ABD’nin Irak işgalinin 20’nci yıldönümünden geçiyoruz. 1997’de Afganistan’la başlatılan ve bugüne kadar Büyük Ortadoğu coğrafyasında aralıksız sürdürülen emperyalist saldırıların bir ara-halkasıydı.
Irak işgali Türkiye’yi de yakından ilgilendirdi. Uzantıları bugün de geçerlidir.
Sonraki yıllarda bu konuda yazdığım iki yazıdan aktarmalar aşağıda yer alıyor1.
Felluce’de direnme ve kıyım
Irak işgalinin onuncu yılı 19 Mart 2013’ü izleyen günlerde hatırlandı. Hatırlayanlardan Iraklı Dr. Jamail anlatıyor:
“Tarih 8 Nisan 2004. Amerikan güçlerinin kuşattığı Felluce’de bir klinikteyim. İnsanlar dehşet içinde Amerikalı keskin nişancıların vurduğu akrabalarını getiriyorlar. Kanlar içinde hareketsiz bir çocuk, gırtlağından vurulmuş, hırıltılar çıkaran bir genç kız, sürekli kusan on yaşındaki çelimsiz erkek kardeşi... Ölüyorlar. Kuşatmanın nedeni ‘teröre karşı savaş’; ama klinikteki Iraklılara göre sadece Amerikalılar terör yapmaktadır.”
Bu Iraklı, Bağdat’ın düşmesinden bir yıl sonra Felluce’nin kuşatılmasından söz ediyor. Sünni direnişin merkezi olan bu kent on iki ay boyunca Felluce’lilerin denetiminde kalmıştır. Jamail’in tanıklık ettiği Nisan kuşatması sırasında kent halkından ölümlerin toplamı, yerel hastane kayıtlarına göre 731’dir.
Felluce direnmeyi sürdürür. Sonunda Amerikalılar kenti işgal kararı alırlar. İkinci Felluce savaşı, Kasım 2004’te uçak saldırıları ve yoğun topçu ateşiyle başlar. İki ay sonra kent düştüğünde camilerin yarısı, on bin konut tamamen yıkılmıştır. Kalan konutların üçte ikisi hasarlıdır. Amerikalıların ve İngilizlerin kayıpları 25 ölü, 250 yaralıdır. Kızılhaç kayıtlarına göre 800 sivil, 2000 civarında “direnişçi” öldürülmüştür. Saddam’ın Halepçe Kürtlerine karşı kullandığı gazın bir benzeri olan “beyaz fosfor” Amerikalılar tarafından da Felluce’de kullanılmıştır ve sivil ölümlerinin bir bölümü bu etkene bağlanmaktadır.
Bir silah daha var. 4 Nisan 2004 tarihli New York Daily News gazetesi, Irak’taki ABD kara ve hava kuvvetlerinin 2003’te (yani Felluce savaşından önce) 127 ton “hafifletilmiş uranyum mermisi” kullanmış olduklarını yazıyordu. Felluce saldırılarında da, güçlü delici etkisi olan bu silahı kullandıkları anlaşılıyor. “Kullananların” (yani Amerikan askerlerinin) radyasyon bulaşmasına bağlı sağlık sorunlarıyla karşılaştıkları açıklanıyor. Peki, ya hafifletilmiş uranyuma hedef olanlar? Etkisinin havaya karışma halinde hafif; vücuda temas halinde ise (Iraklı “hedeflerde” olduğu gibi) ağır olduğu söyleniyor.
Bir de Robert Fisk’in dokuz yıl sonrasının Felluce’sindeki gözlemlerini (The Independent, 26 Nisan 2012) aktarayım: Felluce Genel Hastanesi’nin başhekimi, son yıllarda “hilkat garibeleri” olarak ölü doğan bebeklerin görüntülerini gösteriyor. Fisk gördüklerini betimlemeye çalışıyor: “Fotoğrafların sonu yok. Tek bacağı ve bedeninden dört defa daha büyük kafası olan bir bebeği nasıl betimleyebilirsiniz? Felluce’de çocuk ölüm oranı binde 80’dir; bu oran Mısır’da binde 19, Kuveyt’te binde 10’dur.”
Felluce’de artan kalıtımsal bozuklukları incelemiş olan Londra’dan bir doktor (Cypros Nikolaides), “Amerikalıların bu bozukluklara neden olan silahlar kullanmış olduklarına eminim” diye suçluyor; ama belirleyici araştırmaların kösteklenmesinden yakınıyor…
Bir hatırlatma ile bitireyim. Bugün Irak’ta, Suriye’de Sünnilerin liderliğine soyunan Tayyip Erdoğan, 2003-2004’te Felluce’deki Sünni direniş kan dökülerek, kıyımla ezilirken de başbakandı. Sessiz kaldı. Bir yıl önce de Türkiye’yi Irak işgaline katmak istemiş; tutturamamıştı. İstediği gerçekleşseydi, belki de Felluce kıyımının suçlularına TSK birlikleri de katılacaktı…
İşgalin 2003-2006 bilançosu: 654.965 ölü…
Bu bilgiyle daha önce karşılaştınız mı; bilmiyorum: Mart 2003 ile Temmuz 2006 arasında işgal nedeniyle ölen Iraklıların sayısı 654.965 (altıyüzellidört bin dokuzyüzaltmışbeş) olarak belirlenmiş...
“İşgal nedeniyle ölüm” nedir? Bu başlık altında, “şiddet sonucu ölümler” ile “işgalin yol açtığı diğer etkenlere bağlı ölümler” ayrımı yapılıyor. 53.938 ölüme yol açtığı tahmin edilen “diğer etkenler”, doğrudan doğruya işgale bağlanabilecek olan, sağlık hizmetlerinin gerilemesi, hekimlerin ülkeyi terk etmesi, altyapıda bozulma, kirli su tüketimi gibi işgal etkenlerine bağlı.
Üç yıl içinde şiddet sonucu ölenler 601.027 kişi olarak tahmin edilmiş. Doğrudan doğruya işgal güçlerince öldürülen (örneğin Amerikalıların, İngilizlerin bombaları, ev baskınları, yoldan geçen araçlara, yayalara, direnişçilere açtıkları ateş sonunda telef olan) Iraklıların 186.318’e ulaştığı ileri sürülüyor. Geriye kalan 414.708 ölüm, direnişçilerin, milis güçlerinin eylemleri sonunda ve (örneğin kaybolduktan bir süre sonra cesetleri bulunan üniversite öğretim üyeleri gibi) “belirsiz nedenlerle” öldürülen Iraklıları kapsıyor.
Bu rakamları İngilizlerin ünlü Tıp dergisi The Lancet’ın 11 Ekim 2006 tarihli internet sayısında yayımlanan “Mortality after the 2003 invasion of Iraq” başlıklı araştırmadan aldım. ABD’den Johns Hopkins ve Bağdat’taki Al Mustansiriya üniversitelerinden dört araştırmacı tarafından yapılmış.
Makaledeki açıklamaya göre tüm Irak’ı temsil eden bir örnekleme planı yapıldı. 12801 kişiyi içeren 1849 hane rastlantısal yöntemle kapsandı. İşgalden önceki bir yıl boyunca ve işgali izleyen süre içinde her hane içinde gerçekleşen ölüm sayıları belirlendi. Ölüm nedenleri soruldu. Ölümlerin yüzde 92’sine ait ölüm belgelerinin var olduğu belirlendi.
Anket verileri incelendiğinde işgal öncesinde yıllık ölüm oranının binde 5,5 olduğu; işgal sonrasında aynı oranın binde 13,3’e çıktığı belirlendi. Aradaki fark işgalden kaynaklanan ek ölümler olarak nitelendirildi ve hanelerden derlenen bilgi ve yanıtlara göre yukarıda belirttiğim farklı etkenlere bağlandı. Bulgular 27 milyonu aşkın tüm Irak nüfusunu kapsayacak biçimde genelleştirildi ve yukarıdaki ölü sayılarına ulaşıldı.
Bu rakamlar, yaklaşık üç dakikada bir Iraklının Amerikan işgali nedeniyle öldüğünü gösteriyor.
Ölü sayısı 2007’de artıyor: 1.033.239
İngiltere’den Opinion Research Business (ORB) adına Irak’ta yapılan bir araştırmanın sonuçları da yayımlandı. Daha kalabalık (1849 yerine 2414 hanelik) bir örneklemeye giren hane reislerine aşağıdaki soru yönetiliyor: “2003 Martı ile 2007 Ağustosu arasında sizinle aynı çatı altında yaşayan insanlardan şiddet sonucunda ölen oldu mu? Öldüyse kaç kişi? Doğal nedenlerle ölümleri dikkate almayınız.”
Lancet anketinden sonrasını da kapsayan soruları yanıtlayan ailelerin yüzde 20’sinde “şiddet nedenli ölümler” gerçekleşmiş. Bu grup içinde “ortalama ölüm sayısı” 1,26’dır. Irak’taki toplam hane sayısının yüzde 20’si belirlendikten sonra bu sayı 1,26 ile çarpıldığında toplam “şiddet yollu ölüm” 1.033.239 (bir milyon otuzüç bin ikiyüzotuzdokuz) olarak tahmin ediliyor.
Hem Lancet hem de on üç ay sonrasını kapsayan ORB araştırması geçerli kabul ediliirse, bu ek süre içinde dört yüz küsur bin Iraklının daha şiddet sonucu öldüğü ortaya çıkmaktadır.
***
Günümüze dönelim. 20 yıl öncesinin Irak işgali, açıkça “rejim değiştirmeyi” hedefleyen emperyalist saldırıların ilk türlerinden biridir. “Saddam’ın kitle imha silahları…” iddiasıyla başlayan gerekçelerin hepsi düzmeceydi. Batı’da etkili direnme ile karşılaştı. Avrupa’da savaş karşıtı mitingler etkili oldu; Almanya ve Fransa hükümetleri ABD’yi desteklemedi.
Türkiye’nin saldırıya fiilen katılımını öngören 1 Mart tezkeresi görüşülürken emek örgütleri on binlerce yurtseveri Meclis kapılarına getirdi. Protesto sloganları içeriye ulaştı. Tezkere oylamasını etkilediği kesindir.
Bugünlerde Rusya’ya dönük bir rejim değiştirme operasyonu Ukrayna’da sürdürülmektedir. ABD, savaşı pervasızca tırmandırarak dünyayı (ve tabii Türkiye’yi) nükleer bir felaketin eşiğine taşımaktadır. Batı’da savaş-karşıtı cephe dağınıktır.
Ülkemizde de 1 Mart tezkeresine direnen yurtseverlerin onurlu katkısını hatırlamak, canlandırmak zamanıdır.
· 1.Emperyalizm ve Arap Dünyası konulu yazılarım Türkiye’nin Faşizmleri e AKP (Ankara, 2021 İmge) başlıklı derlemede (ss.281-307) yer alıyor.
soL / 24.03.23