Asgari ücret defteri burada kapanmadı...

Saldırı sürüyor, mücadele de sürmek zorunda!

İçinde bulunduğumuz koşullarda emekçilerin, “asgari ücret belirlendi, bu yıl geçti artık gelecek yıla bakacağız” diyerek asgari ücret defterini kapatma şansı hiçbir şekilde yok. Erdoğan iktidarının attığı her adımda daha da güçlenerek yükselen enflasyon karşısında ücretler hızla erimeye devam edecek.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 19 Aralık 2021
  • 19:36

2022 yılı asgari ücreti net 4 bin 253 TL olarak belirlendi. Kağıt üzerinde asgari ücret yüzde 50.5 oranında artmış gözüküyor. Yeni asgari ücreti Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bizzat kendisi açıkladı. Konuşmasında bu artışın tarihi bir artış olduğunu, bu artışla çalışanları enflasyona ezdirmediklerini iddia etti.

Türk-İş temsilcisi, ürkek ve sinik bir konuşma yaparak, belirlenen asgari ücretin iyi bir sonuç olduğunu savunmaya çabaladı. Ardından konuşan TİSK temsilcisi Türk-İş’in tam tersine mutlu, sonuçtan son derece memnun olduklarını gösteren bir konuşma yaptı.

Göstermelik asgari ücret pazarlıkları tiyatrosunun bu son sahnesi bile gerçeğin AKP şefinin iddia ettiği gibi olmadığını ortaya koymaya yetiyor. Emekçiler ise gerçeğin tam tersi olduğunu bütün yakıcılığıyla zaten yaşıyorlar.

Gerici faşist iktidarın başının söylediği yalanlar, çarpıtmalar şişirdiği balonlar, gerçeklerin gizlenmesine yetmiyor.

Tarihi artış yalanı

Erdoğan’ın söylediği birinci yalan, bu artışın son 50 yılın en yüksek artışı olduğu yalanı. Erdoğan bunu söyleyerek, dikkatleri artış oranına çekip, yaşanan azgın enflasyonu gözlerden gizlemeye çabalıyor. İşin bu yönü bir yana, enflasyondan bağımsız olarak asgari ücretteki yüzde 50’lik artışın 50 yılın en yüksek artışı olduğu iddiası da doğru değil.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın internet sitesinde yer alan geçmiş döneme ait asgari ücret verilerine bakan herkes bunun yalan olduğunu hemen görür. Örneğin AKP’nin iktidara gelmesinin hemen öncesinde 2002 yıl başında asgari ücret bir yıl öncesine göre yüzde 71.7 artırılmıştı. Aynı dönemde yıllık enflasyon yüzde 41.3 düzeyindeydi. 1999 yılında da yüzde 65 dolayında seyreden yıllık enflasyona karşın net asgari ücret Ocak’ta bir yıl öncesine göre yüzde 151, Temmuz’da bir yıl öncesine göre yüzde 199 oranında artırılmıştı.

Kaldı ki enflasyonu bir yana bırakarak asgari ücretteki artışı tek başına ele almak zaten göz boyama gayretinden başka bir şey değil. Buradaki aldatma çabasının bir ayağında da TÜİK’in sahte enflasyon hesabı yer alıyor. Ancak her aile, gerçek enflasyonun ne düzeyde olduğunu her gün en yakıcı bir şekilde yaşadığı için, TÜİK’in enflasyon yalanının artık hiçbir kesimde bir hükmü kalmadı. Asgari ücret artışını yüzde 50 olarak belirlemesi, gerçek enflasyonun en az yüzde 50 olduğunun bizzat Erdoğan tarafından da itiraf edilmesi anlamına geliyor zaten.

Merkez Bankası’nın son faiz indiriminin ardından döviz kuru krizinin iyice çığrından çıkması, bu sorunu emekçiler açısından daha büyük bir tehlike haline getiriyor. Doların 17 lirayı bulduğu, kurların tarihte görülmemiş aşırılıkta dalgalandığı bu kriz, fiyat artışlarını tsunami haline getirecek.

Aralık ve Ocak ayı enflasyonlarının şu ana kadar olanlardan kat kat yüksek olacağı belli. Emekçilerin yeni asgari ücretle ilk maaşlarını Şubat başında almalarına kadar asgari ücret açlık sınırının altına inmiş olacak. 50 yılın en yüksek artışı diye yutturmaya çalışılan ücretin bir sefalet ücreti olduğu, daha yolun başında bütün çıplaklığıyla ortaya çıkacak.

Nasıl ki Ağustos ayında imzalanan 2022 yılı kamu toplusözleşmesi, yürürlüğe bile girmeden çöp haline geldi ve yeni protokol gündeme geldiyse, asgari ücretin de birkaç ay içinde güncellenmesi zorunlu hale gelecek.

Kaldı ki sorun sadece asgari ücretin enflasyona yetişmesi değil, emeğin milli gelirden aldığı payda yaşanan olağanüstü kaybın telafi edilmesi de gündemin vazgeçilmez bir parçası. Emekçilerin yarattıkları milli gelirden aldıkları pay, yılın ilk 9 aylık dönemleri itibarıyla geçen yıla göre 2.22 puan, iki yıl öncesine göre 3.51 puan azaldı. Yani emekçilerin pastadan aldıkları 9 dilimin birisi iki yılda emekçilerin elinden alınıp, sermayenin karlarına eklendi.

Bu kayıp ekonominin asıl gövdesini oluşturan imalat sanayii ve ana hizmetlerde (ticaret, ulaştırma, lojistik, konaklama ve yemek hizmetleri) çok daha yüksek boyutta. İmalat sanayiinde emekçilerin yarattıkları milli gelirden aldıkları pay iki yılda 6.06 puan eriyerek yüzde 37.6’dan yüzde 31.54’e düştü. Ana hizmetlerde ise emeğin payı 5.19 puanlık bir kayıpla yüzde 32.31’den yüzde 27.12’ye düştü. Her iki temel sektörde de işçinin ürettiği katma değerden aldığı payda 6 dilimin birisi iki yılda emekçilerden alınıp sermayenin karlarına eklendi.

Bu veriler, ekonomi büyürken emekçilerin refahının artmak yerine daha da kötüye gittiğinin açık bir kanıtı. Bu durum, Covid-19 salgını koşullarında, emekçilerin sağlığı ve canı pahasına ağır çalışma koşulları dayatılarak vahşi bir sömürü düzeni yaratılıp sermayenin karlarının katlanmasına hizmet etti. Bu koşullarda emeğin milli gelirden aldığı payın yükseltilmesi konusu işçi sınıfının gündeminde ön sırada yer almaya devam edecek.

Asgari ücretliye asgari geçim indirimi kazığı

AKP milletvekilleri, asgari ücrette yeni düzenlemeler için bir kanun teklifini Meclis’e sundular. Sunulan teklif, asgari ücret artışı açıklanırken Tayyip Erdoğan’ın iki büyük yalan daha söylediğini ortaya çıkardı.

Bunlardan birincisi tüm ücretlerin brüt asgari ücret kadarlık bölümünün gelir vergisi ve damga vergisinden muaf tutulacağı yalanı. Meclis’e sunulan kanun teklifine göre, sadece asgari ücret alanlar gelir ve damga vergisinden muaf olacaklar. Brüt ücreti asgari ücretin 1 lira üzerinde olanlar bile gelir vergisine tabi olacak.

Erdoğan’ın ikinci yalanı, belirlenen asgari ücretin eskiden olduğu gibi bekar bir kişi için geçerli olduğu, evli ve çocuklu olanların ücretinin daha da yüksek olacağı şeklindeydi. Sunulan kanun teklifi de ortaya koydu ki, asgari ücrette gelir vergisi ve damga vergisi ile birlikte asgari geçim indirimi de kalkacak. Yani devlet asgari ücretlinin bir cebine para koyarken diğer cebinden para çalacak.

Asgari ücretliler için asgari geçim indiriminin kaldırılmasına gerekçe olarak gelir vergisinin de kaldırılmış olması gösteriliyor. Oysa asgari geçim indiriminin tarihi geçmişi hatırlanırsa, gelir vergisi ile asgari geçim indirimi arasında böyle bir bağ kurmanın yersiz olduğu da anlaşılır.

Asgari geçim indirimi, vergi sisteminde katma değer vergisine geçilmesi ile birlikte, faturalı alışverişi teşvik için gündeme gelen vergi iadesi uygulamasının bir devamıdır. Başlangıçta vatandaşlar alışverişlerinde topladıkları fatura ve fişleri beyan ederek, bunun miktarına göre belirli bir vergi iadesi alıyordu. Yani vatandaşlara ödedikleri KDV’nin bir bölümü bir destek ve teşvik olarak iade ediliyordu. Daha sonra bu fatura ve fiş toplama ve beyan etme işlemlerinin bürokrasisi ortadan kaldırılarak otomatik ödeme sistemine geçildi. Ücretlilerin maaşlarına ve aile büyüklüklerine göre değişen bir miktarda vergi iadesi, fiş toplama ve beyan etme işlemi olmaksızın otomatik olarak maaşlara eklenmeye başlandı. Yani aslında asgari geçim indirimi, gelir vergisinde yapılan bir indirim değil, vatandaşın alışverişte ödediği KDV’nin bir bölümünün ona geri iade edilmesi işlemi. Asıl tarihi geçmişi dikkate alındığında gelir vergisi kalktı diye asgari geçim indiriminin de kalkması gerekmiyor.

Bu uygulama KDV iadesi mantığıyla rahatlıkla devam edebilir, böylece 3-4 çocuklu bir çalışan bekar bir çalışanla aynı asgari ücreti almak zorunda kalmaz. Şu anda bekar bir çalışan 2 bin 826 TL asgari ücret alırken eşi çalışmayan 3 çocuklu bir emekçinin aldığı asgari ücret 3 bin 14 TL. Eski sistem aynen devam etseydi, net asgari ücretin 4 bin 253 TL olması halinde eşi çalışmayan üç çocuklu bir emekçinin alacağı asgari ücret 4 bin 536 TL olacaktı. Yeni uygulama, üç çocuklu ailede 283 lira kayıp anlamına geliyor.

Asıl rekor asgari ücretli sayısında olacak

Bu haliyle asgari ücretin gelir vergisinden muaf olması talebi kuşa dönmüş durumda. Vergi muafiyeti tüm emekçileri değil sadece asgari ücretlileri kapsayacak. Brüt ücreti asgari ücretin 1 TL üzerinde olan için tamamen eski sistem uygulanacak. Yani sadece 1 liralık farkla hem gelir vergisi ve damga vergisi, hem de asgari geçim indirimi uygulamaya devam edecek. Bu durum brüt ücret asgari ücretten daha yüksek olmasına rağmen, net ücretin asgari ücretin altına düşmesi gibi garip bir sonuca da yol açabilecek. Yeni kanun teklifi böyle bir durumda farkın asgari geçim indirimi ile kapatılarak bu kesimin net ücretlerinin de asgari ücrete eşit düzeye yükseltilmesini öngörüyor.

Tüm ücretlerin asgari ücrete karşılık gelen kısmının vergiden muaf tutulması yerine sadece asgari ücretlilerin gelir ve damga vergisinden muaf tutulması, sistemi daha karmaşık ve sorunlu hale getirecek.

Bunun birinci etkisi, brüt asgari ücretin üzerinde ücreti olanların da nette asgari ücrete eşit ücret alması olacak. Bu durum ücreti asgari ücretin üzerinde olan bir kısım emekçinin daha fiilen asgari ücretli haline gelmesine yol açacak.

Ayrıca ücreti şu anda asgari ücretin üzerinde olan emekçilerin brüt ücretlerindeki artışı güvenceye alacak herhangi bir düzenleme de yok. Bu durumda patronlar, şu anda asgari ücretin üzerinde maaş alan emekçilerin ücret artış oranlarını düşük tutmaya çalışacaklar. Emekçilerin ciddi bir bölümünün asgari ücrete yakın düzeyde ücret aldığı koşullarda, patronların zorlamasıyla bunların ezici çoğunluğunun da asgari ücretli haline gelmesi tehlikesi bulunuyor.

Buna ilaveten patronların kağıt üzerinde verdikleri ücretin bir bölümünü nakit olarak geri alma şeklindeki ahlaksız ve yasa dışı uygulamanın yaygınlaşması riski de dikkatle izlenmesi gereken bir sorun olarak öne çıkıyor.

Buna bağlı olarak asgari ücretli sayısı iyiden iyiye artacak. Türkiye’de asgari ücret en düşük istisnai ücret değil, temel ücret durumunda. Emekçilerin çoğunluğu asgari ücret veya ona çok yakın düzeyde ücret alıyor. Yeni düzenleme, asgari ücretle çalışanların oranını rekor düzeylere çıkartacak.

Türkiye şu anda dünyada asgari ücretin en düşük olduğu ülkelerden birisi haline geldi. Yeni sistem asgari ücretle çalışanların sayısını iyice artırarak ortalama ücretleri asgari ücrete iyice yaklaştırarak Türkiye’yi iyiden iyiye sermayenin ucuz emek cenneti haline getirecek. Bunlar, gerici faşist Erdoğan iktidarının krizin yükünü emekçilerin sırtına yıkma ve krizden emeği ucuzlatıp sömürüyü artırarak çıkma politikalarıyla örtüşüyor.

Mücadeleye devam!

İçinde bulunduğumuz koşullarda emekçilerin, “asgari ücret belirlendi, bu yıl geçti artık gelecek yıla bakacağız” diyerek asgari ücret defterini kapatma şansı hiçbir şekilde yok. Erdoğan iktidarının attığı her adımda daha da güçlenerek yükselen enflasyon karşısında ücretler hızla erimeye devam edecek. Mevcut enflasyonu bile telafi edemeyen asgari ücret artışı, kısa sürede tamamen anlamsız hale gelecek.

Bu nedenle asgari ücretin kısa süre içinde tekrar güncellenerek yükseltilmesi, yıl içinde ilave artışlar yapılması emekçilerin sürekli gündeminde olmak zorunda. Buna paralel olarak tüm ücretlerin asgari ücrete denk bölümünün vergiden muaf olması için de mücadele sürmek durumunda.

Patronların asgari ücretin üzerinde ücret alanları da asgari ücret düzeyine düşürme baskısı şu andan itibaren iyice artacak. Hatta buna emekçilerin maaşının bir bölümüne nakit olarak el koyarak kağıt üzerinde gözüken ücretleri fiilen asgari ücret düzeyine veya altına düşürme çabaları da eklenecek.

Bunun dışında sosyal hakları tırpanlama, çalışma koşullarını ağırlaştırma ve süreleri uzatma girişimleri de artarak emekçilerin önüne çıkacak.

Bu koşullarda emekçilerin tüm bu cephelerde mücadeleyi yükseltmesi bir zorunluluk. Bu mücadelede başarılı olmak, hak kayıplarını önlemek, sermaye sınıfının ve Erdoğan iktidarının krizin yükünü emekçilerin sırtına yıkma saldırısını geri püskürtmek ancak emekçilerin birliği, dayanışması ve örgütlü mücadelesiyle mümkün olabilir.

İLİŞKİLİ HABERLER