Bir yılı aşkın süredir tüm insanlık korona belasıyla uğraşıyor. Hemen tüm coğrafyalarda sermaye temsilcisi hükümetlerin almadığı önlemlerden ve çok yavaş giden aşılamadan dolayı milyonlarca kişi hayatını kaybetti. Pandemi milyonlarcasının yaşamını tehdit etmeye devam ediyor. Sermaye devletleri, başta sağlık hizmetleri olmak üzere sosyal harcamaları arttırıp pandemi ile mücadele edecekleri yerde, tam tersine pandeminin ortasında bile insanlığın geleceğini karartan silahlanmaya ve savaşa yatırım yapmaya devam ediyorlar.
Merkezi Stokholm’da bulunan Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) geçenlerde yayınladığı 2020 yılı silahlanma harcamalarına ilişkin rapor, tüm dünyada silahlanmaya ve militarizme ayrılan bütçelerin pandemiye rağmen hız kesmeden devam ettiğini gösteriyor.
Rapora göre Pandemi yılı olan 2020’de tüm dünyada silahlanma için tam 1,98 trilyon dolar harcandı. Böylece 1988’den bu yana militarizme ayrılan kaynak en yüksek seviyeye ulaştı. İki trilyon dolara yaklaşan bu miktar bir önceki yıla göre %2,6’lık bir artışı ifade ederken, dünya çapında var olan ekonomik hacmin de %2,4’üne tekabül ediyor. Üstelik bu artış, IMF’nin verilerine göre dünya ekonomisinin pandemiden kaynaklı yaklaşık %4 civarında daraldığı bir dönemde gerçekleşti.
Birkaç istisna hariç (G.Kore, Şili gibi) dünyadaki hemen tüm devletlerin silahlanmaya ayırdığı bütçe 2020 yılında artış gösterdi. Dünyada silaha en çok yatırım yapan ülkelerin başında dünya jandarması ABD geliyor. Onu Çin, Hindistan, Rusya, İngiltere, Fransa ve Almanya takip ediyor. Yalnızca ilk beşte yer alan ülkelerin silaha yatırdıkları toplam miktar, dünya genelindeki militarist harcamanın %62’sine tekabül ediyor. Hacimden öte silahlanmaya yapılan harcamanın oranı söz konusu olduğunda bu listeye S. Arabistan da dahil oluyor.
ABD emperyalizmi, önceki yıla göre %4,4’lük bir artışla, 2020 yılında savunmaya 778 milyar dolar harcadı. Dünya ortalamasının %39’unu oluşturan bu miktar, Almanya gibi bir ülkenin toplam yıllık bütçesinden daha fazla bir para anlamına geliyor.
ABD’nin hegemonyasını hızlı büyümesiyle gün geçtikçe daha fazla sarsan Çin, ABD’den sonra silahlanmaya en çok bütçe ayıran ikinci ülke konumunda. Çin 2020 yılında, önceki yıla göre %1,9’luk artışla savunmaya 252 milyar dolar harcadı. Bu rakam henüz Amerika’nın oldukça gerisinde görünse bile, sürekli ve istikrarlı bir artışı ifade ediyor. Öyle ki Çin’in askeri harcamaları 2011-2020 arasında %76’lık bir artış kaydetti. Çin’i, silahlanmadaki paylarına göre Hindistan (%3,7), Rusya (%3,1), İngiltere (%3,0), S. Arabistan (%2,9), Fransa (2,7), Almanya (%2,7) takip ediyor.
Rapora göre, NATO’nun 30 üye ülkesi de askeri harcamalarını önemli oranda arttırdı. Militarist aygıtın Batı Avrupa’daki en önemli üyesi olan Almanya da silaha gittikçe daha çok harcama yapıyor. Almanya 2020’de savunmaya yaklaşık 53 milyar dolar harcama yaptı. Almanya bütçesinin %1,4’ne denk gelen bu miktar, önceki yıla göre %5,2, 2011’den bu yana ise %28 gibi ciddi bir artışa, 1993’ten bu yana ise en yüksek seviyeye karşılık geliyor.
Toplumsal kaynakları gittikçe daha fazla oranda silaha ve militarizme aktaran bir başka ülke de NATO’nun Ortadoğu’daki bekçisi Türk sermaye devletidir. Türkiye savunmaya en son 17,7 milyar dolar harcadı. Türkiye’nin savunma harcamaları 2011-2020 aralığında tam %77 artış gösterdi. Türkiye’nin 2020 yılında savunmaya %5 daha az para ayırdığı rapor edilse bile bu aldatıcıdır. Zira Türk sermaye devleti daha önce dışarıdan satın aldığı bazı silahları artık kendisi üretmektedir. Bu azalma ithal kalemlerindeki bu eksilmeden kaynaklanmaktadır.
ABD emperyalizmi sadece silaha ve militarizme devasa bütçeler ayıran ülkelerin başında gelmekle kalmıyor, aynı zamanda dünyaya en çok silah satan ülkelerin de başında yer alıyor. ABD ile birlikte Fransa, Almanya ve İngiltere gibi bir dizi silah üreticisi ülkenin de silah satışlarında son yıllarda ciddi artışlar kaydedildi. Militarizme gittikçe hız veren AB’nin patronu Alman emperyalizmi, dünyanın en çok silah satan 4. ülkesi konumunda. Almanya’nın ihraç ettiği silahların yaklaşık yarısını gemi ve denizaltılar oluşturuyor. Özellikle Joe Biden’ın gelişiyle birlikte emperyalist güçler arasında artan bloklaşma eğilimi sonucunda bazı müşterilerini kaybeden Çin ve Rusya’nın silah satışlarında ise düşüş kaydedildiği bildiriliyor. Son istatistikler, dünyadaki en büyük silah alıcısının Ortadoğu’da gericiliğin kalesi olan S. Arabistan olduğunu gösteriyor.
Toplumsal zenginliğin kaynağı emekçiler hesap sormadan tablo değişmeyecektir!
Son SIPRI raporunun da gösterdiği gibi, burjuvazi dünyanın her yerinde silahlanmaya ve savaşa ayırdığı bütçeyi pandemiye rağmen asla kısmıyor. Sağlık, eğitim ve çevre yerine silaha, savaşa, asker ve polis ordularına devasa bütçeler ayırmayı sınıfsal çıkarlarına daha uygun buluyor. Burjuvazi geleceği savaşta görüyor.
Kapitalist sistemin en temel çelişkileri olan emperyalistler arası çelişki, emek-sermaye çelişkisi ve emperyalistler ile bağımlı ülkeler arasındaki çelişkiler gittikçe keskinleşiyor. Sitemin bu çelişkilerin ortaya çıkardığı sorunlara karşı tek çözümü ise bir kez daha militarizm ve savaş oluyor. Korkunç bir boyuta varan silahlanma yarışı dünya halklarının ve tüm gezegenin geleceğini tehdit etmeye devam ediyor.
Kapitalist devletler bu silahları süs olsun diye edinmiyorlar kuşkusuz. Yeri ve zamanı geldiğinde kullanmak için alıyorlar. Bu silahlar içte toplumsal hareketlere karşı, dışta ise burjuvazinin “düşman” olarak kodladığı başka emekçi halklara karşı kullanılıyor ve kullanılacak. Daha da korkunç olanı, özellikle emperyalistlerin elindeki silah envanterinin önemli bir kısmını nükleer silahların oluşturmasıdır. Olası bir emperyalist savaşta bu silahların kullanılması durumunda ortaya çıkacak yıkımı tahmin etmek bile güç.
Burjuvazi elindeki ideolojik propaganda aygıtlarını kullanarak, silahlanma ve militarizm emekçilerin lehineymiş gibi göstermeye çalışıyor. Bir devlet ne kadar çok silah alırsa o derece güçlü olur veya toplum o derece güvende olur algısı yaratılmaya, böylece toplumun rızası alınmaya çalışılıyor. Oysa tam tersine, silahlar toplumsal zenginliği emen, toplumun bugününü ve geleceğini tehlikeye atan, başka ülkeleri hedef haline getirip emekçileri birbirine düşman eden bir role sahiptirler.
Tüm dünyada artan silahlanma, militarizm ve baskı politikaları emekçiler açısından sömürünün, baskının sefaletin ve milliyetçiliğin katmerlenmesinden başka bir anlama gelmiyor. O yüzden de her türlü toplumsal zenginliğin kaynağı olan ve bu meselede birinci derecede zarar gören işçi ve emekçiler, verdikleri vergilerin takipçisi olmalı, onların kendilerine dönecek silahlara harcanmasına karşı çıkmalıdırlar. Diğer her şey bir yana, bugün dünyada silaha ve savaşa ayrılan bütçeler insanlığa harcansa, yeryüzünde yoksulluk ve açlık diye bir sorun kalmayacaktır.
Geçenlerde, ikinci emperyalist savaşın bitişini simgelen 8 Mayıs 1945’in, yani anti-faşist zaferin 76. yıldönümü vesilesiyle, savaşın yarattığı yıkımı ve vahşeti bir kez daha hatırladık. İnsanlık, anıları henüz taze olan bu vahşeti bir kez daha yaşamak istemiyorsa, kapitalizmin en çirkin ve vahşi yüzü olan savaşa ve silahlanmaya karşı mücadeleyi yükseltmek zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Bu görev en başta devrimciler ile sınıf bilinçli proletaryanın omuzlarındadır. Aksi takdirde var olan silahlanma düzeyi ve niteliği düşünüldüğünde, Einstein’ın “Üçüncü dünya savaşında hangi silahlar kullanılacak bilmiyorum ama dördüncüsü taş ve sopa ile yapılacak” öngörüsünün, tahmin olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşmesinin önünde bir engel kalmayacaktır.
Yazarın tüm yazılarına, imzasını ya da burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz...