İşgalci İsrail ordusunun karadan ve havadan Gazze’yi hedef alan saldırılarının 7. günü yine yıkım ve katliamla başladı. Medya tekellerinin gerçekleri karartma çabalarına rağmen ırkçı rejimin Filistin halkı şahsında insanlığa karşı işlediği suçların üstü örtülemiyor. Bu ise bir haftadır sesini çıkarmayan bazı güçlerin, riyakar söylemlerle de İsrail’e ‘tepki’ göstermelerine neden oldu.
İşgalci İsrail ordusundan bir kez daha kıyım
Gece yarısından sonra başlayıp sabah saatlerine kadar devam eden bombardımanda Gazze’deki Al Vahde Mahallesi hedef alındı. Mahalleyi savaş uçaklarıyla bombalayan işgalci ordu, yine onlarca Filistinliyi katletti.
Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, İsrail'in gece yarısından itibaren düzenlediği saldırılarda 10'u kadın, 8'i çocuk olmak üzere 23 Filistinlinin yaşamını yitirdiği belirtildi.
Sağlık Bakanlığı, devam eden İsrail saldırıları sonucu 58’i çocuk 34'ü kadın toplamda 192 şehit olduğunu, 1.235 kişinin ise yaralandığını bildirdi. Bakanlık ölü ve yaralı sayısının sürekli arttığını belirtti. Zira işgalci ordu, yaralıların tedavisini engellemek için sağlık kuruluşlarını de hedef alıyor.
“İsrail bir sağlık merkezini 2 füzeyle vurdu, binada büyük hasar oluştu” bilgisini veren Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Abu Al-Riş, “İşgalci İsrail kasıtlı olarak Şifa Tıp Kompleksi ve çeşitli hastanelere giden yolları hedef aldı ve kesti, yaralıların sağlık hizmetlerine erişimini engelledi” bilgisini verdi.
İşgalci ordu, Gazze Şeridi'ndeki Çalışma ve Sosyal Kalkınma bakanlıklarının bulunduğu iki binayı da bombaladı.
İsrail’de “savaşı durdurun sesleri” yükselmeye başladı
İsrail savaş aygıtı, her gün Gazze’de yıkım ve katliamlar yapıyor ancak Filistin direniş örgütlerinin füze atışlarını engelleyemiyor. Füzelerin İsrail içine ulaşmasını engellemek için kurulan “Demir Kubbe” de iddia edildiği gibi füzelerin bir kısmının hedefe ulaşmasını önleyemiyor. Bu gerçeği rejimin başı Benjamin Netanyahu ve generalleri de itiraf ediyor artık.
Bir haftadır devam eden çatışmalar ve 48 Filistinlileri dahil giderek yayılan direniş, İsrail’de ciddi bir özgüven erozyonu yaratmış görünüyor. Aralarında emekli generaller, eski MOSSAD şefleri ve bir dönem devlet içinde yüksek mevkiler işgal etmiş kişilerin de olduğu çok sayıda kişi, ırkçı rejimin geleceğinin güvende olmadığı yönünde yorumlar yapmaya başladı.
Çatışmalar, füzeler, sürekli çalan sirenler, sığınaklara kaçışlar vb. koşullarda travma geçirenlerin sayısında büyük bir artış olduğunu İsrail medyası dillendirmeye başladı. Savaşın bu şekilde sürdürülemeyeceğini, ateşkes için çaba sarf edilmesi gerektiğini dile getirenlerin sayısı artıyor. Bu sesler işgalci ordunun Gazze’de işlediği suçlara karşı gelişen bir duyarlılıktan kaynaklanmıyor. Çatışmanın yarattığı faturadan ve devam etmesinin durumu daha da kötüleştireceği öngörüsünden kaynaklanıyor. Diğer bir ifadeyle beka sorunu konusunda yaşanan tedirginliğin sonucu olarak dile getiriliyor. Savaşa baştan beri karşı olanlar ise, İsrail’de güçleri sınırlı olan sol/sosyalist kesimler ve bazı din adamlarıdır.
Direniş hareketleri geri adım atmıyor
İsrail savaş uçakları ya da savaş gemilerinden yapılan saldırılara füzelerle karşılık veren direniş örgütleri, çatışmaların seyrine dair açıklamalarında mücadeleden geri adım atmanın söz konusu olmadığını dile getiriyor. Füzelerin Tel Aviv’e ulaşması ve İsrail’in bunu engelleme gücünden yoksun olması, İHA’ların da belirlenen hedefleri vurabilmesi, moral bir üstünlük yaratmış görünüyor. Bu ruh halinin, ağır bedeller ödenmesine rağmen Filistin halkında da bir karşılık yarattığı görülüyor.
Ortak Hareket Merkezi 11 örgütün/grubun katılımıyla oluşturulsa da Hamas, İslami Cihad ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) direnişte öne çıkıyor. Her üç hareketin Gazze’deki askeri sözcüleri tarafından yapılan açıklamalarda dikkat çeken nokta, direnişin özgüveninin belirgin bir şekilde arttığıdır. İşgal ordusu askeri bakımdan direniş hareketlerinden çok daha güçlü olsa da, moral açıdan durum tersidir. Filistinli bütün güçlerde moral üstünlüğün yansımaları var. İsrail’de ırkçı rejimin geleceği konusunda kaygı duyulmaya başlaması, bu moral üstünlüğün tesadüf olmadığını gösteriyor.
BM Güvenlik Konseyi nihayet toplandı
Güvenlik Konseyi’nin çatışma gündemiyle toplanması daha önce ABD emperyalizmi tarafından engellenmişti. Bugünkü toplantıyı engellememesi, Biden yönetiminin tutum değiştirdiğinin işareti kabul ediliyor. İsrail’in güvenliğini sağlayacaklarını tekrarlamanın ötesine geçemeyen açıklamalar yapan Joe Biden’ın aldığı rezil tutum, “demokrasi ve insan haklarına saygı duyduğu” söylemlerinin yalan olduğunu açıkça ortaya koydu. Demokrat partinin içinde de bu utanç verici tutumu eleştirenler var. Zira bu tutumla ABD, bir kez daha Filistinli çocukların katledilmesinin suç ortağı oldu.
Maskesi düşen Biden’ın içine düştüğü utanç verici durum, İsrail rejiminde yaşanan moral erozyonla birleşince, Güvenlik Konseyi’nin sorunu tartışmak için toplanmasını kabul etmek zorunda kaldı.
GK’nın sorunu hemen çözmesi beklenmiyor elbet. Ancak yapılan toplantıda taraflar aynı kefeye konsa da, İsrail’in saldırganlığı ve yaptığı katliamlar Güvenlik Konseyi’nin gündemine taşınmış oldu. BM şefi Antonio Guterres, açıklamaları ikiyüzlü olsa da, siyonist rejimin gerçekleştirdiği barbarlığı Filistin direnişiyle aynı kefeye koysa da bir şekilde İsrail katliamlarına değinmek zorunda kaldı. Bu da ırkçı rejime kalkan olmaya çalışan ABD ile AB’deki kuyrukçularının riyakarca kıvranmalarının çok da işe yaramayacağına işaret ediyor.
Güvenlik Konseyi’nin ciddi bir çözüm üretmesi olası görünmüyor. Ancak hem insanlığa karşı işlediği suçlar deşifre olan hem içeride sıkışan Benjamin Netanyahu ve diğer savaş ağaları saldırganlığa son vermek zorunda kaldıklarında, BM bir şekilde arabuluculuk yapmak için devreye girebilir.
“Müslüman” rejimlerin sefaleti
İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği, körfez Şeyhleri ve Kralları bir hafta katliamları izlediler. Körfez şeyhlerinin borazanlığını yapan medya ise, İsrail saldırganlığını savunmaya çalıştı. Bazı yorumcuları kraldan daha kralcı bir tutum alacak derecede düşkünleştiler. İlişkileri daha da geliştirmek için İsrail’in kapılarını aşındıran T. Erdoğan AKP’sinin şefleri ise, her tarafından riyakarlık akan bazı açıklamalar yaptılar.
Bugün hem İslam İşbirliği Teşkilatı hem Suudi Arabistan ve Bahreyn rejimlerinin kralları “İsrail’i kınayan” açıklamalar yaptılar. Direnişe en az İsrail kadar düşman olan bu “Müslüman” rejimler, Arap halkları nezdinde bir “ihanet çetesi” olarak görünmeye başladılar. Mecbur kaldıkları için bugün “sert” ifadelerle İsrail’i kınayan açıklamalar yaptılar. T. Erdoğan AKP’si ise, vaazlarda çıtayı yükseltti. Güya İsrail’e karşı gerekli her adımı atmaya hazırlar. Oysa hiçbir şey yapmayacakları deneyimlerle sabittir. Mavi Marmara’yı bile 20 milyon dolara İsrail’e satanların palavralarına itibar eden kalmadı. Yapacakları tek şey, çatışmalar durduğunda yine siyonistlerin ayaklarına kapanmak olacaktır.
Direniş, Filistin halkının bu “Müslüman” rejimlerin açık ihanetine uğradıkları bir dönemde patlak verdi. Yani bu rejimlerden herhangi bir beklentiye girmeden yola çıktılar bu defa. Bu rejimlerden beklenti tamamen ortadan kalktığında ise, Filistin direnişi önemli bir ayak bağından kurtulmuş olacak.