Siyonist İsrail, 10 Mayıs’ta Gazze’yi bombalayarak tırmandırdığı saldırılarını 20 Mayıs gecesindeki ateşkes kararına kadar sürdürdü. TV’lerin canlı olarak verdikleri saldırılarda her gün çok sayıda çocuk ve kadın da dahil onlarca insan evlerinde veya yaşadıkları kentlerin sokaklarında katledildiler. İsrail devleti, Gazze’nin ana sağlık kuruluşu Şifa Hastanesi’ne giden yolları tıkayacak şekilde binaları yerle bir etti. Birleşmiş Milletler’in (BM) açıklamasına göre Gazze Şeridi’nde yaşayan 52 bin Filistinli de evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Siyonist İsrail rejimi, işlediği savaş suçlarını dünyadan gizlemek amacıyla, Associated Press (AP), El Cezire ve diğer uluslararası medya kuruluşlarının kaldığı 12 katlı binayı da bombaladı. İsrail Hava Kuvvetleri’nin binayı yerle bir etmesinden sonra, bir askeri sözcü, 12 katlı Al Jalaa Kulesi’nin vurulmasından önce bina sahibinin bir saat önce uyarıldığını, binanın boşaltılması için zaman verdiklerini söyleme küstahlığında bulundu. Binada stüdyosu bulunan Katar televizyonu El Cezire’nin Genel Müdür Yardımcısı Mostefa Souag, bu savaş suçunun amacının “medyayı susturmak ve Gazze’deki anlatılamaz katliam ve acıyı gizlemek olduğunu” söyledi. AP ajansı Başkanı Gary Pruitt, yaptığı açıklamada, saldırıdan dehşete düştüğünü belirtip, “Bugünkü olaylarla dünya, Gazze’de olup bitenler hakkında daha az şey öğrenecek” diyerek, Gazze’nin kör, sağır ve dilsiz edildiğini söylüyordu.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Gazze’ye hakim olan İslamcı Hamas’ın askeri istihbarat teşkilatının bu binada faaliyet gösterdiğini iddia ederek, gökdelenin bombalanmasını haklı gösterme sahtekarlığına yeltendi. Fakat Associated Press Başkanı, gazetecileri herhangi bir riske maruz bırakmamak için bunu kontrol ettiklerini söyleyerek, Hamas’ın varlığına dair hiçbir kanıt olmadığını açıkladı. İsrail ve Filistin topraklarından dünyaya haber geçen 480 muhabirin yer aldığı Yabancı Basın Derneği de (FPA), “İsrail’in binanın Hamas tarafından kullanıldığı iddiasını destekleyecek herhangi bir kanıt sunmadığını not ediyoruz” açıklamasıyla, Netanyahu’yu yalanladı. Associated Press Başkanı Pruitt, Gazze Şeridi’nde yeni bir yere yerleştiklerini açıklayarak, “Haber vermeye devam edeceğiz” dedi.
İsrail ordusunun çok sayıda yerli ve yabancı medya bürosunun bulunduğu binayı bombalamasından sonra BM Genel Sekreteri António Guterres, “derin endişesini” dile getirerek, sivil yerleşim alanlarına ve medya yapılarına yönelik keyfi saldırıların, İsrail ve onun arkasındaki Batı emperyalist bloku için bir anlam ifade etmeyen “uluslararası hukuku” ihlal ettiği uyarısında bulundu. İsrailli insan hakları örgütü B’Tselem, İsrail’in savaş suçu işlediğini belirterek, uluslararası toplumu harekete geçmeye çağırdı.
Gazze Şeridi’ne 20 dakika içerisinde 50’den fazla bomba
Kuzey ve doğusunda İsrail, güneyinde Mısır ve doğusunda Akdeniz’in bulunduğu, yaklaşık 41 kilometre uzunluğunda, 10 kilometre genişliğinde bir alana sahip olan Gazze Şeridi’nde 2 milyon kişi yaşıyor. Gazze, dünyada nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu yerler arasında sayılıyor.
Gazze’de BBC’ye konuşan iki çocuk annesi, Filistinli yardım çalışanı Najla Shawa, “Ölmeye hazırlanıyordum. Bu durumla barışmalıyım. Tanıdığımız insanlar, birlikte çalıştığımız insanlar, sıradan insanlar, meslek sahibi insanlar, gençler, yaşlılar öldürüldü” dedi. Bir başka Gazzeli, Mad Abed Rabbo da Fransız haber ajansı AFP’ye yaptığı açıklamada, “Hiç bu boyutlarda hava saldırısı olmamıştı” dedi ve saldırılar sırasında “dehşet ve korku” yaşadığını söyledi. Bu insanların böyle konuşmalarına yol açan ise siyonist rejimin bu küçücük yerleşim alanına daha şafak sökmeden, insanlar ve çocuklar uykularındayken bombalarla ölüm saçmasıdır. İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlediği hava saldırılarından birinde 20 dakika gibi kısa bir zaman zarfında 50’den fazla savaş uçağı kentin üzerine bombalar yağdırdı.
Saldırıdan sonra bir açıklama yapan İsrail Başbakanı Netanyahu, Gazze’ye yönelik saldırıların “sükuneti sağlamak için gerekli olduğu sürece tüm gücüyle devam” edeceğini söyledi. Siyonist rejimin seçimlerden yenilgiyle çıkmış, adı rüşvet ve yolsuzlukla birlikte anılan, mahkemeye çıkartılarak hesap vermesi beklenen sefil şefi, pervasızlıkla köpürttüğü milliyetçi-faşist dalgaya tutunarak iktidarda kalmaya, böylelikle aşağılık suçlarından yargılanmasının yolunu tıkamaya çalışıyor. Rüşvet ve yoksuzlukla adı anılan savaş suçlusu Natenyahu, Batı emperyalist blokunun Ortadoğu’nun petrol ve doğalgaz yataklarına olan hayati bağımlığını hesaba katarak başlattığı savaşta, Batı emperyalist blokunun tam desteğini aldı.
Çarpıtma, siyonist saldırganlığın amacını gizlemekle başlıyor
Bir insanın yaşamı için damarlarındaki kan ne anlam ifade ediyorsa, kapitalist tekeller için Ortadoğu’nun petrol ve gaz yatakları aynı şeyi ifade ediyor. Petrol ve doğalgaz yatakları uğruna bölgeyi bölüp parçalayarak savaş alanına çeviren emperyalistler, bu uğurda verdikleri istila ve yağmacı savaşların gerçek amacını gizlemek için bazen “insan hakları”, bazen “kadın ve çocuk hakları” ve bazen de “terörizme karşı savaş” ambalajlarını kullanıyorlar. Natenyahu’nun kendi iktidarını güvencelemek de dahil Batı emperyalist blokunun petrol ve doğalgaz ihtirasları uğruna başlattığı saldırganlığı emperyalist medya tarafından, “İsrail Hamas’ın terörist saldırılarına karşı kendisini savunuyor” şeklinde sunuldu. “Tarafsız” görüntüsü çizmek zorunluluğunu hissettikleri durumda bile haberleri “İsrail ile Hamas arasında saldırılar devam ederken…” girizgahıyla verdiler. Siyonist rejimin tek taraflı olarak başlattığı sömürge savaşını karşılıklı ve eşit güçlerin savaşıymış gibi yansıtarak, Siyonizm’in işgal ettiği toprakları genişletme stratejisine dayalı olarak sürdürdüğü istila savaşının gerçek amacının üzerini örtmeye çalıştılar. Uluslararası Kriz Grubu’ndan (ICC) Tarık Baconi’nin işaret ettiği “Ne zaman Gazze biraz fazla güçlense vurulmalı” şeklindeki İsrail stratejisinden de anlaşılacağı gibi, başlatılan savaşın asıl amacı mevcut statükoyu korumak ve her savaş sonrasında olduğu gibi İsrail’in işgal ettiği toprakları genişletilmektir.
Genel Sekreteri’nin “kaygılarını” yinelemekten öteye gidemeyen BM’nin Güvenlik Konseyi’ne hakim olan beş daimi üyenin çoğunluğunu elinde tutan Batılı emperyalistler blok halinde davranıyor, BM Genel Kurulu’nda siyonist rejim aleyhinde kararların alınmasını engelliyor veya bu tür karaları veto ederek Siyonizm’e koşulsuz ve sınırsız destek veriyorlar. Bu tutum hiç değişmeden sürüyor.
BM’de yer alan Erdoğan türünden sahte “Filistin dostları” ise genelde içi boş ve hiçbir anlam ve bağlayıcılığı olmayan, daha çok kendi iç kamuoylarına mesaj vermeyi amaçlayan açıklamalar yapıyorlar. Son kertede bu ikiyüzlü sahneden asıl olarak İsrail saldırganlığına “meşru müdafaa” zırhı sağlanarak çıkılıyor.
Batılı emperyalist blok zaten baştan itibaren bu minvalde hareket etti. ABD emperyalizmi adına Joe Biden “İsrail’e füze atan Hamas”ı kınayan açıklama yaptı. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Twitter’da “endişeli” olduğunu söyleyerek, “Hamas’ın İsrail’e yaptığı gelişigüzel saldırıları kınıyorum. Tüm taraflardaki siviller korunmalıdır. Şiddet artık sona ermelidir” dedi. Ardından Berlin ve Paris’ten de benzer açıklamalar geldi. Küresel emperyalist politikaların belirlenmesinde önemli bir etkiye sahip olmayan Avusturya’da Federal Başbakanlık binasına, Çekya’da ise Prag Kalesi’nden Avrupa Birliği bayrağı indirilerek yerine İsrail bayrağı asıldı. İş iyice şirazesinden çıkartılarak, kültürler arası savaşların körüklenmesine vardırıldı.
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in sözcüsü Steffen Seibert, Filistin’in “terör saldırılarını” kınayarak, İsrail’in “meşru müdafaa hakkı”nı vurguladı. Paris’teki Elysée Başkanlık Sarayı’ndan yapılan açıklamada Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Netanyahu’yu aradığı belirtilerek, “[Macron] Şiddetle kınadığı Hamas ve diğer terörist örgütlerden gelen saldırıların kurbanlarına taziyelerini iletti. İsrail’in kuruluşunun yıldönümünde Cumhurbaşkanı, İsrail’in güvenliğine ve meşru müdafaa hakkına sarsılmaz desteğini vurguladı” açıklaması yapıldı. Fransa İçişleri Bakanı Gérald Darmanin, 15 Mayıs Nakba günü dolayısıyla Paris’te yapılacak olan Filistin halkıyla dayanışma eylemlerini yasakladı.
Yahudi halkına karşı soykırım gibi tarihsel bir suçu omuzlarında taşıyan Alman emperyalizmi, bunun diyetini, mazlum Filistin halkının yurtsuzlaştırılması pahasına siyonist rejimin istila savaşına destek vererek ödemeye çalışıyor. Gazze’nin yakılıp yıkıldığı, Filistinlilerin acımasızca katledildiği günler boyunca kurbanla celladın yerini el çabukluğuyla değiştirip, “İsrail’i hedef alan roket terörünü” kınayıp durdu. Alman devleti bununla da yetinmedi. Almanya’da “anti-semitik” eylemlere müsamaha gösterilmeyeceğini, “demokratik hukuk” devletinin tüm gücüyle bunun karşısında durduğunu duyurdu ve Berlin’de 15 Mayıs Nakba yürüyüşlerini yasakladı.
Faşist parti AfD üyelerinin Nazi silahlı kuvvetlerini (Wehrmacht) yücelterek Berlin’deki Holokost Anıtı’na karşı ajitasyon yapmasına karşı sesiz kalanların, yine Neonazilerin AB ve Almanya parlamentolarında bulunmasından rahatsız olmayanların anti-semitizm söylemleri tam bir yüzsüzlük ve kepazeliktir. Bu sahtekarlar sürüsü Ukrayna’da 2014 yılında düzenlenen darbede suçüstü yakalandılar. O tarihte Dışişleri Bakanı olan şimdiki Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Kiev’deki Alman büyükelçiliğinde faşist Svoboda partisinin adı anti-semistizmle anılan lideri Oleh Tyahnybok ile görüşürken aklına hiç anti-semitizm gelmedi. İş İsrail’in savaş suçlarını ifşa etmeye ve istilacılığını lanetlenmeye gelince birden anti-semitizmi hatırlayıverdi.
Emperyalistler cephesi böyle de Türkiye’deki işbirlikçilerin aşağı kalır yanı olur mu? Filistin’in sahte ve ikiyüzlü “dostlar”ının başında Netanyahu’nun ikizi Erdoğan geliyor. Sarayın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Açık Katılımlı İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) İcra Komitesi Olağanüstü Toplantısı”nda “(Filistin’de) Birlik ve kararlılığımızı gösterme vakti. Ümmet bizden liderlik bekliyor. Türkiye gereken her adımı atmaya hazırdır” diye salvo atışları yaparken, gerçeklerin unutulduğunu sanıyor. AKP döneminde İsrail’le sıkılaştırılan ekonomik ve askeri ilişkiler bir yana, AKP şefinin yakasında hala siyonist lobilerin taktığı “Yahudi Cesaret Madalyası” var. Keza birçok kez kesin tarihler verip Gazze’de olacağını söyleyen Erdoğan’ın bugüne kadar neden bir kez Gazze’ye gitmediğinin, bu konudaki ABD talimatlarına nasıl kuzu kuzu boyun eğdiğinin kayıtlardan silindiğini varsayıyor.
Çözüm yolu zorlu fakat açıktır!
1948’de İsrail devletinin kurulmasının ardından yüzbinlerce Arap’ın siyonist milisler tarafından katliamlar eşliğinde sınır dışı edilmesinin, yani Nakba’nın (Arapça’da “felaket” anlamına geliyor) yıldönümü vesilesiyle, yasaklara rağmen dünyanın dört bir yanında Filistinlilerle dayanışma gösterileri yapıldı. Dayanışmanın en anlamlısı, İtalya’nın Livorno kentinde, İsrail’e silah ve patlayıcı taşıyan Asiatic Island isimli kargo gemisine yük yüklemeyi reddeden Liman işçilerinden geldi. Keza Gebze’de Filistin direnişiyle yapılan dayanışma eyleminde, İsrail’e üretim yapılan fabrikalarda çalışan işçilere çarkları durdurma çağrısı yapıldı. Sinbo ve SML’in direnişçi işçileri de yayınladıkları dayanışma mesajlarında sınıf kardeşlerine üretimi durdurma çağrısı yaptılar. Metal işçileri Birliği (MİB) işçilerle çektiği bir videoyu Facebook sayfasından paylaşarak benzer çağrıda bulundu.
Yahudi düşmanlığı üzerine kurulu dinci-gerici akımların, Filistin halkının sorunlarına dair işçilerin önerdiği çözümlere benzer hiçbir çözümleri yoktur. Her durumda bölge ve dünya gericiliğinin kanatları altına sığınarak emekçi halklar arasındaki ön yargıları körükleyenler, bölge halklarının anti-emperyalist temelde halkların eşit haklara sahip olacağı bir dünya vadetme programlarından yoksundurlar. Bölgemizde gerçek barış ve dostluğun yolu, Livorno liman işçileri gibi direnen işçilerin gösterdiği dayanışma ve mücadelenin büyütülmesinden ve zafere ulaştırılmasından geçiyor.