ABD’nin telkinleri ve Mısır’ın arabuluculuğu ile sağlanan ateşkes, cuma günü sabaha doğru saat 02.00’da uygulanmaya başladı. Irkçı-Siyonist rejimin Başbakanı Benyamin Netanyahu perşembe günü yaptığı açıklamada, gerekli gördükleri sürece bombardımanın devam edeceğini söylemişti. Bu sözlerin sarf edilmesinden saatler sonra ateşkes ilan edilmesi, B. Netanyahu ve çetesinin saldırıları umdukları gibi devam ettiremediklerini gözler önüne serdi.
Gazze’de bilanço ağır
İsrail saldırılarının durmasının ardından açıklama yapan Gazze’deki Sağlık Bakanlığı bombardımanda 66’sı çocuk, 39’u kadın 17’si yaşlı, toplam 243 kişinin hayatını kaybettiğini, 1910 kişinin ise yaralandığını bildirdi. Enkaz kaldırma çalışmaları devam ettiği için, ölü sayısının artmasından endişe ediliyor. Nitekim bugün enkaz altından bir kız çocuğunun cesedi çıkarıldı.
Yazık ki, bilanço ölü ve yaralılardan ibaret değil. Yanı sıra, sağlık ve eğitim kurumlarının onlarcasının İsrail bombardımanında yıkıldığı ya da hasar gördüğü, birçok caddede yüzlerce metrelik alanların tahrip edildiği bildiriliyor. Filistinli yetkililer Gazze’de altyapının yaklaşık %50’sinin tahrip edildiğini ya da hasar gördüğünü belirtiyor.
Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşler Koordinasyon Ofisi ise, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları nedeniyle en az 75 bin Filistinlinin yerinden edildiğini bildirdi.
Anlaşma olmadan ateşkes
İşgalci İsrail ordusu ateşi kesince, Gazze’deki Ortak Direniş Merkezi füze atışlarını durdurdu. Buna rağmen taraflar arasında varılmış bir anlaşma olmadığı ifade edildi. Direniş Merkezi adın yapılan açıklamada El Aksa camisinin etrafındaki kuşatmanın kaldırılması, Şeyh Cerrah mahallesindeki Filistinlilerin evlerinin gasp edilmesine son verilmesi ve son günlerde tutuklanan Filistinlilerin serbest bırakılması istendi. Bu talepler karşılanana kadar her yöntemle direnme hakkının saklı kalacağı ifade edildi.
İsrail’in bu talepleri karşılama eğiliminde olduğu gözleniyor. Ancak taleplerin kesin olarak kabul edildiğini söylemek mümkün değil. Haklı olarak İsrail’e güvenmeyen direniş güçleri, Netanyahu rejiminin Kudüs’te tekrar saldırıya geçmesi durumunda buna seyirci kalmayacağını belirtiyor.
Bu arada, El Aksa etrafındaki kuşatmayı kaldıran İsrail, buna rağmen bugün de mescidin tüm girişlerine asker/polis yığınağı yaptı. Caminin önündeki sahada ateşkesi ‘zafer’ olarak kutlamak isteyen Filistinli gençleri göz yaşartıcı gaz bombaları atarak sahanın dışına çıkardı. Filistinlilerin bir zafer havasıyla kitlesel bir şekilde El Aksa’ya akın etmesinin ise, işgalci askerleri rahatsız ettiği gözlendi. Kimi zaman çocukları kimi zaman gençleri kimlik kontrolünden geçirip üstünü arayan polis, camiye girişlere ise engel olmadı.
İşgal ordusu yıkıcı ama başarısız bir güç
10 günlük bombardımanın ardından sağlanan ateşkes, İsrail medyasında geniş tartışmalara neden oldu.
Irkçı-Siyonist rejimin ‘akıl hocaları’ konumunda olan bazı isimler, on gün boyunca Gazze’yi bombalayan İsrail’in daha önce görülmeyen, büyük bir yenilgiye uğradığını savunuyor.
Hükümetin saldırıdan önce somut bir planının olmadığına, istihbaratın yetersiz kaldığına, hedefler belirlenemediğine, İsrail iç siyasetinde ise birliğin sağlanamadığına dikkat çeken bu isimler, ortada bariz bir başarısızlık olduğunu ifade ediyorlar.
Bu arada, İsrail muhalefetinin B. Netanyahu’dan da azgın kesimleri ateşkese itiraz etti. Bunlara göre ateşkes İsrail ordusunun heybetini zayıflatıyor ve gelecek açısından tehlikeli bir durum yaratıyor.
İsrail muhalefetinin diğer bir kesimi ise, Benyamin Netanyahu’nun kişisel hesap ve hırsları için orduyu başarısız kaldığı bir çatışmaya sürüklediğini savunuyor ve bundan dolayı hesap vermesi gerektiğini belirtiyor. Gerekçeleri, çıkardıkları sonuçlar farklı olsa, gerçekleştirilen saldırının hedefe ulaştığını pek savunun yok İsrail’de.
İsrail’de bazı ekonomistler 10 günlük saldırı ve yansımalarının 2 milyar doları aşan bir maliyeti olduğunu belirtiyor.
Filistinlilerde zafer havası
Filistin’de hem örgütler hem de halk zafer kazandıklarını söylüyor. Nitekim cuma günü on binlerce Filistinli sokaklara çıkarak ‘zafer kutlaması’ yaptılar. Gazze, Batı Şeri, Kudüs, Şam, Amman, Bağdat ve daha birçok yerde ‘zafer kutlamaları’ yapıldı ve Siyonist işgale karşı direnişte yeni bir dönemin başladığının altı çizildi. Kudüs başta olmak üzere bütün Filistin kentlerinde halkta moral üstünlük ve coşku havası olduğu gözleniyor.
Bunda direniş örgütlerinin İsrail’deki hedefleri füzelerle vurma gücüne ulaşması ve işgalci ordunun yıkıcı saldırılarına rağmen bu gücün korunabilmesi, çatışmada yeni bir düzey olarak değerlendiriliyor. İsrail ordusunun Gazze’ye girmekten korkması ve kara harekâtını ilan etmesine rağmen bundan vazgeçmesi, Siyonist ordunun ağır kayıplar vermekten korktuğunu gösterdi. Bir zamanlar ülkeleri pervasızca işgal eden bu ordunun, kuşatma altındaki Gazze’ye girmeyi göze alamaması, Filistinliler açısından yeni bir durum kabul ediliyor.
Moral ve coşkunun bir diğer nedeni, 48 Filistinlileri dahil, bütün Filistin halkının direniş güçlerinin arkasında durmasıdır. İsrail’in sivilleri katledip halkı direniş hareketlerinden uzaklaştırma taktiği, tam tersi sonuçlar yarattı. Bombalar altında kalan Gazzeliler bile, sonuna kadar direniş hareketlerine destek verdiler. Bu durum “Oslo Barışı”nın Filistin halkı tarafından çöpe atılması olarak değerlendiriliyor. Bunu yapanların çoğunun “Oslo Barışı”ndan sonra doğan gençler olması ise Filistin halkı için ayrıca umut verici bir gelişme saylıyor. Bu olgu coğrafi olarak birbirinden koparılmış Filistin’in tüm parçaları için geçerlidir.
Doğu Kudüs’te başlayan direnişin Gazze, Batı Şeria, 48 Filistinlileri ve sürgün Filistinlilerin yaşadığı ülkelere uzanması da önemli bir kazanım kabul ediliyor. Filistin halının aynı talepler etrafından aynı anda harekete geçebilmesi umutları güçlendirmiş ve büyük bir coşku yaratmış görünüyor.
Son çatışmayı bu ve benzer olgular üzerinden değerlendiren Filistinliler, Gazze başta olmak üzere toplamda ödenen ağır bedellere rağmen, zafer kazandıklarını kabul ediyor. Filistinlilerin ırkçı-siyonist işgale karşı direnişin önümüzdeki süreçte daha da güçleneceğine olan inançlarının pekiştiği gözleniyor. Bunu sadece direniş örgütlerinin değerlendirmelerinden değil, aydınların, yazarların, gazetecilerin yorumlarından ve daha genel palanda sokaktaki Filistinlilerin tepkilerinden görmek mümkündür.
Güçlü, yıkıcı ama aciz ve ahlaki-insani yönden çökmüş siyonist rejim tablosu ile Filistin halkının artan moral gücü kıyaslandığında, İsrail’in bu savaşı kaybettiği açıkça görünmektedir. Şu günlerde bir kısmı anti-siyonist bir kısmı siyonist olan bazı tanınmış Yahudi şahsiyetlerin “Siyonizm rüyasının çöküşü”nden söz etmeye başlaması tesadüf değil elbette.