Dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, 21 Nisan 2013 tarihinde Türkiye’deki temaslarına ilişkin düzenlediği basın toplantısında Erdoğan’ı Gazze’ye gitmemesi için uyardığını şu sözlerle açıklayacaktı: “Potansiyel Gazze ziyaretiyle ilgili olarak Erdoğan’a, bunun ertelenmesinin daha iyi olacağını ve bazı nedenlerle bu ziyaretin şu anda gerçekleşmemesi gerektiğini düşündüğümüzü ifade ettik.”
Kerry’nin “Gazze’ye gitme” uyarısına kulak veren Erdoğan, planlanan Gazze ziyaretlerini hiçbir zaman gerçekleştiremedi. Yaşanılanlar hatırlanacaktır. Mavi Marmara ve Davos krizleri sonrasında İsrail ile restleşen Erdoğan, defalarca Gazze’ye gideceğini açıklamıştı. İlk olarak 23 Mart 2013’te “Nisan’da Gazze’ye gideceğim” dedi. Sonrasında da benzer “Gazze’ye gideceğim” açıklamaları yaptı. 14 Mayıs 2013’te “Kerry’nin demeci hiç şık değil” diyerek “Haziran’da Gazze’deyim” ifadelerini kullandı.
Gidiş o gidiş. Aradan yıllar geçti. Ortadoğu’ya nizam verme hayalleri gören Erdoğan arzuladığı Gazze ziyaretini hiçbir zaman yerine getiremedi. Öyle ki bu hayal Mısır’da “Müslüman Kardeşler”i iktidardayken dahi yerine getirilemedi.
Filistin islamcılığın turnusolüdür
Kendisini ‘Filistin’in hamisi’ olarak göstermeye çalışan siyasal İslamcı rejimin bitmek bilmeyen demagojisi esasında “timsah gözyaşısı”ndan ibaret. Yıllar yılı Filistin davasını günahlarının üzerini örtmek için kullandılar, hâlâ da kullanıyorlar. 20 milyon dolar karşılığında Mavi Marmara davasını kapatan “yerli” ve “milli” İslamcılar bu takiyyede yalnız değil. Bütün bir İslam dünyası da benzer şekilde. İsrail ile “yüzyılın anlaşması”nı yapan devletlerden Kudüs’te elçilik açanlara değişmeyen bir iki yüzlülük söz konusu.
İsrail, günlerdir Filistin topraklarını vurmaya devam ediyor. ABD ve Batılı devletlerin desteğini arkasına alan Tel Aviv yönetimi kan kusuyor. Yolsuzluk batağındaki Benjamin Netanyahu bu vesileyle aşırı sağcı, milliyetçi konsolidasyonu sağlarken sadece siyasal İslamcıların değil “uygar” Batı’nın da maskesini döküyor. Yüzlerce insan hayatını kaybederken bu saldırılar Hamas bahanesiyle bir meşru müdafaa hakkı olarak sunuluyor.
Siyasal İslamcıların sahte Filistin savunuculuğu devam eden saldırılar sonrası yeniden sahnede. Zorba ve işgalci politikalarına rağmen Tel Aviv ile “barış açılımı”na girenler Filistin edebiyatı yapmaya başladılar. Birleşmiş Milletler’e ve Müslüman ülkelere seslenen Erdoğan, Türkiye’nin şiddeti sona erdirmek için her türlü girişimi destekleyeceğini, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın da derhal somut ve etkin bir tutum almazsa kendi varlığını inkar etmiş olacağını kaydetti.
Benzer bir “ümmet” anlayışını Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da şu sözlerle dillendirecekti: “Birlik ve kararlılığımızı gösterme vakti. Ümmet bizden liderlik bekliyor.”
Liman işçileri yol gösteriyor
Ümmetçiler ekonomik, askeri ticareti sürdürdükleri İsrail’e karşı yaygaracılık yaparken gerçek bir antiemperyalist, antimilitarist tutumu İtalyan liman işçileri sergileyecekti. Livorno Limanı’na yanaşan Asiatic Island isimli geminin İsrail’e silah ve patlayıcı taşıyacağını öğrenen işçiler yükleme yapmayı reddedecekti. Ajanslardan okuyalım: “İşçilerin bağlı olduğu Unione Sindacale di Base sendikası tarafından yapılan açıklamada, ‘Livorno liman işçileri ile bir farkındalık kampanyası başlattık. Olan bitenlere gözlerimizi kapatamaz veya daha da kötüsü Filistinlilere yönelik katliamlarda suç ortağı olamayız’ denildi.” İşçilerin bu tutumunu destekleyen İtalyan siyasetçi Nicola Fratoianni da “Liman işçileri bu felaket günlerde olup bitenlere suç ortaklığı yapmamak için silah yüklemeyeceklerini duyurdular. Onlara çok teşekkür etmek istiyorum” diyecekti.
“Yerli” ve “yabancı” İslamcılar işgalci Tel Aviv yönetimiyle barış adımları atarken aynı dönemlerde İsrail’in işgalci politikalarını eleştiren, Filistin’in haklarını savunan İngiliz İşçi Partisi’nin eski lideri Jeremy Corbyn ve işçi filmleriyle tanınan ünlü yönetmen Ken Loach “antisemitizm” suçlamasıyla ülkelerinde linç ediliyorlardı.
Filistin topraklarını işgal ve ilhak politikalarını 1948’den bu yana sistematik şekilde sürdüren İsrail yönetiminin Filistin’e uyguladığı zulüm ne BM gibi kurumların çağrıları ne Batılı güçlerin telkinleri ne de İslamcıların hamasi nutuklarıyla son bulur. Gemicikler İsrail yolunu tutarken Tel Aviv ile siyasi, askeri ve ticari ilişkiler artarak devam ederken ne Erdoğan Gazze’ye gidecek ne de Batı’nın ve İslamcıların iki yüzlülüğü son bulacak. Zulüm ancak Livorno’daki liman işçilerinin dayanışmayı yükselten pratiklerinin de gösterdiği gibi gerçek bir sahiplenmeyle ve halkların ayağa kalkmasıyla son bulur.
BirGün / 18.05.21