Savaşın bitirilmesi için Rusya ile Ukrayna arasında yapılan görüşmelerde bazı konularda ilerleme sağlandığı ilan edilmiş, taraflar olumlu açıklamalar yapmışlardı. Görüşmelerin devam etmesi ve Putin ile Zelenski’nin görüşmesi için koşulların hazırlanması konusunda taraflar mutabık kalmıştı. Sonuncusu İstanbul’da yapılan görüşmeden çıkan sonuçların ise Washington’da hoş karşılanmadığı yansımıştı. Zira hemen Ukrayna’ya silah yığınağı arttırılmış, yüz milyonlarca dolar ‘yardım’ vadedilmiş, Rusya’ya yakın ülkelere savaş mühimmatı yığınağına hız verilmişti. Savaşın bitmesini istemeyen ABD-NATO-AB cephesi tam bu esnada Buça’da Rus ordusu tarafından yapıldığı iddia edilen sivil katliamı gündeme getirdi ve Rusya karşıtı histerik kampanyayı doruğa çıkardı. Joe Biden, Vladimir Putin’e karşı Neonazilerle aynı dili kullanmaya başladı.
Batı cephesinde savaş histerisi dorukta
Rus ordusu Buça’dan 30 Mart’ta çekilmiş, kentin yöneticileri yaşamın normale döndüğünü açıklamış, sokakların boş olduğunu ve sadece yanmış tankların bulunduğunu açıklamışlardı. Ukrayna televizyonlarında da ilk günlerde katliamdan söz edilmemişti. İletişim teknolojisinin sağladığı imkanlar göz önüne alındığında ve doludizgin bir medya savaşı devam ederken bu kapsamda bir katliamın üç-dört gün gizli kalması mümkün değil. Ancak Rus ordusunun çekilmesinden üç gün sonra Buça’da sivil katliam ve toplu mezar olduğu haberi bir anda bütün Batı medyasını kapladı. Buça’da ne olduğu hakkında kimse kesin delil sunamıyor. Sivil bir katliam yapılmışsa bile, bunu kimin yaptığı henüz belli değil. Ukrayna Rus ordusu diyor, Rusya kesin bir dille sivil katliamını reddediyor. Bu arada Ukrayna ordusunda Neonazilerin etkisi dikkate alındığında, Rusya’dan yana olduğu var sayılan sivilleri onların katletmiş olma ihtimalini dile getirenler de var.
ABD-NATO-AB şefleri koro halinde Buça’da sivil katliamı yaptığı iddiasıyla Rusya’yı savaş suçu işlemekle suçladılar. ABD Başkanı Joe Biden, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i savaş suçlusu ilan etti ve yargılanması gerektiğini vaaz etti. Oysa Pentagon bile kesin bir delil olmadığını açıkladı. Buna rağmen Almanya, Fransa, İtalya gibi ülkeler başta olmak üzere AB devletleri Rus diplomatları sınır dışı etmeye başladılar.
Biden’ın Putin’i ‘savaş suçlusu’ ilan etmesi üzerine Rus yetkililer, savaş suçları incelenecekse eski Yugoslavya ve Irak’tan başlanabileceğini hatırlattılar. ABD-NATO-AB cephesinin savaş suçlarından söz etmesi riyakarlığın dik alasıdır. Zira onlar işgal ettikleri ülkelerde, askeri faşist darbeler tezgahlayarak, birçok ülkede ölüm mangaları kurarak sayısız savaş suçunun failleridir. Buça’dan söz etmelerinin nedeni sivillerin öldürülmesi değil, savaş histerisini daha da şiddetlendirmek ve Batı toplumları nezdinde hegemonya savaşını meşrulaştırma çabalarıyla bağlantılıdır.
Silah tekellerinin sesi medya işbaşında
Batı medyası Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı başlamadan önce pervasız bir şekilde savaş borazanlığı yapmıştı. Silah tekellerinin bülteni olduğunu kanıtlamak istercesine hükümetler üzerinde bile basınç uygulayarak, militarist politikaların baskın hale gelmesi için adeta çırpındı. Savaş başladıktan sonra ise histerik bir koro gibi, Rusya karşıtı ırkçılığı yaymaya ve savaşa körükle gitmeye başladı. Buça’da çekildiği söylenen görüntüleri gerekçe yaparak Rusya karşıtı histerik saldırıyı doruğa çıkardı. Bu sicili kanlı medya, güya sivillerin katledilmesine tepki gösteriyor ve kendini “ahlaki” bir tutum içindeymiş gibi pazarlamaya çalışıyor. Oysa körükledikleri savaşın en büyük kurbanları Ukraynalı sivillerdir. Bu medya, Rusya’yı çökertmek uğruna Ukrayna’yı cehenneme çevirmek isteyen savaş baronlarının suç ortağı olduğunu her gün döne döne kanıtlıyor.
Batılı sermaye medyasının sivillerin katledilmesini zerre kadar umursamadığına dair sayısız örnek mevcuttur. Afganistan’da, Irak’ta, eski Yugoslavya’da, Libya’da, Suriye’de, Yemen’de, Ruanda’da, Somali’de ve daha birçok ülkede milyonlarca sivil öldürüldüğünde istifini bozmadı. Bu aynı medya, siyonist İsrail rejiminin Filistinli çocukları katletmesini, eleştirmek bir yana her zaman desteklemiştir. Bunlara bakılırsa çocukları katleden, halkın üzerine salkım bombaları yağdıran İsrail rejimi “Filistinlilerin kurbanı”dır. Bu aynı medya Neonazilerin Ukrayna’da işledikleri savaş suçlarının ve sınırsız vahşetlerin de üstünü örtmeye çalışıyor. Aynı anda bir yerden düğmeye basılmış gibi gece gündüz “Buça katliamı”ndan söz ederek, Rus karşıtı histeriyi doruğa çıkarması tiksinti verici olsa da, şaşırtıcı sayılmaz. Zira emperyalist saldırganlık ve savaşın aktif tarafı olan bir medyadır söz konusu olan.
İngiltere Rusya’nın toplantı talebini reddetti
İngiliz rejimi saldırganlıkta bazen ABD’yi bile geride bırakıyor. Her zaman ABD’nin “kudurgan finosu” rolüyle öne çıkıyor. Rusya’ya karşı tutumu da aynı politikanın devamıdır. Bugünlerde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) dönem başkanlığını yapan İngiltere, Buça’da katliam yaptığı gerekçesiyle Rusya’ya en azgınca saldıran devlettir. Buna karşın, Buça’da olup bitenlerin açığa çıkartılması için Rusya’nın BMGK’daki temsilcisinin iki defa gündeme getirdiği toplantı talebini reddetti. Oysa usulen bir BMGK üyesi toplantı talep ettiğinde dönem başkanlığı yapan ülke bunu kabul eder.
İngiltere’nin BMGK’da Buça gündemli toplantıyı engellemesi dikkat çekicidir. Zira çökertmek istedikleri Rusya bu katliamı yapmışsa, öncelikle İngiltere’nin konuyu konsey gündemine getirmesi beklenirdi. Oysa tam tersi bir tutum içindedir. Bu tutum İngiliz istihbaratının Suriye’de kullandığı “Beyaz Bereliler” adıyla anılan cihatçı teröristlere hazırlattığı mizansenlerin hatırlanmasına neden oldu. İngiliz istihbaratının aparatı olan “Beyaz Bereliler” Esad yönetiminin sivil halka karşı kimyasal silah kullandığını ‘kanıtlayan’ videolar yayınlayarak, Suriye’ye saldırması için ABD’ye çağrı yapılmasına zemin hazırlamışlardı. Ancak videoların mizansen olduğu ve Beyaz Bereliler ile cihatçı teröristler tarafından çekildiği ortaya çıkmıştı.
Bir süre önce Beyaz Bereliler’i yöneten İngiliz istihbarat elamanının Ukrayna’da olduğuna dair iddialar oraya atılmıştı. Buça’da çekildiği söylenen görüntülerin de İngiliz istihbaratının katkılarıyla hazırlanmış bir mizansen olabileceği konusunda şüpheler dile getiriliyor. Bu şüpheleri dile getirenler, öldürüldüğü söylenen kişilerin yolun sağına ve soluna belli aralıklarla serpiştirilmiş gibi durduğu, hiçbirinin etrafında kan görülmediği, sanki yeni öldürülmüş gibi katılaşmadan durduğu vb. ayrıntılara dikkat çekiyorlar.
Rusya’dan karşı iddia
Rus ordusunun sivilleri öldürdüğü iddialarını kesin bir dille reddeden Putin yönetimi, Neonazilerin sivil katliamı yapmış olabileceğini iddia ediyor. Buça kentinde Rusya’dan yana olduğunu göstermek için bazı sivillerin kollarına beyaz bant bağladığını belirten Rus kaynaklar, yerde yatanlar arasında kollarında beyaz bağ olan kişiler olduğunu ve bunların Neonaziler tarafından öldürülmüş olabileceğini iddia ediyorlar. Bu kanıtlanabilmiş bir iddia değil. Ancak 2014’ten Rusya saldırısı başlayana kadar Donbass’ta 14 bin kişi katleden, sendika binasını içindeki insanlarla birlikte yakan Neonazilerin böyle bir katliam yapmalarının önünde hiçbir engel bulunmuyor. Esir alınan Rus askerlerine uyguladıkları vahşeti gösteren videoları kendileri yayınlamışlardı.
Belirtmek gerekiyor ki, hegemonya savaşlarının kurbanları her zaman halklar olmuştur. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla başlayan savaş için de aynı şey geçerlidir. Buna rağmen ABD’nin Vietnam, eski Yugoslavya, Afganistan, Irak, Libya, Suriye ve daha pek çok ülkeyi hedef alan saldırılarıyla kıyaslandığında, Rusya’nın çok sivil kayıp olmasını istemediği görülüyor. Elbette bu Ukrayna’ya saldırıyı meşru kılmıyor. Savaşa girişen orduların savaş suçu işlemeleri mümkündür ve bu Rus ordusu için de geçerlidir. Ancak savaş suçları söz konusu olduğunda dünyada Batılı emperyalistlerin suç dosyalarının haddi hesabı yoktur. Gerçekten savaş suçluları yargılanabilseydi, sanık sandalyesine oturmak için Putin’in çok sıra beklemesi gerekirdi.