Koronavirüs nedeniyle her gün onlarca insanın hayatını kaybetmesine rağmen, iktidar hâlâ sorunu çözecek önlemler almaktan kaçınıyor. Ülke genelinde karantina ilan edip, testleri yaygınlaştıracaklarına ‘tedbir’ adı altında baskı ve denetimi arttırıyorlar. Bir yandan şehirlerarası ulaşımı izne tabi tutarak virüsün yayılmasını engelleyeceklerini iddia ediyorlar ama aynı anda “üretimin kesintisiz sürmesi ve ihracatın desteklenmesi”nden bahsediyorlar. Diğer ülkelerin üretim yapmamasını fırsat olarak görüyorlar. Cafelerden restoranlara, camilerden okullara her yer kapalıyken fabrikalarda yüzlerce, binlerce işçi yan yana çalıştırılıyor.
Fabrika servislerine denetim yok!
Şehirlerarası geçişlerde hızlı tren seferlerini kaldırıp, otobüs ve uçakları izne tabi tutan İçişleri Bakanlığı, toplu taşıma araçlarına %50 kısıtlaması getirdi. Ancak işçi servisleri bu kısıtlamadan muaf tutuluyor. Özellikle de İstanbul'dan Gebze'ye ve Çerkezköy'e her gün yüzlerce işçi servisi geçiş yapıyor. Yalnızca Kocaeli ve Tekirdağ'a gidenler değil, İstanbul'un semtleri arasında dolaşan servisler de denetimden muaf tutuluyor. Servislerin tam kapasite ile işçi taşıdığını fabrikalardan yansıyanlardan biliyoruz. Yalnızca yansıyanlardan değil, doğrudan bir polisin söylemi de bunu teyit ediyor. Bir metal işçisinin tanıdığı bir polise kendi servislerinin dolu olduğunu söylemesi üzerine polis, “fabrika servislerine karışmıyoruz” yanıtını veriyor. Fabrika yönetimleri ise bireysel geçişler için dilekçelerini erkenden hazırlayarak kaymakamlıklara iletmiş bulunuyor. “Şu işçiler, şu tarihlerde şuradan geçiş yapacak” içerikli belgelerle denetimsiz geçiş yapılıyor.
Sosyal izolasyon mu?
Bakanlık, “Koronavirüs (Covid-19) virüsünün en temel özelliği, fiziksel temas, hava yolu vb. yollarla çok hızlı bulaşması ve enfekte insan sayısının çok hızlı artmasıdır” diyor. Salgının yayılmasını engellemenin en etkili yolunun ise “sosyal hareketliliği ve insanlar arası teması azaltarak sosyal izolasyonu sağlamak” olduğu belirtiliyor.
Virüsün yayılmasını engellemek gibi bir dertleri olsaydı toplumun sağlığını koruyacak adımlar atardı. Zorunlu ihtiyaçlar hariç tüm ürünlerin üretimine ara verir, sağlık uygulamalarını tüm topluma ücretsiz ve erişilebilir kılardı. Oysa durum tersidir; bugün fabrikaların büyük bir kısmı “önlem” dahi almadan çalışıyor. Bir de utanmadan, “temas etme, mesafeni koru, kendini izole et” diyorlar. Hastanelerde de test yapmayıp, kendinizi izole edin diyorlar.
Virüs tedbiri değil, baskı ve denetim
E-Devlet üzerinden gerçekleştirilebilen E-Başvuru soruları, virüs tedbiri değil, denetimi arttırmanın aracı haline getiriliyor. Bulunduğumuz adresten gideceğimiz adrese, gideceğimiz yerde ikâmet edenlerin bilgilerinden yanımızdakilerin bilgisine kadar, virüs tedbiriyle hiç alakası olmayan sorular da yer alıyor.
Ayrıca koronavirüs paylaşımları nedeniyle onlarca kişinin gözaltına alınması da denetim hakkında fikir veriyor. Hal böyleyken sermaye devletinden toplum sağlını düşünmesini beklemek de abes olacaktır. Onlar toplum sağlığını korumanın değil, toplumu baskı altında tutmanın yollarını arıyor.
Ölümcül olan virüsten çok kapitalizmdir! Attıkları adımlar, bu gerçeğin üstünü örtmeyi hedefliyor. Bugün bu toplumun öncü devrimci güçlerine düşen görev; gerçek virüsün kapitalizm olduğunu haykırmak ve işçi-emekçiler başta olmak üzere toplumun geniş kesimlerini kapitalizme karşı mücadeleye katmaktır.
Bataklıkta sinek avlamak değil, bataklığı kurutmaktır aslolan.
R. Devrim