Bütün dünyanın koronavirüs salgınıyla meşgul olduğu bir dönemde, ABD Venezuela’da “kelle avcılığı” hevesiyle sahne almaya çalışıyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın petrolü çok sevdiğini, bizzat kendisinin açıklamaları üzerinden bütün dünya biliyor. Malum, Venezuela’da da çok petrol var. Venezuela Cumhurbaşkanı Nicolás Maduro ise bu petrolü vermeye yanaşmıyor. Trump da “madem vermiyor, ben almasını bilirim” diyerek işe koyuluyor ve Nicolás Maduro’nun kellesini ihaleye çıkarıyor.
Trump, kurmaylarıyla 26 Mart’ta kameraların karşısına geçerek, mafyavari bir tarzda Venezuela Cumhurbaşkanı Nicolás Maduro’nun başına 15 milyon dolar ödül koyduklarını duyurdu. Maduro’nun yanı sıra diğer hükümet üyelerinin başına da milyonlarca dolar ödül konulduğu belirtildi aynı basın açıklamasında. Bu “kelle avı ihalesi”ne gerekçe olarak da Maduro ve kabinesinin uyuşturucu ticaretine karıştığı iddiası öne sürüldü.
Trump’ın basın açıklamasıyla aynı gün, ABD Başsavcısı William Barr da Venezuela hükümetini eski Kolombiyalı Gerilla Örgütü FARC’la birlikte çalışmak ve Orta Amerika üzerinden Amerika’ya kokain kaçakçılığı yapmakla itham edip, ABD’nin, Maduro’nun başına 15 milyon dolar ödül koymasının yerinde olduğunu belirtti.
Gel gelelim ABD Venezuela’da birlikte iş tuttuğu, kendisini Venezuela cumhurbaşkanı ilan eden ve gücü kendinden menkul Juan Guaido’nun Eylül 2019’da mafya liderleri ile fotoğrafları ortaya çıkınca tek laf etmemişti. Juan Guaido o fotoğraflarda, Orta Amerika’dan Ekvador’a, Meksika’dan Venezuela’ya geniş bir alanda uyuşturucu piyasasını elinde tutan Kolombiya kökenli Los Rastrojos adlı uyuşturucu karteli ve paramiliter mafya şebekesinin liderleri ile birlikte poz veriyordu. ABD ve diğer yardakçıları bu konuda tek laf etmezlerken, Juan Guaido pişkin bir eda ile “birçok insanla birçok yerde resim çektirdiğini”, “esas bu resimleri kimin piyasaya sürdüğünün sorgulanması gerektiğini” söyleyerek, pişkince kendini savunmaya çalışmıştı.
Bu gelişmeler karşısında insanın aklına ister istemez Hollywood’un kovboy filmleri geliyor. Söz konusu filmlerde kelle avcılığı bir “meslektir.” Kendilerine kovboy diyen haydutlardan oluşmuş çeteler, “kanunun” başlarına ödül biçtiği “kaçakları” öldürerek, “kelle”lerini Şerif’e getirir, karşılığında ödülü alırlar. Tabii bu haydutlar bazen kaçağı öldürdükten ve bazen de ödülü aldıktan sonra ödülü mümkün olduğu kadar daha az paydaşla bölüşmek için birbirlerine karşı da komplo kurarlar. Çete başı ödüle tek başına sahip olmak için yandaşlarını birbirine kırdırır. Son kalanı da kendisi öldürüp ödüle tek başına sahip olmak ister. Bazen de son kalan haydutla karşılıklı çatışmada çete başı dahil herkes ölür, ödül ortada kalır.
ABD yıllardır Venezuela’yı tekrar kendi arka bahçesine dönüştürmek için her türlü kirli-kanlı yol ve yönteme başvuruyor. Hugo Chavez döneminde bu pek kolay değildi, olmadı. Hugo Chavez’in ölümü ABD’nin ve petrolü seven başkanı Trump’ın iştahını yeniden kabartı. Venezuela’nın seçilmiş Cumhurbaşkanı Nicolás Maduro’yu devirmek için darbe girişimleri de dahil her türlü yola başvuruldu.
Bu amaçla Washington, uyuşturucu ticaretine bulaşmış Juan Guaido’yla işbirliği yapmaktan bile çekinmedi. Şimdiye kadar 50’den fazla ülke ödüle paydaş olmak için, gücü kendinden menkul “cumhurbaşkanı” Guaido’yu, “Venezuela Cumhurbaşkanı” olarak tanıdı.
Bütün dünya korona salgını ile cebelleşiyor. ABD salgının ana merkezi durumuna gelmiş bulunuyor. Baş kovboy Trump salgını 100-200 bin kayıpla atlatmayı başarı sayarken, beyler, fabrikatörler, oligarklar, bilumum tuzu kuru olanlar, canlarını karantinaya alıyorlar, alabiliyorlar. İşçi ve emekçilerin böyle bir şansı yok. Yaşamak için çalışmak zorundalar. Salgın, on binlerce işçi, emekçi ve yoksulun canına mal olmaya devam ediyorken, dolayısıyla her şeyden önce salgınla mücadelede edilmesi gerekirken, baş kovboy Trump, “Kurt dumanlı havayı sever” misali, etrafına topladığı çakal sürüsü ile birlikte Venezuela’ya yönelik alçakça planlar yapıyor, kanlı hevesler peşinde koşturuyor.