Kriz ve pandeminin çifte faturası işçi sınıfına ödetilmeye devam ediyor. Her süreçten kendi çıkarları için faydalanan sermayedarlar, çalışma yaşamının esnekleştirilmesine ve birikmiş fonların yağmalanmasına hız vermiş durumdalar.
Sermayenin bugünkü korucusu AKP-MHP iktidarı ise, pandemide sermayenin yüklerini hafifletmek için üzerine düşen görevi yaptı, yapmaya devam ediyor. Ekonomik paketler ve teşviklerle sermaye korunurken, kapitalistlerin üzerinden alınan yükler işçi sınıfının sırtına yüklendi. İşçi ve emekçiler iş ve gelir kaybı yaşadı. Arkası kesilmeyen, dahası pandemi fırsatçılığıyla daha da artan hayat pahalılığı yoksulluğu derinleştirdi. Kısa/ telafi çalışma ve ücretsiz izin uygulamalarıyla kriz ve pandeminin emekçi sınıfları yıkıma uğratarak yönetildiğini tüm açıklığıyla gösterdi. Bu dönemin çok açık bir şekilde gözler önüne serdiği bir başka gerçeklikse işçi, emekçi kadınların bu sorunları çok daha ağır bir şekilde yaşadığıdır.
Covid 19 pandemisinin kadınları çok fazla etkilediğini, kadına yönelik şiddetin bu süreçte daha da arttığını pek çok araştırma ortaya koyuyor. Bu araştırmalardan birini de TÜSİAD, TÜRKONFED ve Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) Türkiye ortaklığında “Covid-19’un kadın işçiler açısından etkileri” başlıklı sermaye raporu oluşturuyor. Sermaye dünyası, yaptıkları araştırma sonucu (Nisan 2020 verileri) erkeklerde 1,5 milyon, istihdam oranı erkeklere göre çok daha sınırlı olan kadınlarda ise 1,1 milyon gibi çok daha büyük bir oranda iş kaybının yaşandığını itiraf ediyor.
Ayrıca rapor; kadınların yüzde 99’unun artan ev işleri ve bakım sorumluluğu, yüzde 97’sinin uzaktan/evden çalışma ile artan iş yükü, yüzde 95’inin ise endişe, psikolojik stres ve tükenmişlikten şikayetçi olduğunu, şirketlerin Covid-19 döneminde kadınların karşılaştığı sorunlara yeterli önlem almadığını belirtiyor.
Araştırmalarıyla, Covid-19’un kendileri için bir uyanış çağrısı olduğunu söyleyen kapitalistler, iki yüzlü bir şekilde pandeminin toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açısıyla yönetilmesini, hiçbir krizden toplumun yarısını geride bırakarak çıkamayacaklarını dile getiriyorlar. Sermaye dünyasının temel bileşenleri olarak, buradan kendileri adına çıkardıkları sonuç kadın işçilere yönelik çok daha “özel politikalar” oluşturmak. Gelgelim, bu özel politikalar kadınların çalışmasının önündeki engellerin kaldırılması, çocuk/hasta/yaşlı bakımı, ev işlerinin kadınların üzerinden alınıp çözüme kavuşturulması olmayacaktır. Bilakis, geçmişten bugüne miras aldıkları sömürü geleneğinin bir sonucu olarak, kadınların yaşadığı çok yönlü sorunları istismar etmeyi ve kadın işçileri daha ucuza, daha esnek çalıştırmayı amaçlıyorlar. Ucuz işgücü haline getirdikleri kadın ordusunu yeri geldikçe işçi sınıfının tamamı için bir tehdit unsuru olarak kullanmayı hesaplıyorlar. Kapitalistler için toplumsal cinsiyet eşitsizliği göstergeleri tam da istedikleri esnek çalışmanın bir bütün olarak hakim kılınmasının bir kılıfından öte bir anlam taşınamamaktadır. Kadınlara tanıyacakları tek güvence, esnekliğin güvence altına alınması, yani güvenceli esneklik olacaktır.
Nitekim, kapitalistlerin bugün işçi sınıfına yeni torba yasalarla her türlü haktan yoksun gündelik işçilik ve güvencesiz çalışma dayatmaları, her fırsatta kıdem hakkını gasp etme çabaları bunun kanıtıdır. İşçi sınıfına kendileri için artı-değer kazandırdığı müddetçe nefes alma şansı tanıyan sermaye sınıfından, kadın işçi ve emekçilerin sorunlarına çözüm beklemek ölüden gözyaşı beklemektir. Hatırlanırsa, kiralık işçilik olan özel istihdam büroları işsizliği azaltmak bahanesiyle gündeme gelmiş, özellikle kadın işçiler üzerinden meşrulaştırılmaya çalışılmıştı. “İş ve aile” yaşamını uyumlulaştırarak kadınların gözetildiği ileri sürülmüş, genç kadın işçilerin ucuz işgücü olarak kullanılması hedeflenmişti. Anne olmaktan kaynaklı ihtiyaçlar istismar edilerek geçici iş ilişkisi kadınlar üzerinden devreye sokulmuştu.
Sermaye dünyasının açıkladığı bu yeni rapor emek sömürüsüne ne kadar ileri gidebileceklerinin yeni bir örneği oldu. Amaç, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini hafifletmek değil, artı-değer sömürüsünde kadın işçi ve emekçilere yönelik çok daha özel politikalar geliştirmektir.
İşçi sınıfına nefes alma şansı tanımayan kapitalistlerin nefes borularını kesmek için en başta fabrikalar temelinde örgütlenmeliyiz. Artı-değerin üretildiği fabrikalarda kadın erkek tüm işçiler yan yana gelerek iş yeri komitelerimizi komiteleri kurmalıyız. Kapitalist sömürüye karşı işçi ve emekçi kadınlar olarak diğer sınıf kardeşlerimizle omuz omuza verip haklarımız ve geleceğimiz için mücadeleyi büyütmeliyiz.
S. Gül