Pandemiyi yönetemiyorlar… Suçlular, hesap verecekler!

Ekonomik krizin ve pandeminin yükünü omuzlayan işçi ve emekçiler, kendilerine ölümü, açlığı, yoksulluğu, işsizliği reva görenlerden hesap sormak için daha fazla vakit kaybetmeden inisiyatifi ele almalı, harekete geçmeli, işyeri komitelerini kurup mücadeleyi büyütmelidir. Toplumun içine sürüklendiği kapsamlı yıkımdan başka bir çıkış yolu bulunmamaktadır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 29 Kasım 2020
  • 14:20

Dünyada ve Türkiye’de pandeminin yeni dalgalar ve piklerle toplumun üzerine çullandığı bir döneme girmiş bulunuyoruz. Gerçeği yansıtmayan resmi veriler dahi tablonun her geçen gün ağırlaştığını ortaya koyuyor.

Yaşanan insani yıkıma rağmen kapitalist devletlerin uyguladığı pandemi politikaları, sistemin yaşadığı çöküş ve çürümenin derinliğini gözler önüne seriyor. Pandemiye kriz ortamında yakalanan Türkiye kapitalizmi ise adeta her tarafından dökülüyor. Sağlık ve eğitim sistemleri çöküşün eşiğine gelen, salgın karşısında maske gibi en temel gereçleri dahi karşılamaktan aciz kalan, yüzünü tamamen kapitalistlerin ihtiyaçlarına ve çok yönlü krizin yarattığı yeni sorun alanlarına dönmüş bulunan bir rejim gerçekliği ile karşı karşıyayız.

Tablo böyleyken, AKP iktidarının sözcüleri toplumun aklıyla alay edercesine açıklamalar yapmaya devam ediyorlar. Her akşam çarpıtılmış rakamları topluma duyuran ve bir ölü sayacı misyonuyla hareket eden Sağlık Bakanı’nın son açıklamaları ise aymazlıkta gelinen noktayı gözler önüne serdi. “Bilim Kurulu”nun geçtiğimiz günlerde aldığı kararları açıklayan Bakan Koca, iktidarın salgın karşısında “dur bakalım ne olacak” bakışıyla hareket ettiğini ortaya koydu:

“Tedbirlerle ilgili geçen hafta sonu başladı kısıtlamalar. Kısıtlamalar sonrası 1 hafta 10 gün içerisinde sonucu görmek mümkün olur. Şu an değerlendirmek açısından erken olduğunu, önümüzdeki hafta bu anlamda daha net, kısıtlamaların nasıl bir pandeminin seyrini değiştirdiğini görmüş olacağız. Ona göre ilave tedbir alınıp alınmaması gerektiği öneri olarak sunulmuş olacak.”

Bilim insanları ve sağlık meslek örgütlerinin, salgının kontrol altına alınabileceğini, bunun için zorunlu alanlar dışında üretimin durdurulması ve belli bir süreyi kapsayan genel bir karantinanın uygulanması gerektiğini döne döne hatırlatmasına rağmen, Koca’nın açıklaması, AKP-MHP bloğunun salgın karşısında benimsediği akıl ve bilim dışı politikanın güncel bir itirafı olarak kayıtlara geçti.

İktidarın küresel pandemi karşısında sergilediği aymazlığın ve yaşadığı aczin gerisinde, kapitalist sömürü düzeninin yapısal işleyişi yer almaktadır. Çünkü bu düzende sermaye birikiminin kesintiye uğramaması, artı değer sömürüsünün aksamadan devam etmesi esastır. Bu ise sömürü çarklarının dönmesini, yani üretimin aralıksız sürmesini zorunlu kılar. Dolayısıyla pandeminin bilimsel ölçütlere göre yönetilmesinin önündeki en büyük engel, kapitalizmin bu temel gerçekliğidir. Türkiye’nin kapitalist ekonomisinin tam bir iflas tablosu ile yüzyüze olması ise durumu daha da ağırlaştırmakta, yıkımı derinleştirmektedir. 

İşte Fahrettin Koca gibi iktidar sözcülerinin tüm yalan ve manipülasyonları bu gerçeklerin üzerini örtmeyi amaçlamaktadır.

Pandemi ve ekonomik kriz derinleşiyor, yıkım büyüyor

Pandemiyi yönetme konusunda tam bir acze düşen, emekçileri ölüme terk eden siyasi iktidar, tümüyle ekonomik krizin yönetimi ile ilgilenmektedir.

Kapitalist sistemde “kriz yönetimi”, ortaya çıkan faturanın tümüyle işçi sınıfı ve emekçilere ödetilmesi anlamına gelmektedir. Ama zor yoluyla, ama başka araç ve yöntemlerle... Pandemiyi elleri böğründe izleyenlerin bu koşullarda dahi yeni “acı reçeteler”den bahsetmesi, “reform” adı altında sömürü koşullarını ağırlaştıracak uygulamaları gündeme getirmesi bundandır. Sadece sekiz aylık pandemi döneminde yaşananlar, bu gerçeği tartışmasız bir şekilde ortaya koymaktadır. Salgın ülkede kol gezerken esnek ve kuralsız çalışma koşullarının olağan hale getirilmesi, işten atma ve ücretsiz izne gönderme saldırısının yaygınlaşması, emekçilere açlık sınırının altında kalan ücretlerin dayatılması, AKP-MHP iktidarının gerçekte neyle meşgul olduğunu somut bir şekilde göstermiştir.

Tüm bu nedenlerden ötürü sermaye ile dinci-faşist iktidar salgında yaşamını yitiren her bir insanın kanını ellerinde taşımaktadır. Ekonomik krizi yönetmek adına faturayı döne döne işçi sınıfı ve emekçilere ödeten sermaye ve devleti, pandeminin yarattığı ağır yıkımın bir numaralı sorumlusudur.

İçinden geçtiğimiz olağanüstü koşullar işçi sınıfının omuzlarına yeni sorumluluklar yüklemektedir. Bu sorumlulukların başında ise tüm bu yaşananların hesabını sermayeden ve AKP-MHP rejiminden sorma görevi yer almaktadır. Gelinen yerde salgın her gün yüzlerce insanın canına mal oluyorken, fabrikalar ölüm kamplarına dönmüşken, sermaye sınıfından ve onun iktidarından hesap sorma konusunda vakit kaybetmek yıkımı daha da büyütecektir. Bu nedenle, ekonomik krizin ve pandeminin yükünü omuzlayan işçi ve emekçiler, kendilerine ölümü, açlığı, yoksulluğu, işsizliği reva görenlerden hesap sormak için daha fazla vakit kaybetmeden inisiyatifi ele almalı, harekete geçmeli, işyeri komitelerini kurup mücadeleyi büyütmelidir. Toplumun içine sürüklendiği kapsamlı yıkımdan başka bir çıkış yolu bulunmamaktadır.