Covid-19 salgınına karşı geliştirilen aşıların insanlar ve ülkeler arasında adil olarak paylaşılmasına ve yoksul ülke halklarının aşıya erişimlerinin sağlanmasına dair bolca sözler söylendi. Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Birliği hükümetleri vb. gibi sermaye odakları hiçbir bağlayıcılığı olmayan temennilerde bulundular. Erdoğan ve Suudi Kralı bile bu temennilere katılmaktan geri kalmadılar.
Sarf edilen sözlerin, temenni ve vaatlerin sahte olup olmadığı çok geçmeden açığa çıkacaktır. Zira gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi bir inadı vardır. Geliştirilen aşılar önceden ilaç tekelleriyle anlaşma yaparak parasını ödeyen veya ödeyeceğinden kuşku duyulmayan ülkelere dağıtılmaya başlandı. Aralık ayı içerisinde insanların aşılanmaya başlandığına dair görüntülü haberler medyada boy gösterdi.
Pandemi kıskacında, ölümle-yaşamın buluştuğu kader çizgisinde korunaksız bırakılan işçiler, kent ve kır yoksulları çocuklarıyla birlikte sıranın kendilerine gelmesini çaresizlik içerisinde beklemeye terk edildiler. En etkili ve yetkili ağızlar aşı çalışmasının 2022’nin sonlarına kadar ancak tamamlanabileceğini (ki bu da meçhul) açıklıyorlar. Aşıya erişmenin bu kadar uzun zaman dilimine yayılmasını da kendilerince “makul” gerekçelere dayandırıyorlar. 8 milyara dayanan dünya nüfusunun aşılanması için ihtiyaç olan 16 milyar civarında doz aşının kısa zamanda üretilmesi mümkün değilmiş!
Oysa aşıların kâr amacından önce insan hayatını kurtarmak için üretilmesi hedeflense bu “engel” çok rahatlıkla aşılabilir. Aşılar üzerindeki patent hakkı ortadan kaldırılarak aşıların üretimi dünyanın her yanına yayılabilir. Aşıların -70 derecede saklanması gibi zorluklar da asgariye indirilerek, aşılar hızla ve rahatlıkla insanlara ulaştırılabilir. Yeter ki öncelik, kâr yerine insan hayatını kurtarmak olsun.
Alman Federal Meclisi’nde Die Linke’den bazı milletvekillerinin ve ilerici basının, patent hakkının en azından Covid-19 aşıları için kaldırılmasını tartışmaya açarak dile getirmesi bile ilaç tekellerinin büyük öfkesine yol açtı. Alman Liberal Partisi (FDP) sağlık sözcüsü de bu fikrin bir an önce dünyadan kaybolması gerektiğini söyleyerek, tepki gösterdi.
Alman Sağlık Bakanı Spahn da Biontech-Pfizer ortaklığında geliştirilen aşılar üzerindeki patent hakkının kaldırılarak çok sayıda ülkede üretilmesi önerisine gülünç ve kendi kendisini yalanlayan gerekçelerle karşı çıktı. Bakana göre, Biontech RNA aşısının üretimi diğer şirketler tarafından yapılamayacak kadar çok karmaşıkmış! Bu açıkça bir saçmalıktır. Biontech, İsviçre ilaç şirketi Novartis’in bir üretim tesisini devralarak, kısa bir süre içinde aşı üretimi için dönüştürülmesini sağladı. Yüzsüzlükte sınır tanımayan Alman Sağlık Bakanı’nın kendisi de bunu gururla her yerde anlatmaktan kendisini alamıyor.
Salgının patlak vermesinden kısa bir süre sonra Alman hükümeti, Enfeksiyondan Korunma Yasası’nın beşinci fıkrasını Birinci Sivil Koruma Yasası ile değiştirdi. Böylece Federal Hükümet tarafından üretim tesislerine, ilaç, aşı ve koruyucu materyale el konulması, fiyatların ayarlanması ve Sağlık Bakanı tarafından lisansların uygulanması için yasal temel oluşturulmuştu. İlaç tekellerinin kârlarını insan hayatından öncelikli olarak gören Alman hükümeti, salgının başlarında hazırladığı kendi yasasını bile, kapitalist tekellerin kârlarına halel getireceği için uygulamak istemiyor. Bu, aynı zamanda lisans, yani kâr hakkını insan hayatına tercih eden Alman hükümeti ve onun başı Merkel’in aşının “adil bölüşüm”ü üzerine söylediği sözlerin beş paralık değerinin olmadığını, bağlayıcılığı olmayan boş vaatler ve temennilerle toplumu oyalamaya çalıştıklarını gösteriyor.
Salgın günlerinde kapitalist üretim ve sömürünün sekteye uğramaması için azami gayret gösteren, bununla da yetinmeyip trilyon dolarlık kurtarma fonlarını kapitalist işletmelere peşkeş çeken hükümetler, şimdi de aşı patentinin koruyuculuğunu yapıyorlar. Böylece aşı üretiminin dünyanın değişik bölge ve ülkelerinde yapılmasını, mümkün olan en kısa sürede çok sayıda aşı üretimini engelliyorlar. Sermayenin çıkarları uğruna milyonlarca insanın hayatını kasten riske atıyorlar. Diğer bir deyişle kapitalist tekellerin kârları uğruna bilerek ve kasten cinayet işliyorlar.
Aşıların adil olarak dağıtılmasını ve herkesin aşılara erişmesini sahtekarca dile getiren hükümetler ve devlet başkanları, eğer söylemlerinde samimi olsalardı, aşı patentini kaldırırlardı. En azından Güney Afrika ve Hindistan hükümetlerinin Dünya Ticaret Örgütü’ne aşılar, ilaçlar ve dünya çapında Covid-19’a karşı koruyucu maddeler için patent korumalarını kaldırma talebini veya salgın sona erene kadar erteleme talebini desteklemeleri gerekirdi.
Kâr için üretimin temel alındığı kapitalist üretim koşullarında, eğer kâr getirmiyorsa insan hayatının beş paralık bir değeri yoktur. Aşı patenti muhafızlığı yapan sermaye hükümetlerinin politikaları bu gerçeği olanca yalınlığıyla ortaya koymuştur. İnsanlık iki seçenekli bir tercihle karşı karşıyadır: Ya patent hakkı ya da insan hayatı!