“Emperyalist tekeller arasında dünya ölçüsünde süren kıyasıya rekabet, büyük emperyalist devletler arasında pazarlar, hammadde kaynakları, kârlı yatırım alanları ve genel olarak nüfuz alanları uğruna şiddetli mücadele biçimini aldı. Eşitsiz gelişmenin şiddetlendirdiği bu mücadele, görülmemiş boyutlara varan militarizmin ve dünya egemenliği uğruna verilen emperyalist savaşların kaynağı haline geldi.” (TKİP Parti Programı, s. 21)
Üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bunların kâr amacıyla işletilmesine dayanan bir serbest piyasa sistemi olan kapitalizmin ortaya çıkışı 16. yüzyıla kadar uzanır. 17. ve 18. yüzyıllar kapitalizmin kurumsallaştığı 19. ve 20. yüzyıllar ise kapitalizmin yarattığı “mezar kazıyıcısı” ücretli emekle çelişkilerin çatışmalara dönüştüğü yüzyıllardır.
Kapitalizmin emperyalist aşamaya geçmesiyle birlikte meta dolaşımına sermaye dolaşımı eşlik eder.
Sistemin evrimi kiriz ve savaş, savaş ve krizler tarihidir. Savaş ve yıkımlar kapitalizmin tarihsel gelişimine eşlik edegelmiştir. I. ve II. emperyalist paylaşım savaşları doruk olsa da “ara evreler”de savaşsız geçmemiştir. Tarihsel deneyimler bize bu “ara evreler”in bir sonraki büyük savaşa hazırlıkların yapıldığı süreçler olduğunu kanıtlamıştır. Yine tarihsel deneyimler ışığında biliyoruz ki emperyalist sistem, büyük krizleri militarist harcamaları artırarak ve nihayetinde savaş-yıkım ve “yeniden inşa” yolu ile aşabilme(!) çabasında olduğunu göstermiştir.
24 Şubat 2022’de Ukrayna üzerinden patlak veren ve birinci yılını geride bırakan emperyalist savaş bu çerçevede ele alındığında, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana geçen sürenin büyük bir küresel savaşa hazırlık evresi olduğu görülecektir.
Ukrayna savaşı, NATO’nun on yıllardır Rusya sınırlarına kadar genişlemesiyle fiili olarak yaratıldı.
2014 yılında ABD ve NATO Ukrayna’da var olan otoriteyi devirmek için Ukrayna’daki “batı yanlısı” diye lanse ettikleri neo-Nazilerle birlikte bir darbe yaptılar. Bunu ülkenin doğusunda Rus nüfusu hedef alan ve sekiz yıl süren bir iç savaş izledi. Bu yıllar, Ukrayna’nın tepeden tırnağa modern silahlarla donatıldığı adeta NATO’nun fiili bir üyesi haline getirildiği yıllar oldu.
Savaş örgütü NATO’nun Rusya’yı çevreleyen genişlemesi, ABD ve Batılı emperyalistlerin küresel ekonomik ve jeopolitik çıkarlarının tetiklediği bu savaş, bir III. Dünya Savaşı dinamiklerini ne yazık ki fazlasıyla barındırmakta ve her geçen gün biraz daha buraya doğru evrilmektedir.
Her savaşta taraflar “meşru müdafaada” bulunduklarını iddia ederler. “İlk kurşunu” kim sıktıysa savaşın onun başlattığı varsayılır ve buna, karşı tarafı “şeytanlaştırma” propagandası eşlik eder. Savaşın vahşi yansıması olarak verilen can kayıpları ve yıkımlar, savaşın “derin” nedenlerinin ve itici faktörlerinin ortaya çıkmasını kolaylaştırdığı gibi, geniş kitleler nezdinde deşifre olmasına yol açar.
Ukrayna savaşında da olan tam da budur.
İkinci yılına giren Ukrayna savaşı, ABD, NATO ve Batılı emperyalistler tarafından Rusya’ya karşı açık bir savaşa dönüşmüş bulunuyor.
Savaş ne Ukrayna topraklarının ne bir yalandan ibaret olan “Batı değerlerinin” ne de Ukrayna’da var olmayan “demokrasinin” ‘savunulmasıyla’ ilgilidir.
Bu savaş, Moskova’nın yenilgisini hedeflemekle birlikte Rusya’nın uçsuz-bucaksız zenginlik kaynaklarına el koymayı amaçlamaktadır. Olası böyle bir “başarı” Çin’in defterini dürmeye giden yolu da düzleyecektir.
Bu amaçlar doğrultusunda ABD ve NATO tüm “kırmızı çizgileri” ihlal ediyorlar.
Geçtiğimiz günlerde Kiev ve Varşova’yı ziyaret eden Joe Biden, “savaşın hedefi Rusya’nın stratejik yenilgisi” olduğunu ilan etti. ABD ve NATO, taraflar için “geri çekilmenin” mümkün olamayacağı fiili bir durum yaratmanın hesabındalar. Bundan da önemli ölçüde başarı elde etmiş görünüyorlar. Rusya’nın geri çekilmek gibi bir şansı bulunmuyor. NATO’da ha keza o eşiğe gelmiş bulunuyor. ABD ve Batılı emperyalistlerin geri çekilmesi prestij sarsılması, güvenilirliğinin onarılamaz şekilde yara almasına neden olabilir. Bu da NATO’nun dağılmasına yol açabilir. Bu savaşta “zafer”, her iki taraf için bir varoluş sorunu haline gelmiş bulunuyor.
Emperyalistlerin kuklası Nazi artığı Zelenski yönetiminin onay verdiği, NATO’nun “harcanabilir” olarak gördüğü Ukrayna halkı ise tam bir trajedi yaşıyor.
Ukrayna halklarına “kazandık, kazanacağız” yalanları eşliğinde ağır bedeller ödetiliyor.
NATO’nun savaş medyası “büyük Rus kayıplarıyla” övünürken, Ukrayna’nın korkunç boyutlara varan kayıpları gizleniyor.
Bu savaşta şimdiye kadar 200 bin civarında Ukraynalı askerin öldüğü çeşitli raporlara yansımış bulunuyor. Her iki tarafta da genç kuşaklar bu savaşa kurban ediliyor.
Her gün “daha çok silah, daha çok para” için yapılan çağrılar, Ukrayna’nın daha çok yıkımına, daha çok can kaybına neden oluyor.
Emperyalist merkezler Ukrayna’ya tanklar ve uçaklar sevk ederek bir “çözüm” elde edemeyeceklerini bildikleri için NATO birliklerinin konuşlandırılmasını bile seçenekler arasında görebiliyorlar.
Biden’ın Kiev ziyareti, bir taraftan NATO içindeki “çatlak sesleri” kısmak olsa da esas olarak ‘ahaliyi’ “bir sonraki adım” olarak öngörülen NATO güçlerinin sahada konuşlandırılmasına alıştırmaktır.
Biden, Varşova’da yaptığı konuşmada, “bu çatışmada söz konusu olan, tüm dünyadaki demokrasilerin özgürlüğüdür” diyerek, bilumum ahaliye savaşa katılma çağrısı yapmaktadır.
Bu savaşın küreselleşmesine, bir III. Dünya Savaşı’na evrilmesine yapılan çağrıdır.
ABD’nin ‘savaş basını’ ününü çoktan hak etmiş olan gazetelerinden Wall Street Journal, “ABD’nin Ukrayna’daki seçimi” başlıklı yazısında “Barışa giden en hızlı yol, Putin’i yenmektir” diyerek, savaş kışkırtıcılığı yapmaktadır. Savaş tarihsel bağlamından kopartılarak, “Putin’in çılgınlığı” ile tarif edilerek, geniş kitlelerin bilinci karartılıyor.
Ukrayna savaşı öncesi emperyalistlerin Irak, Afganistan, Libya, Suriye ve daha birçok yerde neden oldukları savaşlar, işlenen suçlar bu savaşın gölgesinde perdelenmek isteniyor.
Oysa NATO ve Rusya arasında Ukrayna üzerinden yaşanan savaş, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ABD tarafından başlatılan ve bitmek bilmeyen bir dizi savaş ve iç savaşın devamı olmakla birlikte, taşıdığı tehlikeli dinamiklerle bir III. Dünya Savaşı’na evirilme potansiyeline de sahip ve en korkunç olanıdır.
Her ne kadar “savaşı başlatan”, “ilk kurşunu” sıkan taraf Rusya olsa da ABD liderliğindeki emperyalist Batı bloku ve savaş aygıtı NATO da bu savaştan en az Rusya kadar hatta daha fazlasıyla suçludurlar.
Rusya, savaşın öngünlerinde Putin’in açıklamalarıyla netleştirdiği gibi, Çarlık Rusya’sının mirasçısı emperyalist bir devlettir.
Putin Rusya’sının iç ve dış politikasının ekseninde bu maya, bu kimlik hakimdir.
Bu çerçevede ele alındığında Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı emperyalist müdahaledir. Bu böyle olmakla birlikte, halen Ukrayna’da sürmekte olan savaşın tek sorumlusu hiç de yalnızca Rusya değildir.
Her iki tarafında uğruna savaştıkları çıkarlar ne Rusya emekçi kitlelerinin ne de Batı’nın emekçi kitlelerinin değil, kapitalist egemen sınıflarının çıkarlarıdır. Bu gerçek her geçen gün geniş emekçi kitleler tarafından daha da anlaşılır hale gelmektedir. Savaşın birinci yıldönümünde Washington başta olmak üzere ABD’nin birçok eyaletinde her türlü manipülasyona rağmen, yüzbinler savaşa karşı sokaklardaydı. Berlin’de en az 50 bin olmak üzere, Almanya’da birçok kentte emekçiler “Savaşa hayır, barış hemen şimdi!” sloganlarıyla sokaklardaydı. Arjantin İspanya, Gana, İngiltere, Kanada, Avustralya, yani dört kıtada emekçiler savaşın birinci yılında emperyalist savaşa dur demek için “Savaşa hayır, barış hemen şimdi!” için ayaktaydılar.
Savaşı durdurabilecek yegâne güçte budur ve büyütülmelidir.