Venezuela: Hayaller ve gerçekler kavşağında

Venezuela halkı, içine sürüklendiği kötü yaşam koşullarına rağmen ABD’nin desteğiyle Guaido önderliğinde düzenlenen rejim değişikliği operasyonlarını boşa çıkardı. 6 Aralık seçimlerinde sağcı partileri yenilgiye uğrattı. Aynı zamanda seçimlere yeterince ilgi göstermeyerek, Maduro ve tayfasına yarım zafer olanağı sağlayarak bir ders verdi. Halk, seçimleri boykot eden ABD’nin uşağı Guaido’ya da prim vermedi.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 20 Aralık 2020
  • 22:34

Latin Amerika’da pandemi öncesinde en az 167 milyon insanın yoksulluk içinde yaşadığı, 200 milyon kişinin ise yoksulluk eşiğinde olduğu tahmini yapılıyordu. Pandemi dönemi bu durumu daha da ağırlaştırdı. Yaşanan kitlesel sefaleti, kapitalist sistemin bir diğer gerçeği olan servet birikimi tamamlıyor. Latin Amerika’nın dört büyük ulusal ekonomisi dışında kalan bütün ülkelerin gayrisafi yurtiçi hasılasının daha fazlasına tekabül eden 440 milyar dolarlık servet, 114 asalağın elinde toplanmış bulunuyor. 

ABD’nin küstah saldırganlığı ve yeni dengeler

Küstahlıkta sınır tanımayan ABD emperyalizmi “arka bahçe”si olarak gördüğü Latin Amerika’da, geçtiğimiz yüzyılda bir kısmı girişim olarak kalan 40’dan fazla askeri darbe gerçekleştirdi. Egemen sınıflarla işçi sınıfı ve emekçi halklar arasındaki çelişki ve çatışmanın keskin olduğu bölge, emperyalist güçler arasında süren sert kavgalara, çekişme ve didişmelere de sahne oluyor. Özellikle 1950’lerden sonra bölgenin hakim gücü olarak öne çıkan ve bölgeyi küstahça “arka bahçesi” olarak gören ABD emperyalizminin rakipleri, başta da Çin emperyalizmi, “arka bahçede” hak sahibi olmak için bölgede daha çok avlanmaya başladı. 

Daha şimdiden Brezilya, Arjantin, Peru ve Venezuela ile yaptığı ikili ticarette ABD’yi geçen Çin, 2019 yılında, Latin Amerika’ya Dünya Bankası ile Amerika Kıtası Kalkınma Bankası’nın toplamından daha fazla kredi verdi. Bölgedeki yatırımlarını son yıllarda yüzde 70’in üzerinde artıran Çin bankalarının faaliyetlerinden rahatsız olan Pentagon Güney Komutanlığı, ABD Kongresi’ne verdiği son raporda, Pentagon’un “Asya’ya dönüş”ü başlatırken, Çin’in kendi “Amerika kıtasına dönüşü” ile ilgilendiğini belirterek, kaygılarını dile getiriyordu. 

“Arka bahçe”de yaşayan halkların toplumsal ve siyasal kurtuluş mücadeleleri her defasında karşılarında ülke devletleriyle birlikte ABD emperyalizmini buldular. Brezilya’dan, Arjantin’e, Bolivya’dan Nikaragua’ya, Şili’den Peru ve Kolombiya’ya kadar bir dizi ülkede bu böyleydi. Bölge halkları gerçekleşen kanlı darbelerin arkasında ABD emperyalizminin ve onun cinayet örgütü CIA’nın olduğunu öz tecrübeleriyle biliyorlar. 

Küçük burjuva hayallerin sınırları 

Bölgede yükselen halk hareketleri, bölge devletlerinin ABD emperyalizmiyle olan yoğun bağımlılık ilişkilerinden dolayı kendilerini anti-Amerikancı bir zeminde buluyorlar. Hareketten beslenen partiler, bölge halklarının yükselen mücadelesine anti-kapitalist, anti-emperyalist köklü bir ekonomik ve sosyal devrim programı kazandırmak yerine bu hareketleri güncel/acil sorunların çözümünü aşmayan halkçı devrimci sınırlara hapsettiler. Bu partileri iktidara taşıyan işçi sınıfı ve emekçi halklar verdikleri kavganın kapsamı, derinliği ve ödedikleri faturayla örtüşmeyen kısmi kazanımlarla yetinmeye zorlandılar. Bu ise döne döne hayal kırıklıkları yarattı. Yaşadıkları hayal kırklığına, uğradıkları ihanetlere rağmen emekçi halklar, son olarak Bolivya ve Venezuela’da tanık olduğumuz gibi, işbaşındaki hükümetlerin tutarsız, uzlaşmacı politikalarına rağmen ABD emperyalizminin provokasyon, saldırı ve askeri darbelerini boşa çıkartıp, yenilgiye uğrattılar. 

Nikaragua, Brezilya, Venezuela, Arjantin veya Bolivya’da halk hareketlerinin başarısıyla hükümete gelen partilerin yaşattıkları hayal kırıklıklarının sonuçları ortadır. Devrimci programını kırsal eksenli toplumsal temellere dayandıran (ki, geçen yüzyılın ortalarında bunun bir anlamı ve karşılığı vardı) FARC deneyimi hala günceldir. Dayandığı toplumsal temel eriyerek dağılmasına karşın FARC anti-kapitalist bir program ve onun maddi gücü olan işçi sınıfını temel alan politikalar geliştiremedi. Bundan kaynaklı ödenen toplumsal faturanın ağırlığı devrimci politika bakımından oldukça öğretici olmuştur. 

Brezilya, Arjantin, Venezuela veya Bolivya’da (Nikaragua vs. diye uzatılabilir bu liste) yönetime gelen halkçı hükümetler, partilerini iktidara taşıyan emekçi halkların taleplerini karşılamak, böylece onların gücüne dayanmak yoluna gitmediler. Aksine, emekçilere ihanet ederek, “arka bahçede” ABD’ye karşı hakimiyet savaşı sürdüren Çin ve Rusya ile ilişkileri geliştirmeye yöneldiler. Halk hareketinin canlılığını kaybetmediği, taleplerinin arkasında durduğu ve buna bağlı olarak yönetimi alan halkçı patilerin önder ve kadrolarının en azından bir bölümünün geldikleri sınıf ve tabakalara olan yabancılaşma süreçlerinin tamamlanmadığı ilk yıllarda yapılan halkçı reformlar da tedricen terkedildi. 

Aslında işbaşına gelenler, emekçi halkların gücüne güvenmek bir yana, onların anti-kapitalist taleplerinden korkan partilerdi. İktidarlarının güvencesini bölgede süren emperyalist rekabet savaşında ABD’nin rakiplerine dayanmakta buldular. İktidarlarının ilk yıllarında yaptıkları kısmi devletleştirmelerden bile geri adım attılar. Başlangıçta ulusallaştırdıkları, üzerinde devlet kontrolünü güçlendirdikleri kaynakları, Çin ve Rusya tekelerinin yanı sıra, denge politikalarının gereği olarak AB ve ABD tekellerinin hizmetine sundular. Son kertede ise, 21. yüzyıl sosyalizmi olarak lanse etikleri küçük burjuva hayallere dayanan “Bolivarcı sosyalizm”lerinin sınırlarına tosladılar. 

Proletarya diktatörlüğünün adını anmaktan bile ödü kopanlar, emperyalist-kapitalist zinciri parçalayarak onun dışına çıkmadan, emperyalist haydutlara verdikleri/verecekleri paylarla onları yatıştırabilecekleri sanıyorlardı. Deyim uygunsa, “Cin olmadan adam çarpma”ya yeltendiler. Karşılarına aldıklarının daha büyük cin olduğunu görüp öğrendikçe, onların kanatları altına daha çok sığındılar. İşçi-emekçi iktidarlarını “diktatörlük” olarak aşağılayıp yerenler, emperyalist haydutların demir yumruğundan kaçamadılar. 

Emekçi halklar boyun eğmiyor

Bu gerici ütopyaların maliyeti ülke ekonomisi ve emekçi halklar için çok ağır oldu. ABD ve AB emperyalizminin çok yönlü ekonomik ve politik ablukasına maruz kalan Venezuela ekonomisi çöktü. Yüksek enflasyon girdabına sürüklenen Venezuela’da asgari ücret 2 dolara kadar geriledi. 5 kişilik bir aile için zorunlu mutfak masraflarının en az 150 dolar olarak hesaplandığı ülkede, halkın yüzde 55’i aylık 60 doların, yüzde 76’sı ise 100 doların altında kazanıyor. Yapılan araştırmalar her 10 kişiden sekizinin mutfak giderlerini karşılayamadığını gösteriyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre son beş yılda 5 milyondan fazla kişi göç etti. Petrol zengini ülkede halkın gündelik yaşamını olumsuz etkileyen, akaryakıt, elektrik ve su kesintileri gibi birçok sorun yaşanıyor. 

Venezuela halkı, içine sürüklendiği kötü yaşam koşullarına rağmen ABD’nin desteğiyle Guaido önderliğinde düzenlenen rejim değişikliği operasyonlarını boşa çıkardı. Nisan 2019’daki başarısız askeri darbe girişiminin yanı sıra bu yılın mayıs ayında paralı askerlerce düzenlenen bir istila girişimini önledi. Seçimlere katılımın düşük olduğu 6 Aralık seçimlerinde sağcı partileri yenilgiye uğrattı. Aynı zamanda seçimlere yeterince ilgi göstermeyerek, Maduro ve tayfasına yarım zafer olanağı sağlayarak bir ders verdi. Halk, seçimleri boykot eden ABD’nin uşağı Guaido’ya da prim vermedi. ABD ve AB emperyalistlerinin ülkeye müdahale etmesine zemin sağlamak için Guadio’nun gündeme getirdiği ve Maduro’nun görevden alınmasını da içeren “refarandum”a katılmayarak, bu sefil saldırıyı da Maduro ve ortaklarına rağmen bir kez daha boşa çıkardı. 

Emperyalist haydutların gözü doymuyor

Çağrılmalarına rağmen seçimlere gözlemci göndermeyen AB’nin emperyalist güçleri, tıpkı ABD ve İngiltere’nin yaptığı gibi, seçimlere katılımın düşük olmasını bahane ederek, seçimlerin sonuçlarını tanımadıklarını açıkladılar. AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, katılım oranının yüzde 31’de kaldığı parlamento seçimlerinin sonuçlarını tanımadıklarını belirtip, seçimlerin yenilenmesi çağrısı yaptı. 

Trump’ın Dışişleri Bakanı Pompeo, 8 Aralık günü Twitter’dan yaptığı açıklamada, Venezuela’da “bir seçim değil, sahtekârlık ve göz boyama yapıldı”ğını, seçimlerin, “Venezuela’nın demokratik geleceğini çalma girişiminden başka bir şey olmadığı”nı söyleme yüzsüzlüğünde bulundu. İngiltere de 6 Aralık’ta yapılan seçimi “meşru” görmediğini ve seçimde çıkan sonucu kabul etmediğini kaydetti. Açıklamada, “İngiltere 2015’teki ulusal meclis sonuçlarını tanıyor. Aynı zamanda Juan Guadio’yu Venezuela’nın geçici anayasal başkanı olarak kabul ediyoruz” denildi. 

Batının emperyalist devletleri Venezuela’ya karşı açık bir savaş başlatmalarına rağmen Maduro hala hayal dünyasında geziniyor. Seçim günü Twitter hesabından paylaştığı bir videoda, “Yeni bir Millet Meclisimiz var, büyük ve devasa bir zafer kazandık. … Şimdi muhalefetin Joseph Biden yönetimindeki yeni ABD yönetimine ‘tüm yaptırımları kaldırması’ için ‘tek ses ile’ seslenmesi gerekiyor” diyebiliyor. Bu anlayış aşılmadığı sürece Venezuela halkı bedeller ödemeye devam edecektir.