Narin, kalabalıklar içinde yalnız ve yorgun bir çocuktu. Öldürüleceği gün arkadaşına çok yorgun olduğunu söylemişti. Narin’in celladı ailesi olmuştu. Peki bu aile, Narin’in ölümüne dair deliller kaybolana kadar cesedin bulunmasını engelleme gücünü nereden ve kimlerden almıştı? Varlıklı olan “Güran ailesinin aklanması düzeni”, devletlilerin desteği olmadan kurulabilir miydi? 19’uncu günde Narin’e ulaşılması tesadüf müydü? Tüm bu sorular hala devletliler tarafından yanıtlanmış değil.
Narin’in katledilmesi ve ortalığa saçılan gerçekler
Narin bir çocuk! Gerçekler hem acı hem de inatçı! İnanılmaz teknolojiye sahip olmakla övünen devletliler, bir köyde Narin’in cansız bedenine ancak 19 gün sonra ulaştılar. Diyarbakır Bağlar ilçesine bağlı Tavşantepe köyünde kaybolan Narin’in cansız bedeni dere kenarında bulundu.
Suçluların devletlilere güvenmesinin boşuna olmadığı kısa sürede anlaşıldı. AKP Milletvekili Salim Ensarioğlu’nun yaptığı açıklamalar, Güran ailesinin korunduğunun itirafıydı. Salim Ensarioğlu, Güran ailesinin dostu olduğunu açıkladı. Güran ailesine duyduğu güveni beyan etti ve ailenin yıpratılmaması gerektiğini ifade etti. Böylece soruşturmayı yürüten kolluğa ve yargıya AKP adına ayar vermiş oldu. Katillerin de Güran ailesinin kendine duyduğu özgüvenin de arkasında AKP iktidarı var. Sergilenen pervasızlık da buradan kaynaklanıyor.
Narin'in katledilmesine dair tepkiler artınca, AKP-MHP iktidarının sözcüleri Narin'i bulacaklarını söylemek zorunda kaldırlar. Narinlerin ölmemesi için her önlemi alacaklarını vaat etmeye başladılar. Oysa vahşi cinayetin üstünü örten aileyi koruyanlar da kendileriydi. Bu açıklamaları yapan AKP'liler, yıllarca çocuk istismarı, çocuk cinayetleri, çocuk kayıplar konusunda kıllarını kıpırdatmayanlardı. Devasa bir artış gösteren çocuklara, kadınlara yönelik şiddet konusunda etkili bir çalışma yürütmekten her daim özenle kaçınanlardı. Bundan da beteri, yakalanan katil ve tecavüzcüleri koruyan da onlardı.
AKP-MHP iktidarının sözcüleri yıllardır çocuklara yönelik kirli ve kanlı saldırıları ve cinayetleri mazur gösteren açıklamalar yaptılar, hala da yapıyorlar. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olduğu dönemde Sema Ramazanoğlu gerici bir vakıfta yaşanan çocuk istismarıyla ilgili “Bir kere rastlanmış olması, hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz” diyebildi. Bir dönem Adalet Bakanlığı yapan ve şimdi meclis başkanı olan Bekir Bozdağ ise cinsel istismara uğrayanla istismarcının evlenmesi durumunda cezayı ortadan kaldıran yasayla ilgili skandal açıklamalar yapmıştı. Bozdağ, "çocuğun rızası" diyerek istismarı ve istismarcıları mazur göstermeye çalışmıştı. Narin’in vahşice katledilmesinden sonra da devletliler benzer açıklamalar yaptılar.
Sermaye devleti Narin cinayetine dair verileri işçi ve emekçilerden gizliyor. Ortalığa saçılan pisliğin üstünü “aile kutsaldır” türünden zırvalarla örtmeye çalışıyor. Tıpkı geçmişte olduğu gibi Narin'in gerçek katilleri de toplumsal bir basınç oluşmazsa asla ortaya çıkarılmayacak. Gerçek faillerin elleri cezasızlık politikasıyla soğutulmayacak. Katiller ile çocukların yaşamını değersizleştiren kokuşmuş rejimin ortaklığı devam edecek.
Narin’in çuval içine sıkıştırılmış cansız bedeni, gözaltına alınanlardan birinin suçunu itiraf etmesi üzerine bulundu. İtirafçı, Narin’in muhtar olan amcası Salim Güran'ın cesedin yok edilmesi için kendisine 200 bin TL teklif ettiğini belirtti. Narin’in cenazesini alıp, dereye bırakmasının asıl nedeninin ise Güran ailesinden duyduğu korku olduğunu söyledi.
Köyün tümü Güran ailesinden korkuyordu. Ailenin nüfuzlu oluşu ve siyasi iktidarın desteğine mazhar olması, köylülerin konuşmaktan korkmasının temel nedeniydi. Sessizliğe isyan eden bir kadının “gidin hadi yalan konuşun” demesi ve ardından saldırıya uğraması, susturulmak için kuşatılmış köylüler gerçeğinin göstergesiydi. Nitekim tepkiye verilen karşılık yumruklu saldırı oldu. Tüm bunlar devletlilerin de içinde olduğu kirli ilişkilerin göstergesi olarak kayıtlara geçti.
Kaybedilen çocukların ve genç kadınların çoğaldığı Türkiye’de Narin’in başına gelenler ne ilktir, ne de son olacak. Gülistan Doku yıllardır kayıp! Rabia Naz için adalet hala yerini bulmadı, bulacak gibi de görünmüyor. Dört yaşındaki Leyla da Narin gibi 18 gün sonra bir dere yatağında bulundu. Üç yaşındaki Müslüme babası tarafından katledildi. Bu örnekler, Türkiye’de kaybedilme, şiddet, istismar ve ölümlerin karanlık tablosunu ortaya koymak için yeterlidir. TÜİK, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı gibi yetkili kurumlar ise, 2016’dan bu yana veri paylaşmayarak ve bu alanda etkin politikalar yürürlüğe koymayarak bu korkunç karanlık tabloya ortak olmuştur.
Sonuç yerine
Çocuk cinayetlerinin bütün yönleriyle araştırılmasının, güvenilir ve etkin bir soruşturma yapılmasının yolu, ancak mücadelenin yükseltilmesiyle açılabilir. Bu nedenle, rejimin çocuklara yönelik şiddet, istismar, cinayet vb. saldırılar karşısında önlem alması için işçi sınıfı ve emekçilerin özel bir çaba göstermesi gerekiyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin zorlayıcı mücadelesi olmadan sermaye iktidarının yürütme gücü AKP-MHP rejiminden çözüm beklemek, ölüden gözyaşı beklemekle eş değerdir.
Narinlerin yaşaması ve sağlıklı bir şekilde büyümesi; çocuklara bilimsel eğitim verilemesi, sosyal ve kültürel alanda gelişim imkanları sunulması için yapılması gereken temel şey toplumsal mücadelenin büyütülmesidir. Çocukları geleceklerini karartan dinsel gericiliğin girdabından, baskıdan, sömürüden ve istismardan kalıcı olarak kurtarabilecek yegane sistem ise sosyalizmdir.
H. Yağmur