi her seferinde Mısır, Katar, Türkiye ve uluslararası iletişim oluyor bizimle. Sorun direnişte değildir. Sorun İsrail’dedir” yanıtını verdi. 

Bir dönem Dışişleri’nin Orta Doğu dairesine başkanlık yapmış olan Emekli Büyükelçi Ömer Önhon, Türkiye’nin sorunlu ilişkilerinin çözüme yönelik etki kapasitesini aşağı çektiğini düşünüyor. 

Al-Monitor’a konuşan Önhon, “Türkiye Filistin meselesinin çözümüne ciddi katkı yapabilecek özelliklere sahip bir ülkedir” derken Türkiye’nin geldiği noktayı önceki dönemlerle şöyle kıyasladı: “Geçmişte farklı hükümetlerin dönemlerinde bu özelliklerimizi bölge barışı yolunda etkili şekilde kullanmıştık. Mesela rahmetli (Dışişleri Bakanı) İsmail Cem’in bu konuda katkısı çoktur. Ocak 2009’da da İsrail’in Gazze’yi hedef alan harekâtının sona erdirilmesinde ve Şarm el Şeyh’te ateşkes mutabakatının kabul edilmesinde Türkiye kilit rol oynamıştır. Şimdi o günlerden farklı olarak, ülkeler arası ilişki ağımız genel olarak sorunlu. Bu durum özelliklerimizi barış ve istikrar için verimli bir şekilde kullanabilmemizin önünde önemli bir engeldir. İlişki ağımızdaki sorunların mümkün olduğunca giderilmesi ve tüm bölge ülkeleriyle en azından makul ilişkilere sahip olunabilmesi, ayrıca, perde arkasında farklı veya ideolojik bir gündeme sahip olunmadığı hususunda muhataplarda ve etrafta güven yaratılması Türkiye’nin önünü açar.”

Önhon 13 Mayıs’ta Ankara Politikalar Merkezi’nde yayınlanan yazısında da “İsrail’in güvenlik içinde varlığını sürdürmesi, Filistinlilerin cesetleri ve hakları üzerinde inşa edilen bir sistemle sağlanamaz. Filistinlilerin hakları verilmeli, İsrailliler de güven içinde yaşayabilmelidir. Her iki taraftan aklı başında insanlar, şiddetin durdurulması ve iki devletli çözüm temelinde bir anlaşma sağlanabilmesi için kolları sıvamalıdır” yorumunu yaptı. 

Son krize paralel olarak İsrail’le normalleşme hedefi de tekrar derin dondurucuya kaldırıldı. İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz 18-20 Haziran'da düzenlenecek Antalya Diplomasi Forumu’na katılacaktı. Bir beklenti olarak belki bu ziyaretten sonra karşılıklı elçiler yeniden işbaşı yapacaktı. Türkiye Filistin’e yönelik saldırıları gerekçe gösterip daveti geri çekti. 

Geçen kasımda Al-Monitor, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan’ın İsrail’le ilişkileri normalleştirmeye yönelik temaslar yürüttüğünü yazmıştı. İsrail’e yönelik bu tutum değişikliğini Erdoğan’a soğuk duran yeni Amerikan Başkanı Joe Biden’a hoş görünme çabasına bağlayanlar vardı. Erdoğan’ın 25 Aralık’ta İsrail ile iyi ilişkiler arzuladıklarını söylemesi beklentileri artırmıştı. 

Fakat nisanda Kudüs’te gerilimler başladığında eski söyleme dönülmüş ve Çavuşoğlu normalleşme hedefi için koşullu konuşmuştu: “İsrail ile ilişkilerimizin sağlıklı ilerleyebilmesi için Kudüs ve Harem-i Şerif'in statüsünü değiştirmeye yönelik hamlelerinden vazgeçmesi lazım.” 

İsrail’in beklentisi ise Türkiye’nin Hamas’la ilişkilerini gözden geçirmesi ve bazı güvenceler vermesi. İsrail özellikle Hamas’ın Türkiye’de barınıp faaliyet yürütmesinden rahatsız. Türkiye, 2010’da Mavi Marmara olayının yol açtığı bozuşmayı altı yıl sonra tazminat anlaşmasıyla kapatmıştı. Fakat 14 Mayıs 2018’de Filistinlilerin İsrail’in kuruluş yıldönümü olan Nekbe (Felaket) Günü yürüyüşü ile ABD’nin elçiliği Kudüs’e taşıması çakışmış, Gazze’de sınırlara yürüyen Filistinlilere İsrail çok sert yanıt vermiş ve 58 kişi ölmüştü. Erdoğan İsrail’i soykırım yapmakla suçlayıp Tel Aviv’deki elçiyi çekmişti. O günden beri ilişkiler maslahatgüzar seviyesinde. Elbette ticari ilişkiler gerilimlerden asla etkilenmedi. Ankara, Doğu Akdeniz’deki enerji denklemini İsrail ve Mısır’la ilişkileri normalleştirerek lehine çevirmeyi umuyordu. İsrail tarafında tekrar başa dönüldü. 

Peki, İsrail’le beklenen bahar ötelense de Filistin diplomasisinin Araplarla normalleşmeye olumlu bir katkısı olabilir mi? 

Genel kanaat Filistin özelinde bir etkileşimin sınırlı ve geçici olacağı yönünde. Suriye’den Libya’ya Türkiye’nin dahil olduğu krizlerde artık “Arap çözümü” önerisi öne çıkarken kimse Filistin üzerinden Erdoğan’a kredi açmak niyetinde değil. Mısır-Körfez bloku Ankara’dan politika değişikliği beklerken özellikle Libya ve Suriye’den çekilmesi, Arapların iç işlerinden uzak durması ve Müslüman Kardeşler’e desteği kesmesini istiyor. Filistin dayanışmasının bu koşullarda bir esneme yaratması zor gözüküyor. Türk Dışişleri’nin Kahire’deki temasları henüz somut adımlara dönüşmezken Çavuşoğlu’nun neredeyse bir karartma halinde gerçekleşen Riyad ziyareti de çok ümit vermişe benzemiyor. Çavuşoğlu, Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan'la sorunları samimi şekilde görüştüklerini ve diyaloğu devam ettirme kararı aldıklarını söylemekle yetindi.

Al- Monitor / 14.05.21