Khaled Barakat ile söyleşimizi Filistin seçimleri ve “İsrail ile normalleşme” merkezli planlamıştık. Ancak söyleşi yayımlanmadan İsrail’in Kudüs’te Filistinlilere saldırıları, Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki Filistinlilerin zorla tahliyesi ve İsrailli sivil faşist grupların da saldırılarıyla sürece dahil olması ve son olarak da Filistinlilerin saldırılara direnişi bahanesiyle Gazze’de yeni bir katliama girişilmesi geldi.
Aslen Kudüslü olan, Yazar ve Alternatif Filistin Yolu Konferansı Hazırlık Komitesinden Khaled Barakat diasporada yaşayan milyonlarca Filistinliyi, ama özellikle de gençleri, mücadelede birleştirmeyi amaçlayan bir çalışmanın içinde. Adına “Alternatif Filistin Yolu” denilen girişim ilk konferansını ekim sonunda Madrid’de yapmayı planlıyor.
Sorularımızı yanıtlayan Barakat, son saldırıların da İsrail’in ‘doğası’nı gösterdiğini belirterek “Filistinli devrimci solu; dekoratif bir unsur olarak değil, büyük bir güç olarak Filistin kurtuluş hareketindeki yerini almak için canlandıracak bir güç olabilecek, radikal ve harekete geçirici yeni bir Filistin nesline güveniyoruz” dedi.
Türkiye yönetiminin tutumu ile ilgili ise “Erdoğan ve partisi, Filistinlilerin hakları konusunda samimiyse, İsrail ile siyasi, ekonomik, askeri ve diplomatik bağlarını kesmesi gerekirdi. Bunu Suriye, Mısır ve bölgedeki ülkelerle yapmak istedi, ancak İsrail ile değil. Bunun nedeni Türk hükümeti ve İsrail’in emperyalist kampa ait olmasıdır” yorumunda bulundu.
Yaşananlar İsrail’in doğasının açık örneği
Kudüs’teki Filistinlilere yönelik İsrail polisi saldırıları, Şeyh Cerrah Mahallesi’nin zorla tahliyesi ve Gazze’ye saldırılar... Neler yaşanıyor şu anda Filistin’de ve neden yaşanıyor?
Bugün Filistin’de ve sadece Filistin’de değil, genel olarak Filistinlilerin neler yaşadığını görmek önemlidir. Son iki haftadır Filistinliler, Kudüs’ü yerleşimcilerden ve İsrail rejiminin Şeyh Cerrah’daki aileleri yerinden etme girişimlerinden koruyarak halk direnişine girişti. Bu, İsrail’in ne olduğuna dair çok açık bir örnek, İsrail’in doğasının açık bir örneği, İsrail, Filistinlilerin yerlerinden edilmesi ve topraklarına el konulmasıdır. İsrailli yerleşimcilerin evlerinde yaşadığı bu ailelerin halihazırda 1948 mültecileri olduğunu ve İsrail’in sadece evlerini almayı değil, aynı zamanda yerleşimcilerle değiştirmeyi de amaçladığını unutmayın. Bu, Filistin’deki pratik siyonizmin açık bir örneğidir. Ayrıca biz konuşurken, İsrail Gazze’deki Filistin halkımıza karşı katliamlar ve savaş suçları işliyor. Bugün Filistin halkı, İsrail’in etnik temizliğine ve bir bütün olarak siyonist sömürge projesine karşı birleşmiş durumdadır.
Seçimler bir sınıfın egemenliğini sürdürmesi içindi
Gerilimin hemen öncesinde 15 yıl sonra yapılacak ilk Filistin seçimlerinin iptali tartışılıyordu. Mahmud Abbas seçimleri neden iptal etti?
Hem Filistin yönetiminin seçimleri yapma hem de ardından onları iptal etme kararı, yalnızca Mahmud Abbas ve yandaşlarına fayda sağlıyor. Abbas ve temsil ettiği çizgi, bugün yapılacak herhangi bir seçimde mağlup olacağını gördü. İşgal altındaki seçimleri prensip olarak reddediyoruz, ancak bunun halkımızı yanlış yönlendirme çabası olduğunu ve Filistin halkının iradesine saygı gösterilmediğini de görüyoruz. Temelde, bu seçimler Filistin mücadelesi için önemli değil. Yalnızca Filistin Yönetimi’nde, özellikle Batı Şeria’da belirli bir sınıfın egemenliğini sürdürmeyi hedefliyorlar.
Seçimlerin iptalinin Filistin’deki veya Ortadoğu’daki siyasi sahneye etkisi olur mu?
Bunun, Filistin yönetiminin (PA), Arap rejimlerinin ve ABD’nin onları “barış süreci” olarak adlandırılan bir yanılsamaya sürüklediğini, kitlelere daha fazla kanıtlayacak olması dışında hayır, seçimlerin iptalinin siyasi sahneyi etkileyeceğini düşünmüyorum.
Bu yüzden bugün halkımız her yerde sokaklarda, Filistin için kurtuluş, siyonizm ile yüzleşme ve Filistin birliği sloganları atıyorlar. Ayrıca Oslo süreci aleyhine ve Filistin yönetiminin rejim politikalarına karşı da sloganlar atıyorlar. Bu nedenle, sürgündeki Filistin’de gerçekleşen hiçbir gösteride Mahmud Abbas’ın fotoğraflarını görmüyorsunuz. Ayaklanan Filistin halkı Mahmud Abbas’ı kendi lideri olarak görmüyor, bir hain olarak görüyor.
Bu seçimler, yalnızca parçalanmaya ve son 15 yıldır “Bölünme” olarak adlandırdıkları şeyi yeniden üretmeye yol açabilecek koşullarla belirlendi. Filistinliler için gerçek bir değişim gerçekleştirebilecek güçleri ortaya çıkarmayacaklardı. Aslında rekabet Fetih ile kendisi arasında ve bir ölçüde Fetih ile Hamas arasında. Zaten seçimler gerçekleşmedi ve Filistin kurumları Mahmud Abbas ve temsil ettiği sektör/sınıf tarafından kaçırıldı. Filistin yönetiminin güvenliği büyük ölçüde İsrail ve CIA ile koordinasyon ilişkisine bağlı olduğundan İsrail, gösteriyi Filistin yönetiminin “güvenlik” aygıtının yürütmesini tercih ederdi.
Bu sınırlı gücü paylaşmak istemedikleri için seçimleri görmek istemediler, kendi partilerindeki diğer isimlerle bile paylaşmak istemediler. Bu, yolsuz, hileli bir süreçten beklenen bir durum. Bu seçimlerde, özellikle Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’dan, her biri kendi müttefik güçlerini destekleyen paranın da nasıl önemli bir rol oynadığını gördük. Bu nedenle, örneğin, Birleşik Arap Emirlikleri tarafından desteklenen Muhammed Dahlan gibi birinin Filistinlilerin zorlu koşullarını kullanarak, onları, hile ve yanılsama yoluna iterek anketlerde ikinci veya üçüncü olabildiğini görüyorsunuz.
Sokağa çıkan Filistinliler ‘normalleşme’yi de çökertiyor
Bir başka tartışılan süreç İsrail ile “Normalleşme” adı altında gelişiyor. Bu süreç nasıl devam eder ve Filistin’in durumunu nasıl etkiler?
Normalleşme bugün, özellikle Arap Körfezi rejimleri ile Mısır ve Ürdün gibi ülkeler için, ABD’nin himayesi ve denetimi altında İsrail ile açık bir ittifak anlamına geliyor. Arap dünyasındaki halklar ise normalleşmeye karşı. Bununla birlikte, normalleşme projelerine günlük olarak aktarılan haber ve para miktarı, kamuoyunun belirli bir bölümünü etkiledi, bölgenin ana davası olarak Filistin’in son 10-12 yıldan bu yana bölgede yaşanan diğer kargaşalar nedeniyle ön saflardan geri çekildiğinden bahsetmeye gerek yok.
Bugün ise Filistinliler sokağa çıkarken, Kudüs’ü savunurken, haklarını savunurken, Arap rejimlerinin ve ABD’nin tüm bu çabaları çöküyor ve kullandıkları tüm fonlar ve medya işe yaramıyor. Bölge halkı sorunun İsrail ve ABD olduğunu ve ilerleyen herhangi bir normalleşmenin halkın iradesine açıkça aykırı olacağını anlıyor. Ve bu nedenle bu siyasi ve ekonomik anlaşmaları referandum veya halkın rızası olmadan sonuçlandırıyorlar.
İsrail seçimleri ‘kim daha fazla suç işleyebilir’ yarışı
Tüm bu yaşananlarda İsrail’in bitmeyen seçimleri ve devam eden hükümet kuramama krizinin yeri nedir?
İsrail seçimleri, Netanyahu’nun çizgisinin öncelikle kendisini ve kişisel çıkarlarını korumayı amaçladığını kanıtlıyor; bu da seçim kararlarının İsrail’in stratejik çıkarları için değil, Netanyahu’nun stratejik çıkarları için öncelikli olarak yürütüldüğü anlamına geliyor. Bu Amerika Birleşik Devletleri ile bazı çatışmalara neden oluyor. İsrail seçimlerinin Netanyahu’dan bile daha faşist olan sağcı, faşist güçleri öne çıkardığını da görüyoruz, ancak İsrail toplumunun bugün bir bütün olarak sağcı, faşist güçler ve fikirler etrafında hareketlendiği de açık ve Filistin halkına karşı kim daha fazla suç işleyebilir üzerinden bir rekabet mevcut. İsrail hükümeti, şu anda Gazze’de gördüğümüz gibi, Filistinlilere karşı her zaman katliamları kullanıyor. İsrail, savaş suçluları ve askeri aygıt tarafından yönetilen bir oluşumdur, ancak İsrail seçimleri yalnızca Netanyahu’nun kişisel çıkarlarına yönelikti.
Türk hükümeti ve İsrail emperyalist kampa aitler
Türkiye hükümetinin Filistin ile ilgili pozisyonu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye halkının rolünü her zaman bölge halklarının ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz ve halk hareketleri her zaman Filistin ve Filistin halkının yanında yer aldı. Aslında İsrail, işgale ve sömürgeciliğe karşı ayağa kalktığında Türkiye halkından korkuyor. Ancak Türk hükümeti ise konunun diğer tarafında duruyor. Siyonist devletin kuruluşundan bu yana yaptıkları gibi, İsrail ile büyük ekonomik ve askeri anlaşmalar imzalayan belirli bir sınıfı temsil ettiklerini kabul ediyoruz. Okurlarınızın da bildiği üzere, Filistin Nakba’sının ya da felaketinin yaşandığı 15 Mayıs 1948’de, İsrail’i tanıyan ilk ülke Türkiye oldu.
Erdoğan ve partisi, Filistin halkını ve Türkiye halkını yanıltmanın çok zor olduğunu anlamalı. Filistinlilerin hakları konusunda samimiyse, İsrail ile siyasi, ekonomik, askeri ve diplomatik bağlarını kesmesi gerekirdi. Bunu Suriye, Mısır ve bölgedeki ülkelerle yapmak istedi -ancak İsrail ile değil. Bunun nedeni Türk hükümeti ve İsrail’in emperyalist kampa ait olmasıdır. Türkiye, ABD imparatorluğunun kanatları altında bir NATO üyesidir. Türkiye hükümetinin İsrail’i boykot etmedikçe Filistin’de yapıcı bir rol oynayacağına inanmıyorum. Türkiye’nin İsrail’e ihtiyacı yok- aslında bunun tam tersi.
Filistin solu on yıllardır kriz içinde
Son olarak Filistin solunun durumunu sormak istiyorum; çok zayıf olduğunu görüyoruz? Neden böyle? Sol parti/örgütlerin Filistin’in geleceği için planları nedir?
Filistin solu on yıllardır kriz içinde ve soldan bahsediyorsak, açık olmak gerekirse, sağ kanatla ittifak içinde bazı “sol” partiler sağdadır. Eminim Türkiye’de bulunan bazı örnekleri, kendilerini solcu olarak sınıflandıran ama pratikte olmayan grupları değerlendirebilirsiniz. Filistin direnişindeki tek Filistin sol örgütü, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’dir. Ancak FHKC, Filistin solunun siyasi, askeri ve sosyal düzeylerde kapsamlı bir kriz yaşadığını kendisi de ifade etti. Elbette, Filistin solu bölgede ve dünyada solun bir parçası ve benzer yanılsamalar ve hatta yanlışlarla uğraşırken benzer engellerle karşılaşıyor. Filistinli devrimci solu; dekoratif bir unsur olarak değil, büyük bir güç olarak Filistin kurtuluş hareketindeki yerini almak için canlandıracak bir güç olabilecek, radikal ve harekete geçirici yeni bir Filistin nesline güveniyoruz.
Filistin genelde siyasi gelişmelerle gündem oluyor. Filistin halkının içinde bulunduğu sosyal/ekonomik durum hakkında neler söyleyebilirsiniz?
İsrail, Filistin ekonomisini tamamen kontrol ediyor ve sürekli olarak Filistinlileri yoksunluğa ve yoksulluğa itiyor. Gazze’deki insanların yüzde 65’inden fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Son 30 yıldır Filistin ekonomisi kötüye gidiyor. Ancak bu, belirli bir Filistin sınıfı (yüzde 1’i), Filistin halkının ekonomisi pahasına İsrail ile ekonomik iş birliğinin faydalarından yararlanırken gerçekleşiyor. Bugün Filistin yönetimi, Filistinlilerin en büyük işverenidir ve Filistinli kapitalistlerin ve özel sektörün büyük köpek balıklarının koludur. Netanyahu’nun “ekonomik barış” derken kastettiği tam da budur.
Ama bu hikayenin sadece yarısı. Sürgündeki ve diasporadaki Filistinliler, özellikle Lübnan, Ürdün ve Suriye’deki mülteci kamplarında çok sert ekonomik koşullarda yaşıyorlar ve Filistin siyasi sahnesinin dışında bırakılmış ve Filistin ulusal kurtuluş hareketindeki rollerinden izole edilmiş durumdalar. Bu nedenle, değişim beklentisinin, halk sınıflarının önderlik ettiği sürgündeki Filistinlilerden de gelebileceğini düşünüyoruz. Filistinlilere alternatif yol çağrısını da bu nedenle yaptık.
Elif Görgü- Evrensel / 13.05.21