Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği 16 Konferansı’nda konuşan Tayyip Erdoğan, yükselen döviz kurları ve art arda gelen zamlarla günbegün yoksullaşan halka Bakara Suresi’nden alıntıyla sabır çağrısı yaptı. AKP şefi, “Bizler Müslümanlar olarak dünya hayatını bir imtihan vesilesi olarak gören insanlarız. Rabbimiz Kuran-ı Kerim'de ‘Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz. Sabredenleri müjdele” buyurmaktadır.” diyerek, bir kez daha din istismarına sarıldı.
Din ve inanç istismarı AKP-Erdoğan iktidarının bir numaralı siyaset yöntemidir. Gelinen yerde ne kadar işe yarayacağı ise meçhuldür. Zira çok yönlü bir bunalımın pençesinde kıvranan Türkiye kapitalizminin dümeninde oturan AKP-Erdoğan iktidarı işçi ve emekçilere ağır bedeller ödetmeye devam ediyor. Halihazırda emek ve sermaye arasındaki çelişkinin hiç olmadığı kadar keskinleştiği günlerden geçiyoruz. Tablo her geçen gün daha vahim bir hale bürünüyor ve emekçilerin sefaleti sürekli derinleşiyor.
Emperyalist kapitalizmin özbeöz çocuğu olan mafyatik rejim 19 yıldır yağmalamadığı, çökmediği köşe bucak bırakmazken, işçi ve emekçileri de açlık ve sefaletin çukuruna itti. Toplumun büyük bölümü hiç olmadığı kadar yoksullaştı. Türk Lirası’nın dolar karşısında her saniye değer kaybetmesi, emekçilerin alım gücünün sürekli düşmesi, tüketim maddelerine zamların sağanağa dönüşmesi, hayat pahalılığının rekor kırması vb. derken toplum adeta nefes alamaz hale geldi.
Faiz indiriminde ısrar eden AKP şefi Erdoğan, burnunun dikine giderek ülkeyi adeta yangın yerine çevirdi. Döviz kurlarında yaşanan dengesizlik, euro ve doların dur durak bilmeyen yükselişi ülkede büyük ama örtülü bir devalüasyona yol açmış durumda. Bu tablo emekçilerin yaşamında ağır tahribatlar yaratmakta, dolayısıyla toplumun genelinde büyük bir öfke ve tepki birikmektedir. Sonu gelmeyen ekmek kuyruklarında, çarşı pazarda, okul ve hastanelerde emekçilerin perişanlıkları gözler önüne serilmekte, her yerde “Geçinemiyoruz” çığlıkları yükselmektedir.
Ekonomik ve sosyal bunalımı körükleyen AKP-MHP iktidarı ise toplum desteğini kaybettiğini gördükçe cinnet nöbetleri geçirmekte ve akıl almaz davranışlar sergilemektedir. Emekçilerin sürüklendiği sefaleti görmemezlikten gelen gerici-faşist rejim ve aveneleri, tozpembe tablolar çizerek emekçilerle alay etmektedirler. Varlığını kabul etmek zorunda kaldıkları sorunları ise ünlü “dış güçler”e havale ederek, “vatan millet, din iman” nakaratına sarılmaktadırlar.
Bakara Suresi’nden alıntı ise aslında AKP şefi Erdoğan’ın çaresizliğini olduğu kadar riyakarlığını da gözler önüne sermektedir. Zira emekçilere “açlık” müjdesi verip, onlardan bütün umutlarını diğer dünyaya havale etmelerini isterken, kendisi sarayında cennetin alasını yaşamaktadır.
Yoksulluğa sürükledikleri emekçilerin gözleri önünde lüks ve şatafat içinde yüzenler, hiç utanıp sıkılmadan bir de “Porsiyonları küçültün”, “Bir kilo et yiyorsak yarım kilo yeriz. Domatesi iki kilo yerine iki tane alırız”, “Turfanda sebze sağlığa zararlı” gibi inciler dizerek, emekçilerle adeta alay ediyorlar. İktidarın medyadaki tetikçileri ise “Markete küçük arabayla girin, tok karınla çıkın” diyerek, çürük sebzenin, bayat ekmeğin faydalarını sıralıyorlar.
AKP şefi ve tayfası bu denli pişkin ve arsızca hareket etme gücünü, işçi ve emekçilerin pasif bekleyişlerinden, sınıf mücadelesinin zayıflığından alıyor. Emekçiler hesap sorma bilinciyle harekete geçmediği sürece de daha beter koşullarla yüz yüze kalmaları işten bile değildir. Dolayısıyla emekçiler saray rejiminin ve müritlerinin toplumu alaya alan sözlerini hazzetmemeli, yaşam ve çalışma koşulları için mücadele sahnesinde yerini almalıdır.