Irkçı İsrail rejiminin Doğu Kudüslü Filistinlileri hedef alan azgın saldırısı ve buna karşı gelişen direniş, önceki akşamdan beri silahlı çatışmaya dönüştü. İsrail savaş uçakları ve tanklarla Gazze’yi vururken, Filistinli direniş örgütleri de buna füze atışlarıyla karşılık veriyor. İsrail ordusu, sahip olduğu silah ve imkanlar direniş hareketlerinin imkanlarıyla kıyaslanamaz boyutta olsa da füze atışlarını engellemekte aciz kalıyor.
Polis terörü direnişi körükledi
İsrail’in Doğu Kudüs’te uyguladığı etnik arındırma siyaseti kapsamında, Şeyh Cerrah mahallesindeki Filistinli ailelerin bir kısmının tehditler ve mahkemelerin paravan olarak kullanılarak, evlerinden atılmak istemesiyle başlayan direniş farklı boyutlara sıçradı.
İsrail polis ve askerlerinin El Aksa camisini kuşatmaları, terör estirerek Filistinlilerin mescide girişlerini engelleme çabaları burayı bir direniş alanına çevirdi. Mescidin içine de gaz ve ses bombalarının atılması, doğal olarak tüm Filistinlilerin öfkesinin kabarmasına neden oldu.
El Aksa’nın direniş alanına dönüşmesinin bir diğer nedeni ise, aşırı ırkçı Yahudilerin Doğu Kudüs’ün işgalini ‘kutlama’ adı altında mescit ve çevresine girmek için hazırlık yapmalarıdır. Bunu engellemek için mescit etrafında nöbet tutan Filistinlileri yine polis-asker terörü ile dağıtma çabaları gerilimi daha da arttırdı. Saldırılar sertleştikçe direniş de yayıldı.
Direniş örgütleri Kudüs için devrede
Her açıdan ırkçı rejimin kuşatması altında bulunan Kudüslü Filistinliler, kolluk kuvvetlerinin azgınlığına rağmen son yılların en kararlı direnişini gösteriyorlar. İsrail’in ırkçı terörü ısrarla sürdürmesi Gazze’deki direniş örgütlerini sürece müdahale etmek sorumluluğuyla yüz yüze bıraktı.
Bir süre önce Gazze’deki örgütlerin askeri kanatlarının ortak bir önderlik (ortak operasyon merkezi) oluşturduğu ilan edilmişti. Buna göre İsrail saldırıları söz konusu olduğunda, silahlı direnişçiler koordineli bir şekilde karşı koyacaklar. Göründüğü kadarıyla direniş örgütlerinin Kudüs için devreye girmesi bu askeri önderliğin kararıyla atılan bir adımdır.
Bir ilke imza atan direniş örgütleri, ırkçı rejime El Aksa etrafındaki kuşatmayı 10 Mayıs saat 18.00’e kadar boşaltması için ültimatom verdi. Talebin yerine getirilmemesi durumun Kudüs’ün vurulacağı belirtildi. İsrail geri adım atmayınca, söylendiği gibi önceki akşam saat 18.00’de füze saldırısı gerçekleştirildi.
Direniş örgütleri adına yapılan açıklamalarda, atılan adımın sembolik değil, yeni taktikle bağlantılı olduğu ve Filistin halkı her saldırıya uğradığında silahlı direnişçilerin İsrail’i hedef alacağı belirtildi. Bunu, son yıllarda güç dengelerinin değişmesiyle izah ediyorlar. İsrail’in füze saldırılarına karşı katliama girişebileceğini bilen direniş örgütlerinin buna rağmen füze saldırılarını başlatmaları ve halen devam ettirmeleri, bu alanda geçmişle kıyaslanmayacak bir donanıma ulaştıklarını gösteriyor. Nitekim İsrail ordusu sahip olduğu üstün tekniğe, yıkıcı güce ve vahşette sınır tanımaz zihniyetine rağmen füze saldırılarını engelleyemiyor.
Kimi yorumlara göre direniş örgütleri, sahip oldukları askeri güç ve tekniğin önemli bir kısmını halen kullanmış değiller. İsrail saldırıları devam ettiği sürece füzelerle karşılık vermeye devam edeceklerini tekrarlıyorlar. “Direniş ekseni”ne yakın kimi yorumcular, çatışmaların şiddetlenmesi durumunda, daha etkili ve hassas füzelerin devreye girebileceğini belirtiyor.
İşgalci İsrail ordusu yıkıcı ama aciz bir güç
Emperyalist merkezlerin, özellikle ABD’nin mali, teknik vb. alanlarda sağladıkları destekle tahkim edilen işgalci İsrail ordusunun yıkıcı bir gücü var. Kural-yasa tanımaz bir anlayış taşıması ve nükleer silahlara sahip olması bu ölüm makinesini daha da tehlikeli kılıyor. Buna rağmen Temmuz 2006’da Güney Lübnan’a düzenlediği saldırıda Hizbullah ve müttefiklerinin direnişi karşısında hezimete uğramıştı. Siyonist ordunun “yenilmez güç” olduğu efsanesi o savaşta bir daha geri gelmemek üzere çökmüştü.
Aradan geçen 15 yıllık sürede hem Hizbullah’ın hem Filistinli direniş örgütlerinin donanımı, daha önce hiç olmadığı kadar güçlendi. Yanı sıra artık İsrail’e karşı ortak hareket eden bir “direniş ekseni” de var. İran, Suriye, Lübnan Hizbullah, bazı Iraklı güçler ve Yemen’deki Husileri birleştiren bu eksen, olası bir savaşta İsrail’e geçmişle kıyaslanmayacak bir fatura ödetebilecek güce ulaşmış görünüyor. Gazze’deki direniş örgütlerinin İsrail’le çatışmayı göze almak pahasına Kudüs için devreye girmelerinin nedenlerinden biri bu eksenden aldıkları güçtür.
İsrail ordusu yıkıcı gücünü kullanmaktan çekinmeyen direnişçi-sivil, genç-yaşlı, kadın-çocuk ayrımı yapmadan katliam yapmakla meşhurdur. Nitekim dün akşam da savaş uçaklarıyla Gazze’yi bombalayarak bu lanetli ününe uygun davrandı. Ancak savaşta sivil halkı katletmek bir marifet sayılmadığı gibi zafer de kazandırmıyor. Bu çatışmada başarı, İsrail’e füzelerin atılması engellediğinde sağlanmış kabul ediliyor. Oysa bunu başarmaktan uzak olduğu görülüyor. Direnişçilerin bazı mevzileri vurulsa da İsrail’e füze atışları devam ediyor. Bu arada ırkçı rejimin övünç kaynağı saydığı ‘Demir Kubbe’ füze savunma sisteminin başarısız olduğu da görülüyor. Zira Siyonist basın, onlarca füzenin Aşdod ve Askalan’a düştüğünü bildirdi. Halen Gazze’yi havadan ve denizden bombalayan İsrail Genelkurmay Başkanı, kara saldırısı seçeneğini dışlamadıklarını söyleyerek tehditler savuruyor. Bunu göze alırlar mı belli değil. Ama bu tehdidi savurması, füze saldırılarını durdurma gücünden yoksunluğun itirafıdır aynı zamanda.
İsrail ordusu bir ay sürecek kapsamlı bir tatbikat/gövde gösterisi yapacağını ilan etmişti. Tatbikatı iptal eden ırkçı rejim, tüm yedekleri de göreve çağırdı. Bu adımlar işgalci ordunun pek rahat olmadığına işaret ediyor. Bu arada İran medyasında yer alan haberlere göre, Lübnan Hizbullah’ı, Gazze'deki direniş grupları isterse İsrail'e karşı operasyonlar düzenlemek için hazır bekliyor. Bu ise, Siyonist şeflerin son duymak isteyecekleri şeydir.
Her yer direniş!
Göründüğü kadarıyla ırkçı rejim, Kudüs’te giriştiği etnik temizlik hamlesinin böyle bir direnişe yol açabileceğini öngörememiş. Daha önce birçok Filistinli aile kolluk kuvvetlerinin zorbalığı ile evlerinden atılmıştı. Irkçı-siyonist yargı ise, her zaman etnik temizliğin paravanı olarak kullanılmıştır. Bu defa beklenmeyen bir direnişle karşılaştılar. Kolluk kuvvetlerinin direnişi kırmak için estirdiği terör ters tepti. Gerilimin silahlı çatışmaya sıçraması ve İsrail’in önceki akşam gerçekleştirdiği katliam, direnişin dört bir yana yayılmasına neden oldu.
Dün gece sadece Kudüs’te değil birçok İsrail kentinde, Batı Şeria ve Gazze’de ırkçı rejimin saldırganlığı protesto edildi. Birçok yerde polisin gerçek veya plastik kurşunla, gaz bombalarıyla saldırılarına taş ve Molotof kokteyli ile karşılık verildi. Birçok kentte çatışmalar yaşandı. Buna rağmen İsrail yine Filistin halkının sabrını zorlayan bir gözü dönmüşlük sergiliyor. Bu politikanın devam etmesi durumunda silahlı çatışmaların daha da yayılma ihtimali yüksek görünüyor. Nitekim bazı İsrailli yorumcular böyle bir risk olduğunu dile getiriyor. Buna karşın ırkçı rejimin emperyalistlerden onay ve destek almadan yeni cepheler açması kolay değil. Zira böyle bir adımın atılması, Filistin direniş örgütlerinin müttefiklerinin de devreye girmesine yol açabilir.
Filistin halkı ve direniş örgütleri ise, İsrail işgali ve saldırganlığına karşı mücadeleden vazgeçilmeyeceğini dile getiriyorlar. Yayılan direnişi koordine etmek ve aralarındaki siyasi farklara rağmen Filistinli güçlerin birleşmesi durumunda, direnişin ırkçı rejime karşı daha etkili, uluslararası alanda ise daha güçlü bir ses yaratması mümkün görünüyor.
Yazarın tüm yazılarına imzasını ya da burayı tıklayarak ulaşılabilir...