Moody’s puan arttırdı, Saray rejimi emekçilerin boğazını sıkmaya hazır…

Saldırı dalgası ancak işçi sınıfının örgütlü/meşru mücadelesiyle püskürtülebilir!

Saldırı dalgasının ancak işçi sınıfının her düzeyde örgütlenmesi, birliği, dayanışması ve her mevzide dişe diş mücadelesiyle püskürtülebileceği de aşikardır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 27 Temmuz 2024
  • 15:55

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s de Türkiye’nin kredi notunu yükselterek diğer kredi derecelendirme kuruluşları ile aynı seviyeye getirdi. Moody’s’ın kredi notunu iki basamak yükseltmesine rağmen Türkiye hala en riskli ülkeler arasında değerlendiriliyor.

Kredi derecelendirme kuruluşlarının asli görevi uluslararası sermayenin karlarını ve çıkarlarını korumak. Bu amaçla ülkelerin ekonomik ve siyasi durumunu değerlendirip onlara düzenli raporlar sunar. Kredi notu, bu raporların sonucunu en kısa yoldan ifade eden bir karne niteliğinde.

Yabancı sermayeye özellikle de sıcak paraya muhtaç olan ülkeler, uluslararası fonları ikna edebilmek için önce bu kredi derecelendirme kuruluşlarının kapısını çalıyor ve kendilerine bir not vermelerini talep ediyorlar. Bunun için tüm ekonomi verilerini, bilgilerini, politik hazırlıklarını bu kredi derecelendirme kuruluşlarının denetim ve incelemesine açıyorlar. Bu kuruluşlar başta finans sermayesi olmak üzere küresel sermayenin müfettişi rolünü oynuyor.

Hazırladıkları raporlar da verdikleri notlar da küresel sermayenin yatırımlarının ilgili ülkede ne kadar karlı ve güvenli olacağını anlatır. Bu kuruluşların not artırımı o ülkenin ekonomisinin düzeldiğini değil, küresel sıcak para fonları için daha karlı ve garantili hale geldiğini ifade eder.

Yabancı fonların karlarının artması ve bu karların eninde sonunda daha karlı bir yer bularak ülke dışına transfer edilmesi, ancak emekçi sınıfların daha fazla sömürülmesiyle mümkün olabilir. Bu nedenle kredi notunun artması, emekçi sınıflar açısından sevinilecek bir gelişme değil, tam tersine, iktidarın saldırılarına karşı tetikte olmayı gerektiren bir haber.

Nitekim Moody’s de kredi notu açıklamasında, Saray rejiminin genel seçimlerden sonra Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek marifetiyle uygulamaya koyduğu emek düşmanı ekonomi politikaları alkışlıyor. Erdoğan yönetimi Mehmet Şimşek başkanlığında bu politikaları “kararlılıkla” uygulamaya devam ettiği için kredi notunu iki kademe birden artırdıklarını ilan ediyor. Dahası sermayenin karlarının daha güvenli, uzun vadeli ve daha yüksek olması için emek düşmanı politikaların daha da azgın hale getirilmesini öneriyor. Moody’s, kredi notunu yükseltmek için bunları şart koşuyor.

Moody’s bu çerçevede Erdoğan iktidarının Temmuz’da asgari ücret artışına izin vermemesini ve bundan sonra asgari ücret artışını sadece yıl başında bir kez yapma sözü vermesini, not artışının en önemli gerekçelerinden biri sayıyor. Moody’s Türkiye raporu üzerine finans çevreleri ile yaptığı sanal toplantıda asgari ücretin yılda bir kez artırılması politikasının sürmesi gerektiğini vurgulamış. Dahası kamu çalışanlarının maaşlarında ve asgari ücrette yüksek artış yapılırsa kredi notunu kesin olarak düşüreceğini de açıklamış.

Moody’s bunun devamında ücret artışlarının geçmiş enflasyonu dikkate almadan hükümetin enflasyon hedefine göre yapılması politikasına geçilmesinin ise not artışı getireceğini raporunda belirtiyor.

Başından beri küresel sıcak para fonlarının Saray hükümetindeki “ajanı” gibi hareket eden Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de farklı düşünmüyor. Şimşek’in bir süre önce Bloomberg HT televizyonunda yaptığı açıklamalar bunu ispatalar nitelikte. Şimşek kafasındaki emek düşmanı ekonomi planlarını savunabilmek için gerçekleri çarpıtmaktan ve saçmalık düzeyine varan örnekler uydurmaktan da çekinmiyor.

İzledikleri ekonomi politikalarının ne kadar başarılı olduğunu anlatmaya çabalarken Şimşek şunları söyledi:

1- “Türkiye’de 1970’li yıllarda 70 dolar olan asgari ücret bugün 524 dolar.”

2- “Gelişmekte olan ülkelerde en yüksek asgari ücret bizde. Türkiye’de asgari ücret düşük değildir. Asya'daki ülkelere, Endonezya, Filipinler, Tayland'a bakın, bir de Latin Amerika, Brezilya, Şili, Kolombiya, Avrupa'da Bulgaristan, Macaristan, ile karşılaştırın. Polonya hariç, gelişmekte olan ülkeler arasında en yüksek asgari ücret bizde.”

3- “Asgari ücreti vergi dışında bıraktık. Bu sene bunun bütçeye maliyeti 670 milyar TL.”

4- “Bu sene asgari ücret reel olarak artmış olacak.”

***

Yalan ve çarpıtmalarla dolu bu sözlerin gerçeğine bakalım:

1- Asgari ücret bugün 1970’lerdekinden yüksek değil, tersine daha da kötü durumda. Bugün asgari ücretin yüksek olduğunu iddia edebilmek için yarım asır öncesiyle karşılaştırma yapmaya kalkışmak akıl karı değil. Şimşek’in bu çabası tam bir acizlik ifadesi.

Yarım asır öncesiyle böyle bir karşılaştırma yapacaksak bunu 54 yılda dünyada, ekonomide ve toplumda yaşanan değişimden bağımsız yapmak saçma olur. Bunları dikkate alarak hesap yaparsak da Şimşek’in saçmaladığı ve yalan söylediği ortaya çıkar.

Çünkü 1970 yılında kişi başına milli gelir 524 dolardı, bugün TÜİK’in 2024 yılı birinci çeyrek verilerine göre 13 bin 550 dolar. 54 yılda kişi başına gelir 25.9 kat artmış ama asgari ücret 7.5 kat artmış. Asgari ücretliler yarattıkları milli gelire göre 1970’teki düzeyi korumuş olsalardı bugün asgari ücretin bin 810 dolar olması gerekirdi. Yani son günlerdeki dolar kuruna göre asgari ücretin 59-60 bin lira dolayında olması gerekiyordu. Bugünkü asgari ücret bunun yüzde 30’u bile etmiyor.

***

2- Gelişmekte olan ülkeler arasında en yüksek asgari ücretin Türkiye’de olduğu iddiasının da yarısı yalan, yarısı çarpıtma. Bu konuda uluslararası düzeyde verileri derleyen Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) en son 2022 yılı verilerine göre Şimşek’in saydığı ülkelerden Macaristan’da asgari ücret Türkiye’den yüksek. Ayrıca Türkiye ile kıyaslanan ülkelerden Romanya, Slovakya, Çekya, Slovenya gibi Avrupa ülkelerinde de asgari ücret Türkiye’den yüksek.

Buradaki asıl çarpıtma, asgari ücretin ücret sistemindeki yeri konusunda. Türkiye’de asgari ücret, emekçilere verilebilecek en düşük ücret değil, temel ücret niteliğinde. Türkiye’de ücretler asgari ücret etrafında toplanıyor, asgari ücret ortalama ücret rolü oynuyor.

Merkez Bankası uzmanlarının 2021 yılı TÜİK verileri ile yaptıkları bir araştırmanın sonuçlarına göre imalat sanayiinde ücretlerin yüzde 50.4’ü asgari ücretin altında veya asgari ücretin en fazla yüzde 10 üstünde. Asgari ücret altı ve yakınındaki ücretlerin oranı inşaatta yüzde 71.4’e, imalat sanayiinde yüzde 52’ye, tekstilde yüzde 57.4’e, giyimde yüzde 70.5’e, deride yüzde 69.7’ye, mobilyada yüzde 57.8’e, gıdada yüzde 67.1’e, toptan ve perakende ticarette yüzde 64.4’e, lokanta ve otelcilikte yüzde 73’e kadar çıkıyor.

Sonuç olarak Türkiye’deki asgari ücret diğer ülkelerle karşılaştırmada kullanılabilecek bir ölçü değil. Türkiye’deki ücretleri başka ülkelerle karşılaştıracaksak bunu ortalama ücretler ile yapmak gerek. Karşılaştırmayı ortalama ücretler ile yapınca Türkiye’deki ücretlerin Şimşek’in saydığı bütün ülkelerden çok daha düşük olduğu ortaya çıkıyor.

Konumuz asgari ücret olduğu için karşılaştırmaya asgari ücret alma olasılığı en düşük meslek sınıfı olan nitelik gerektirmeyen işlerden başlayalım. ILO verilerine göre Türkiye’de 2022 yılında nitelik gerektirmeyen işlerde ortalama aylık kazanç 301 dolar düzeyindeydi. ILO verilerine göre nitelik gerektirmeyen işlerde ortalama kazanç Güney Amerika ülkelerinden Meksika’da Türkiye’den yüzde 10, Arjantin’de yüzde 28, Şili’de yüzde 50 daha yüksek. Avrupa’da ise asgari ücreti Türkiye’den yüzde 30 daha düşük olan Bulgaristan’da nitelik gerektirmeyen işlerde ortalama kazanç Türkiye’den yüzde 89 daha yüksek. Asgari ücreti Türkiye’den yüzde 20 daha düşük olan Sırbistan’da nitelik gerektirmeyen işlerde ortalama kazanç Türkiye’den yüzde 20 daha yüksek. Asgari ücreti Türkiye’nin yüzde 47’si kadar olan Bosna Hersek’te nitelik gerektirmeyen işlerde ortalama kazanç Türkiye’nin 2.3 katı. Nitelik gerektirmeyen işlerde aylık ortalama kazanç Romanya’da Türkiye’nin 2.4 katı, Macaristan’da 2.5 katı, Polonya’da 2.9 katı, Slovakya’da 3.5 katı, Çekya ve Hırvatistan’da 4.3 katı. Nitelik gerektirmeyen işlerde aylık ortalama kazanç Güney Amerika ülkelerinden Meksika’da Türkiye’den yüzde 10, Arjantin’de yüzde 28, Şili’de yüzde 50, Uruguay’da yüzde 110 daha yüksek.

Sadece en düşük ücreti alan nitelik gerektirmeyen işlerde çalışanların kazancını değil de genel ortalama ücretleri karşılaştırdığımızda da tüm veriler Mehmet Şimşek’i yalanlıyor.

Asgari ücreti Türkiye’den daha düşük olan Bulgaristan’da ortalama kazanç tarım sektöründe Türkiye’den yüzde 166, inşaat sektöründe yüzde 143, imalat sanayiinde yüzde 136 daha yüksek. Asgari ücreti Türkiye’den yüzde 20 daha düşük olan Sırbistan’da ortalama kazanç imalat sanayiinde Türkiye’den yüzde 38, tarım sektöründe yüzde 97, inşaat sektöründe yüzde 85, madencilikte yüzde 56 daha yüksek. Asgari ücreti Türkiye’den yüzde 53 daha düşük olan Bosna Hersek’te ortalama kazanç, imalat sanayii ve madencilikte Türkiye’nin 2 katı, inşaatta 2.7 katı ve tarımda 3 katı düzeyde.

Mehmet Şimşek’in karşılaştırma yaptığı diğer ülkeler için de durum farklı değil.

Asgari ücreti Türkiye’nin ancak yüzde 38’i kadar olan Brezilya’da emekçilerin elde ettiği ortalama kazanç, Türkiye’den tarımda yüzde 18, inşaatta yüzde 20, madencilikte yüzde 68, imalat sanayiinde yüzde 38 daha yüksek.

Türkiye’nin karşılaştırıldığı Güney Amerika ülkelerinden Meksika’da emekçilerin elde ettiği ortalama aylık kazanç, Türkiye’den tarım sektöründe yüzde 36, inşaatta yüzde 48, madencilikte yüzde 42, imalat sanayiinde yüzde 38 daha yüksek. Şili’de ise ortalama kazançlar Türkiye’ye göre tarım sektöründe yüzde 126, inşaatta yüzde 133, madencilikte yüzde 177, imalat sanayiinde yüzde 116 daha yüksek.

Avrupa’da Türkiye’nin karşılaştırıldığı ülkeler arasında yer alan Macaristan ve Romanya’da asgari ücret Türkiye’den sadece yüzde 6 daha yüksek. Buna karşın Macaristan’da emekçilerin elde ettiği ortalama aylık kazanç, Türkiye’nin tarım sektöründe 3.44 katı, inşaatta 2.96 katı, imalat sanayiinde 2.74 katı düzeyde. Romanya’da aylık ortalama kazançlar tarım sektöründe Türkiye’nin 3.39 katı, inşaatta 3.38 katı, imalat sanayiinde 2.54 katı düzeyde. Türkiye’nin karşılaştırıldığı bir diğer Avrupa ülkesi olan Polonya’da emekçilerin eline geçen ortalama kazanç tarım sektöründe Türkiye’nin 4.86 katı, inşaatta 4 katı, imalat sanayiinde 3.54 katı.

ILO verileri içerisinde kısa bir gezinti bile Mehmet Şimşek’in gerçekleri gizlemek için nasıl kıvrandığını, yalan ve çarpıtmalara başvurduğunu ortaya koyuyor.

***

 3- Mehmet Şimşek, “Asgari ücreti vergi dışında bıraktık. Bu sene bunun bütçeye maliyeti 670 milyar TL” derken de gerçekleri farklı göstermeye çalışarak, işçi sınıfını hedef alan yeni saldırıları mazur göstermeye kalkışıyor. Mehmet Şimşek, asgari ücretin vergi dışı bırakılmasıyla işçilerin cebine 670 milyar TL aktarılmış gibi bir hava yaratmaya çalışıyor. Birincisi asgari ücret vergi dışı bırakılırken, bu vergi farkı net ücretlere olduğu gibi aktarılmadı. Tersine bu operasyon brüt ücretin daha az artırılmasının bir aracı olarak kullanıldı. Bu değişiklikten ancak toplu sözleşme imzalayabilen sınırlı sayıdaki işçi yararlandı. Dolayısıyla uygulamada işçilerin gelirini artıran değil, esas olarak kapitalistlerin yükünü azaltan bir operasyon oldu. Şimşek’in sözünü ettiği 670 milyar TL’nin aslan payı patronların kasasına akıtıldı. Şimşek’in söylediği doğru olsa bile bu miktar, patronlardan alınması gerekirken “vergi harcaması” adı altında onlara bırakılan 2.2 trilyon TL’nin üçte birinden bile daha az.

***

4- Şimşek’in “Bu sene asgari ücret reel olarak artmış olacak” derken yaptığı hesap basit bir hesap değil. Bu hesabın arkasında işçi sınıfına ağır bir saldırı planı var. Şimşek bu hesabı “Asgari ücret yılbaşında yüzde 49 arttı. İlk 6 ayda enflasyon yüzde 20’lerde olacak. Yıl sonunda enflasyon piyasanın beklediği gibi olsa bile yüzde 42-43’lerde olacak” sözleriyle açıklıyor.

Buradaki mantık, ücret artışlarının gerçekleşen enflasyona göre değil, hükümetin hedef diye ilan ettiği enflasyon oranına göre artırılmasına dayanıyor. IMF programlarının demirbaşı olan bu hesap, içerideki ve dışarıdaki tüm sermaye gruplarının hararetle gerçekleşmesini istedikleri bir plan. Küresel sermayenin müfettişi kredi derecelendirme kuruluşları ücret artışlarının sadece hedeflenen enflasyon ile sınırlı tutulmasını değil, enflasyon farkı ödemelerinin de kaldırılmasını öneriyorlar. Mehmet Şimşek de enflasyonla mücadele bahanesini göstererek bu süreçte enflasyon farkının da uygulanmaması gerektiğini savunuyor.

Şimşek’in yaptığı bu hesap, kafasındaki planı da ortaya koyuyor: Temmuz ayında asgari ücrette bir enflasyon düzeltmesi yapılmasına kapıları kapatan Saray rejimi, yılbaşındaki asgari ücret artış oranını da kendi belirlediği 2025 enflasyon hedefi ile sınırlı tutmayı planlıyor. Merkez Bankası’nın son enflasyon raporuna göre 2025 yılı enflasyon tahmini yüzde 14.

Yani Mehmet Şimşek’in ve Erdoğan iktidarının kafasındaki plan, 2024 enflasyonu ne olursa olsun yılbaşında asgari ücreti sadece yüzde 14 artırmak ve yıl içinde ikinci bir artışa kesinlikle gitmemek. Sermaye sınıfının ağzını sulandıran bu plan aynı zamanda kredi derecelendirme kuruluşlarının yeni not artışı için ortaya koydukları şartlardan birisi.

Asgari ücret artışının böylesine düşük tutulması, sadece asgari ücretlileri etkilemeyecek. Türkiye’de genel ücretler asgari ücret etrafında yoğunlaştığı ve ücret artışları asgari ücretteki artış oranına göre belirlendiği için işçi sınıfının tamamına yönelik bir saldırı olacak.

Bu planın bir uzantısı da mevcut kamu toplu sözleşmelerinin yenilenme zamanı geldiğinde enflasyon farkı uygulamasını sonlandırmak olacak.

Planın emekli maaşları cephesindeki hazırlıkları ise tam gaz ilerliyor. Tatil dönüşü Meclis’in ilk gündem maddelerinden birisi emeklilik yasalarındaki değişiklikler olacak. AKP ve Saray çevrelerinden sızan ilk bilgilere göre Erdoğan yönetimi, emeklilik yaşını kadınlarda 58’den 60’a, erkeklerde 60’tan 65’e yükseltmeye hazırlanıyor. Yasalardaki değişikliğin en vurucu yanlarından birisi de maaş bağlama oranlarının düşürülmesi olacak. Sonuç olarak çalışanlar daha çok prim ödeyecek, ama daha düşük emekli maaşı alacaklar.

Bunlara ek olarak emekli maaşlarında bir asgari sınır olmayacak. Emekli maaşları, her emeklinin ödediği prim miktarına göre belirlenecek ve bu miktar ne kadar düşük olursa olsun artırılmayacak, ek bir ödeme yapılmayacak. Maaşı çok düşük olan emeklilere, geçim durumları tek tek tespit edilerek buna göre bir miktar sosyal yardım verilecek. Bu da maaş gibi garantili ve düzenli bir gelir olmayacak.

Bu plan sadece emeklilerin geçim koşullarını son derecede zorlaştırmakla kalmayacak, aktif çalışanları da gelecekteki düşük emekli maaşlarını telafi etmek için özel emeklilik sigortalarına katılmaya zorlayacak. Bu düzen sigorta şirketleri için dev bir pazar yaratırken, emekçileri maaşlarının önemli bir bölümünü özel sigortaya ayırmak zorunda bırakarak geçim koşullarının daha da kötüleşmesine yol açacak.

Tüm bu veriler, Saray rejiminin dört koldan işçi sınıfına karşı nasıl da azgın bir saldırı dalgasına hazırlandığını gözler önüne seriyor. Bu saldırı dalgasının ancak işçi sınıfının her düzeyde örgütlenmesi, birliği, dayanışması ve her mevzide dişe diş mücadelesiyle püskürtülebileceği de aşikardır.