2019 yılının sonbaharına damgasını vuran Şili halk hareketi, 2020 Mart ayında ilan edilen korona pandemisi nedeniyle yavaşlasa da değişik biçimler altında kitlesel varlığını sürdürdü. Gençlik eylemlerinden grev, genel grev, sokak gösterisi, blokaj-barikat, ulusal ve bölgesel çapta gerçekleştirilen kadın genel grevlerine, pandemi yasakları döneminde balkon ve pencerelerden tencere-tava gürültüsüne kadar uzanan oldukça zengin eylem biçimleri yaratıcı bir tarzda hayata geçirildi.
Protestolar Ekim 2019’da Şili’de metro bilet fiyatlarına 4 cent zam yapılarak, 800 pesodan (1,13 dolar) 830 pesoya (1,17 dolar) yükseltilmesi ile başladı. Metro zamlarından etkilenmeyen ülkenin değişik bölgelerindeki 70 kente yayılarak hızla büyüdü. Su kaynaklarının özelleştirildiği Şili’de sağlık, eğitim ve kamu hizmetlerine yapılan fahiş zamlarla ağırlaşan yaşam koşullarına eklenen metro zammı emekçilerin öfkesini taşırdı. Mesele 4 centlik metro zammının sınırlarını aştı. Pinochet’nin halefi Concertacion (diyalog-uyum-uzlaşma) hükümetlerinin sürdürdüğü neo-liberal politikalara karşı mücadeleye dönüştü. Eylemlerde Chicago Okulu’nun “Chicago Boys” olarak bilinen neoliberal iktisatçılarına ve Milton Friedman’a gönderme yapan “Neoliberalizm Şili’de doğdu ve Şili’de ölecek!” yazan pankartlar yaygın olarak taşındı.
“Pinochet’siz” Pinochet’li yıllar
1989 yılında devlet başkanlığından çekilmek zorunda bırakılan Pinochet 1998’e kadar ordu komutanı, 2005’e kadar da ayrıcalıklı senatör olarak Concertacion hükümetlerinin üzerinde kalmaya devam etti. Genç kuşak işçi-emekçilerin başını çektiği 2006-2012 fiili grev-eylem dalgaları, Pinochet’nin “milli-resmi dokunulmazlık” statüsünü silerken, Concertacion’u (diyalog -uyum- uzlaşma), Pinochet’nin haleflerini hain ilan ederek bir kenara attı. Şili’de işçi-emekçi-genlik ve kadın hareketi yeni bir dönemin eşiğindeydi. Düzen partilerine ve kurumlarına karşı oluşan güvensizlik büyüyordu. 2010’lu yıllarda seçimlere katılım oranı yüzde 50’ye kadar düştü. İşçilerin belli bir kesimi nezdinde kötü bir sicile sahip olan Şili Komünist Partisi’nin denetimindeki Şili Sendikalar Konfederasyonu (CUT) ve düzen sendikalarına karşı güçlü bir dalga oluştu. Mücadeleler içinde, 2003-2006 döneminden itibaren, işçilerin “gerçek sendika” veya “taban sendikası” dedikleri çok sayıda bağımsız yeni yerel sendika ve sendika federasyonu doğmaya başladı. 2006’da “Penguen devrimi” olarak bilinen lise öğrencileri hareketini 2011’de üniversite öğrencilerinin büyük hareketi ve 2019’da uluslararası planda yeterince yankı yaratan büyük sokak isyanları takip etti...
1973 yılında kanlı bir askeri darbeyle yönetimi gasp eden Pinochet’yi 16 yıl sonra, 1989 yılında yönetimi bırakmak zorunda bırakan Şili halk hareketi, 1989’dan 2020’li yıllara kadar değişik evrelerden ve tuzaklardan geçerek kesintisiz olarak devam etti. Bu mücadele Pinochet anayasasının yırtılıp atılması ve yeni bir anayasasının yapılması gibi, verilen mücadelenin derinliği, genişliği ve uzun solukluluğuyla kıyas kabul etmeyecek kadar geri bir talep etrafında soluklanması oldukça anlamlıdır. Bu eşiğin nasıl ve hangi mücadele biçimleriyle aşılacağını önümüzdeki yıllar gösterecektir.
Zenginlikler de hükümetler de kapitalistlere ait
Şili’de 50-60 kadar ailenin toplam servetleri Şili GSYH’sinin yaklaşık yarısı düzeyindedir. En zengin on aile içerisinde yer alan ve 10 milyar dolardan fazla bir servet üzerinde oturan Şili’nin milyarder Devlet Başkanı Pinera, “Sınırsız güç kullanmaya hazır güçlü bir düşmanla savaştayız” diyerek, korona pandemisi vesilesiyle ertelenen anayasa yazımı ve oylaması öncesinde emekçi halk hareketine karşı çok yönlü ve vahşi bir savaş başlatacağını duyurdu. Pinera bu savaş ilanını yaparken, 1973 darbesi öncesinde Pinochet çetesinin, reformist ve uzlaşmacı Allende’nin ‘Halkın Birliği’ hükümeti ve partilerinin uzlaşmacı politikalarından aldığı cesareti bugün de kapitalist sistemin Şili Komünist Partisi gibi gönüllü bekçilerinden alıyor. Latin Amerika ve dünya devrimci hareketi için olumlu ve daha çok olumsuz olsa da derslerle dolu olan Şili deneyimi, günümüz için de oldukça anlamlı ve değerli dersleri barındırıyor.
Pinochet darbesinin zaferini kolaylaştıran reformist hayaller
Sanayi Kordonları Santiago İl Koordinasyon Komitesi’nin Pinochet askeri-faşist darbesinden sadece 6 gün önce Salvador Allende’ye yazdığı deklarasyon-mektup, uzlaşmacı reformist politikaların Pinochet faşist askeri darbesinin zaferini kolaylaştırmasını anlamak bakımından olduğu kadar bugün Şili’de ve yarın bir başka yerlerde yükselecek olan işçi-emekçi halk hareketlerini olası oportünist-uzlaşmacı ve sınıf işbirlikçisi tuzak ve tehlikelerden korumak içinde tarihi derslerle doludur. Mektupta gelmekte olan faşist askeri darbeye karşı acil bir önlem ve birlik sağlanması çağrısı yapılırken, Allende hükümetinin Komünist Partili Bakanı ise işçilerin el koyduğu 128 fabrikanın “yasal” patronlarına iade edilmesi talimatnamesini gönderiyordu. Modern revizyonist gelenekten gelen ve iliklerine kadar çürümüş Şili Komünist Partisi bugün de aynı uğursuz ve gerici rollerine devam ediyor. Şili’de yükselen emekçi halk hareketini bölüp parçalayarak, güçten düşürerek yarı yolda bırakmak için ellerinin altında bulunan sendikal araçları gerici reformist hayalleri için seferber ediyorlar.
İşçi sınıfının açığa çıkan zayıflık ve eksikliği
Şili’de 8M Kadın Hareketi, 2020 8-9 Mart tarihinde “Yaşam için Grev” başlığı altında “Yaşamın güvencesizleştirilmesine son” ve Ttam sosyal ve ekonomik eşitlik hakkı” şiarları altında 2 günlük büyük bir Kadın Genel Grevi gerçekleştirdi. Unidad Social’in diğer bileşenlerinin de destek verdiği grevde, yalnızca Santiago’nun ünlü eylem ve miting alanı İtalya meydanında yürüyüş ve miting yapan kadınların sayısı 1 milyon kişinin üzerindeydi. “Paco”lar (Carabineros, askeri-polis) yürüyüş kolu önüne ve meydana çıkan bazı sokaklara demir bariyerler kurarak ve tazyikli su ve gaz bombaları ile saldırarak kadın eylemini engellemeye çalıştılar. Çok sayıda çatışma yaşandı. Ancak polis yüzbinlerce kadının coşkun akan seli karşısında geri çekilmek zorunda kaldılar. Şili emekçilerinin eylemlerde yükselttiği genel grev çağrısının basıncı altında kalan Şili KP ve denetimindeki CUT sendikası 11 Mart saat 11.00’de “11 dakikalık” sembolik bir “genel grev” ilan ederek eylemcilerle adeta alay etti. Pinera hükümetini kurtaran CUT’u bu ihanet ve utancından, tersinden bu defada Pinera hükümeti kurtardı. 11 Mart “eyleminden” bir süre sonra, hükümet, koronavirüs planını da gözeterek asgari ücrete yüzde 25 zam yapıldığını açıkladı.
Diğer pek çok ülkede olduğu gibi asgari ücretin sefalet ücreti olduğu, işçilerin azımsanmayacak bir kesiminin de asgari ücretin altında çalıştırıldığı Şili’de bu alışıldık bir şey değildi. 5 aylık süre içinde asgari ücrete (resmi yıllık zammın yanı sıra) alınan ikinci zamdı. CUT’un yaptığı hizmetinden dolayı işçi sınıfının onu aşma eğilimini gören sermaye devletinin Pinera hükümeti, CUT’un işçileri kontrol etmek uğruna cansiperane çabalarını güçlendirmek için, sermayenin işçilerin sefaleti pahasına biriktirdiği servetten küçücük bir bölümünü diyet olarak ödedi.
8 Mart eylemlerinde, Meksika ve Arjantin kadın hareketiyle birlikte bölge çapında Şilili kadınların 1 milyon kişiyle 2 günlük genel grev yapmasına ve bu eylemlerde sendikalı sendikasız 100 binlerce kadın işçi de yer almasına karşın işçilerin sınıf olarak 1 günlük genel grev bile yapmak yerine, sendika bürokrasisinin 11 dakikalık kepazeliğine boyun eğmeleri, işçilerin sınıf olarak bağımsız hareket etme örgüt ve bilincinden ne kadar uzak olduklarını bir kez daha gösterdi. Şili halk hareketinin ileriye sıçrayarak anayasa tuzağından kurtulması işçi sınıfının bu eksikliğinin hangi hız ve kapsamda tamamlanıp tamamlanamayacağına bağlıdır.
Emperyalist basının korkusu ve uyarısı
The New York Times (NYT), Şili, Lübnan ve başka ülkelerdeki kitlesel protesto eylemlerini konu edinen “Dünya genelinde halk öfkesi” başlıklı başyazısında şöyle diyordu: “Uzmanlar bir model görüyor: demokrasinin bir hayal kırıklığı olduğu, yolsuzluğun arsızca alıp yürüdüğü ve genç kuşak iki yakasını bir araya getirmeye uğraşırken bir avuç kişiden oluşan siyaset sınıfının lüks içinde yaşadığı ülkelerdeki seçkinlere karşı alışılmıştan daha yüksek sesli bir uğultu.”
Şili ve dünyadaki halk hareketleriyle oldukça ‘ilgilenen’ NYT, “Şili Ekonomik Eşitsizliğin Bedelini Öğreniyor” başlıklı bir başka başyazısında, Şili’deki “protestocuların öfkesi, gündelik yaşamın sıkıntılardan doğuyor” diye belirttikten sonra şöyle devam ediyordu:
“Şilililer, olağanüstü ekonomik uyumsuzluklara sahip bir toplumda yaşıyorlar… Santiago’daki refah inkar edilemez. ‘Sanhattan’ denilen bir finans semtinin merkezinde bulunan, Güney Amerika’nın en uzun binasının tepesinden bakıldığında, lüks apartmanlar, özel hastaneler ve özel okullarla dolu mahalleler gözün görebildiği yere kadar uzanıyor.
“Ama Santiago’daki yoksulluk da çarpıcı: ufalanan devlet hastaneleri, aşırı kalabalık okullar, başkentin varoşlarına kurulu teneke mahalleler...”
Burada Şili’nin yerine ABD, Türkiye, Lübnan; “Sanhattan” yerine de Manhattan ya da Sultanbeyli yazın, gazetenin toplumsal eşitsizliğin hakim olduğu bir ülkeye ilişkin betimlediği aynı tabloyu göreceksiniz.
Kapitalist dünyanın bu absürt gerçeklerinin farkında olan, gören ve anlayan burjuva medya durumun yıkıcılığı hakkında kapitalist sistemin egemenlerini uyarmaya devam ediyor. Bloomberg’in köşe yazarı John Authers’in, “Eğer bu Santiago’da oluyorsa, her yerde olabilir. Bu, dünyanın geri kalanının, Şili’deki kamu düzeninin ani çöküşünden alması gereken rahatsız edici bir mesajdır.” diye yazması kapitalistlere bir uyarıdır. Bu satırlar, işçi sınıfı ve sınıf devrimcileri için de bir uyarıdır. Buradan gerekli devrimci sonuçları çıkartarak eksikliklerimizi aşmanın yollarını bir an önce bulmak zorundayız.
***
Ek: Örgütlü işçilerden Salvador Allende’ye ‘acil çağrı’...
“Faşizme giden bir yolda olduğumuzdan eminiz”
Sayın Cumhurbaşkanı’na, Yoldaş Salvador Allende: Mücadele içindeki Sanayi Kordonları Bölge Koordinasyon Komitesi, Bölge Doğrudan Tedarik Kontrol Komutası ve İşçilerin Birleşik Cephesinde örgütlü işçi sınıfı olarak size yazmanın zamanı geldi. Biz yalnızca Şili’deki devrimci sürecin tasfiyesinden değil, daha da önemlisi yakın gelecekte acımasız ve cani bir faşist rejime yol açacak birtakım olaylardan dolayı endişeliyiz.
Önceleri, bizi endişelendiren husus, sosyalizme doğru ilerleyen sürecin, merkezci, reformist, burjuva demokratik bir hükümet tarafından tehlikeye atılıyor olmasıydı. Zira hükümet, kitleleri hareketsizleştirmeye çalışıyor ya da onların kendini koruma güdüsünden kaynaklanan anarşik isyan eylemlerine yönelmesine sebep oluyordu.
Fakat şimdi, en son olaylara baktığımızda, bundan artık endişelenmiyoruz. Çünkü şimdi kaçınılmaz olarak faşizme giden bir yolda olduğumuzdan eminiz. Bu nedenle, işçi sınıfının temsilcileri olarak vazgeçilmez olduğunu düşündüğümüz önlemleri sıralayacağız.
Öncelikle, yoldaş, Unidad Popular (Halkın Birliği) programının uygulanmasını istiyoruz, çünkü 1970 yılında biz bir adama oy vermedik, bir programa oy verdik.
Halk Birliği programının ilk bölümü ‘Halkın İktidarı’ başlığını taşıyor.
Programın 14. sayfasını aktarıyoruz: “Halkçı ve devrimci güçlerin birleşme sebebi, bir Cumhurbaşkanının yerine bir başkasını ya da iktidardaki bir partinin yerine bir diğerini getirmek için mücadele etmek değildir. Bu birliğin amacı, ülkedeki durumun gerektirdiği esaslı değişiklikleri gerçekleştirmek, iktidarın eski egemen gruplardan işçilere, köylülüğe ve orta sınıfın ilerici kesimlerine devredilmesini sağlamaktır… Devletin mevcut kurumlarını, gerçek iktidar işçilerin ve halkın elinde olacak şekilde dönüştürmektir.”
“Halk hükümeti, gücünü ve otoritesini esas olarak örgütlü halkın kendisine sağladığı desteğe dayandırır.”
Sayfa 15: “Yeni iktidar yapısı, kitlelerin seferberliği yoluyla, tabandan oluşturulacaktır.”
Program yeni bir anayasadan, tek meclisli sistemden, Halk Meclisinden, üyeleri Halk Meclisi tarafından atanacak bir Yüksek Mahkemeden söz etmektedir. Sayfa 24’te silahlı kuvvetlerin insanları baskı altına almak için kullanılmasının reddedileceği belirtilmektedir.
Yoldaş Allende, eğer bu ifadelerin sınıf için asgari bir program olan Halk Birliği programından alıntılar olduğunu belirtmesek, bunların Sanayi Kordonlarının ‘ultra’ diliyle yazılmış olduğu bize söylenirdi.
Ama soruyoruz: Yeni Devlet nerede? Yeni Anayasa, Tek Meclis, Halk Meclisi, Yüksek Mahkemeler?
Üç yıl geçti, Yoldaş Allende, kitlelere güvenmediniz ve şimdi biz işçiler inancımızı yitirdik…
Yoldaş Başkan, bu acil çağrıyı yapıyoruz, çünkü bunun Şili ve Latin Amerika işçi sınıfının binlerce neferinin öldürülmesinden kaçınmak için son şans olduğuna inanıyoruz…
Sanayi Kordonları İl Koordinasyon Komitesi
Şili’de Sınıf Savaşımları ve Ekim İsyanı (2005-2020), Fuat Yücel Filizler, s. 27