Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), "Eylül Ayı Gazetecilere Yönelik Hak İhlalleri Raporu"nu yayınladı. Raporda gazetecilere dönük ihlallerinin Eylül ayında da sürdüğü raporda artan devlet terörüne ilişkin şu ifadeler kullanıldı:
"Gazeteciler 'Neden haber yaptın' gerekçesiyle yargı kıskacına alındı, birçok kez sahada polis ve asker engeliyle karşı karşıya kaldı. Colemêrg'de fuhuş ve uyuşturucuya karşı haberi nedeniyle hedef alınan ve evi basılan JINNEWS muhabiri Rabia Önver'e dönük uygulamalar, Eylül ayında gazetecilere dönük baskıların en bariz örneği oldu. Önver, Colemêrg'de neredeyse herkesin bildiği, ama konuşmaktan çekindiği bir gerçeği ortaya çıkardı. Ancak gençlerin fuhuş ve uyuşturucuya sürükleyenler yerine Önver'in evine baskın düzenlendi. Soruşturmayı yürüten savcı, adliyeye giden Önver'in ifadesini dahi almadı. Bu durum, yargının keyfiliğini ve gazetecilere dönük nasıl bir sopaya dönüştürüldüğünün en somut halidir."
AKP-MHP iktidarının uyguladığı devlet terörü ise raporda şu ifadelerle yer aldı:
"Gazeteci Fırat Can Arslan, MHP'li Kars Belediyesi'nde yaşanan yolsuzluğu yazdığı için ölüm tehditlerine maruz kaldı. Gazeteci Murat Ağırel ise, yüzü maskeli bir kişinin videolu mesajı ile açık açık ölüm ile tehdit edildi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise, 'Ayağınızı denk alın, soytarı' ifadeleriyle gazetecileri tehdit etmeye devam ediyor. 8 yaşındaki Narin Güran cinayetinde katiller henüz ortaya çıkarılmazken, olay yandaş medya tarafından magazinel bir boyuta indirgendi. Yandaş medya, olayın ilk gününden itibaren bilgileri çarpıtarak, kamuoyunu yanlış yönlendirdi. Katillerin açığa çıkarılmasından sorumlu olan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya da soru soran gazetecileri, 'Sus' işaretiyle susturmaya çalıştı. Tüm bunlara karşı gerçekleri açığa çıkarmaya çalışan gazeteciler sık sık tehdit ve engellemelerle karşılaştı. Diyarbakır Valiliğini ziyaret eden bir bakanın korumaları, canlı yayında Ferit Demir'e müdahale ederek yayın yapmasını engelledi. Wan'da gazeteciler Kadir Cesur ve Ruşen Takva, haber takibi sırasında gözaltına alındı. Cesur ve Takva, 'özel güvelik bölgesine girdikleri' gerekçesiyle askerler tarafından gözaltına alındı. Gözaltına alınan iki gazeteci ardından sınır karakoluna götürülerek burada saatlerce bekletildi. Karakolda gazetecilerin makinelerine savcılık kararıyla el konuldu. Gazetecilere dönük bu tutumun halkın haber alma hakkına bir müdahale olduğunu belirtiyoruz. Gazetecilerin saatlerce karakolda bekletilmeleri ve makinelerine el konulmaları hukuki değildir, gazeteciliğe saldırıdır. Gazeteciler Melek Avcı, Ahmet Kanbal ve Medine Mamedoğlu da yaptıkları haberlerden dolayı haklarında soruşturma açıldı"
Raporda gazetecilere uygulanan devlet terörünün yanı sıra sansür uygulamaları şu ifadeler kullanıldı:
“Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) kararlarına rağmen getirilen erişim engelleri kararları korkunç bir boyuta ulaştı; adeta AKP'lileri koruma aracına dönüştü. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun hakkındaki 645 haber ve sanal medya paylaşımı, kişilik hakları ihlali gerekçesiyle İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliği’nin 12 Eylül 2024 tarihli ve 2024/8772 sayılı kararıyla erişime engellendi. Erişim engeli ile de yetinmeyen Altun’un boğazdaki yalısının kaçak olduğu gerekçesiyle İBB ekiplerince yıkıldığı ve evine dört maaş girdiği iddialarıyla ilgili 396'sı entry, 5'i de başlık olmak üzere 401 Ekşi Sözlük içeriği de erişime engellendi. Bu durum Hitlerin Almanyası’nda Gobbels’in pratiklerinde de görülmemiştir.”