Küba denince akla Fidel, Che, kadın özgürlüğü ve devrim gelir... Kadınlar devrim öncesinde kölelik koşullarında yaşıyor, patriarkal erkek egemenliği altında ikincil bir baskı ve şiddet altında tutuluyorlardı. Kübalı kadınlar, Fidel ve Che ile birlikte devrimde büyük bir rol oynayıp, tarih yazdılar. Ülkenin ve kendilerinin kaderlerini değiştirmenin tarihini...
Küba Devrimi 5 yıl, 5 ay, 6 günde gerçekleşen, kendine özgü bir devrimdir. 26 Temmuz 1953 Moncada Kışlası isyanıyla başlar. Fidel ve Raul Castro’nun önderliğinde gerçekleşen bu isyan ağır bir yenilgiyle biter. Castro kardeşler kısa sürede yakalanır ve ağır hapis cezasına çarptırılırlar. Ancak 1955’te diktatör Fulgencio Batista’nın çıkardığı genel afla Meksika’ya sürgün edilirler. Castro ve Raul sürgünde örgütlenmelerini ve hazırlıklarını tamamlarlar ve Kasım 1956 yılında Granma yatıyla Küba’ya dönerler. Diktatör Fulgencio Batista’nın 1 Ocak 1959 tarihinde Dominik Cumhuriyeti’ne kaçışıyla devrim zafere ulaşır. Küba’da, Amerika’nın burnunun dibinde sosyalist Küba Cumhuriyeti ilan edilir.
Aynı zamanda Kübalı kadınların muazzam emeğinin ve mücadelesinin de bir ürünü olan Küba Devrimi, her devrim gibi büyük acılar ve ağır bedeller üzerinde yükseldi. Devrim, köleciliğin ağır koşullarına mahkum edilen, erkek egemen kültürle çifte sömürü ve baskıyı yaşayan kadınların yeniden doğduğu bir milat olmuştur.
Amerikalı bilim insanı, yazar, aktivist, fotografçı Margaret Randall devrimden 10 yıl sonra Küba’ya çalışmaya gider. Kübalı kadınların devrim öncesi ve sonrasındaki durumunu merak etmektedir. Randall, üyesi olduğu Kitap Enstitüsü’ne devrimci süreçte kadınlar üzerine bir araştırma yapmak istediğini söyler. Aldığı olumlu cevap üzerine işe koyulur ve çalışma neticesinde “Devrimden Yirmi Yıl Sonra Kübalı Kadınlar” eseri ortaya çıkar.
Küba’yı baştan başa uçakla, otobüsle, ciple dolaşır. Kırsal bölgelerde at sırtındadır. Tarlalarda, fabrikalarda ve okullarda kadınlarla görüşmeler yaparak, kadınlardaki muazzam değişime tanıklık eder. Devrimin 20. yılında kadınların kurtuluş sürecinde yaşanan derinleşmenin şaşırtıcı olduğunu gözlemleyen Randall, Ağustos 1978’de Amerika’da Mt. Holyoke College’de toplanan 4. Berkshire Kadın Tarihi Konferansı’na, “Sosyalizm Kadınları Kurtarır mı?” adlı bir çalışmaya davet edilir. 17 yıllık bir Küba birikimiyle bu etkinliğe katılan ve daha birçok etkinlikle devam eden bu süreçte Randall, Kübalı kadınlardaki muazzam değişimi somut gözlemleriyle Amerikalılara aktarır.
Margaret Randall, gözlemlerinden hareketle, “Gerçek şu ki, kadınların kurtuluşu ne heves ne de yanılsamadır, tarihsel gündemde yer alan bir ileri adımdır” diyerek, mücadelenin ve devrimin kadınların yaşamında yaratmış olduğu sosyal değişime işaret eder. Yazdığı kitapta Randall, “Küba’ya gelirseniz, ülkelerini tiranlıktan kurtarmada önemli rol oynamış kadınlarla tanışabilirsiniz. Yirmi yıldır eşit işe eşit ücret alan, eğitim olanaklarına sahip, kendi bedenleri üstünde söz sahibi olan kadınlarla konuşabilirsiniz, böyle kadınlar öyle fazladır ki, artık bu konu gündemden kalkmıştır” demekten kendini alamıyor.
“Ayaklanma Döneminde Kanlar - Biraz Tarih”
Devrim sürecince Devrimci Genelkurmay’a bağlı ilk isyancılar arasında yer alan Celia Sanchez, devrimden sonra Küba Komünist Partisi Merkez Komitesi ve Bakanlar Kurulu üyesidir. Devrim öncesi yeraltı örgütlenmesinin başkanlarından olan Vilma Espin, Merkez Komite ve Devlet Konseyi üyeliklerinin yanı sıra Kübalı Kadınlar Federasyonu Başkanı’dır. Yine Moncada Kışlası baskınında yer alan Haydee Santamaria ve Melba Hernandez ise üst düzey görevlerde yer alırlar. Santamaria, hem Merkez Komitesi ve Devlet Konsey üyesidir hem de Casa de las Americas Kültür Enstitüsü Müdürüdır. Hernandez ise, Küba’nın Vietnam Büyükelçiliği görevine atanmıştır.
Kadınların bu zaferi elbette ki kendi mücadelelerinin bir sonucu idi. Zira devrimde binlerce Kübalı isimsiz kadının emeği ve alınteri vardır. Savaşta militan olan kadın, savaşın arka cephesinin de omuzlayıcı gücü olmuştur. Gerilla için üniforma dikmiş, devrimci propaganda çalışmalarında bilfiil yer almış, kentlerde yapılan sabotaj ve eylemlerin aktif bir militanı olmuş, gerillaya silah taşımış, kuryelik etmiştir. Her yönüyle militan bir kadın mücadelesidir söz konusu olan.
Mücadelenin belli bir ivme kazandığı devrim öncesi yıllarda kadınlar bir araya gelip erkek kardeşleriyle eşit koşullarda savaşma hakkı talep etmişlerdir. Castro, kadınların istemlerini de göz önüne alarak ön cephelerde savaşan kadın yoldaşlarından teşekkül olan Mariana Grajales Müfrezesi’nin kurulmasını istemiştir. Kadınların istemi ve Castro’nun destekleyiciliği bir gerçekliği açığa çıkardı. Erkek gerillalar kadınların özgün örgütlülüğüne gerici erkek düşünceyle karşı çıkıyordu. “Kan görünce bayılan kadınlar”, “Öldürmek için yumuşak kadınlar”, “Kadının annelik içgüdüleri” vb. eril söylemler, Randall’ın deyimiyle, “bütün Nuh Nebi’den kalma düşünceler bu tartışmalarda su yüzüne çıktı; modern Küba uygulamasında kadınların tam katılımına yönelik bilinen ilk ideolojik tartışmaydı.”
Bu eril mesnetsiz söylemlere taviz vermeyen Castro, kadın müfrezesini cepheye götürmekle bu gerici tutumu sürdüren Binbaşı Eddy Sunol’u görevlendirdi. Tarih Eylül 1959’u gösteriyordu. İki ay sonra, Kasım’da Sunol, “yeni askerlerinin cesaret ve dakikliğini övüyordu. Mariana’lar düşman Yeni Yıl Arifesi’nde teslim olmadan önce yirmi dolayında önemli çarpışmaya katıldı. Ve sonra saflarını genişleterek, barış zamanı askeri görevler aldı. Bugün Küba ordusunda binlerce kadın var. İlk Marianalar’dan olan Thelma Bornot binbaşı rütbesine yükseldi.”
Mücadele içerisinde kadınların karşı karşıya kaldığı eril kültür yaklaşımları sosyalist kültür yaklaşımıyla ve kadınların tavizsiz mücadelesiyle kırılmaya çalışıldı. Randall savaş bitiminde bu anlayışın Kübalı erkek ve kadınlarda yeniden zuhur ettiğine dikkat çekiyor: “Savaş sona erince Kübalı erkek ve kadınlar, ‘artık özveri zamanı bitti, kadınlar evlerine dönebilir’” düşüncesine dönüyorlar.
Tabii bu istemler artık devrimin yarattığı yeni koşullarda hükümsüz kalıyordu. Ne erkek eski erkek ne de kadın eski kadın olacaktı. Devrimci hükümet ağır toplumsal ve sosyal yıkımı devralmıştı. “Devrim 194.000 dolayında bir kadın işgücü devraldı. Ve bu kadınların yüzde 70’i hizmetçi olarak çalışıyor, uzun çalışma saatlerine, kötü koşullara ve ek ücret olmamasına karşılık komik bir ücret alıyordu. 700 bin erkeğin işi vardı, 300 bin erkek işsizdi, bu da kadınların işgücüne katma planlarını olanaksız kılıyordu.” Devrim mücadelesinin öznesi olan kadınlar karşı karşıya kaldıkları sorunlar karşısında devrimci ısrarını sürdürdüler. Öncü devrimci kadınların ön ayak olmasıyla, geçmişte farklı ideolojileri olan kadınların da içerisinde yer aldığı Kübalı Kadınlar Federasyon’u (FMC) 23 Ağustos 1960’ta kuruldu.
FMC kadınlara yönelik birçok adım attı: “Hizmetçilere yönelik okullar kurdu ve bedenlerini satanların yeniden eğitimi, köylü kadınlar için okullar ve giyim akademileri planlarıyla uğraştı.” Sosyalist bir anlayışla kadınları yeniden eğitmeyi hedefleyen FMC, yeni beceriler elde etmeleri için onları “çok korunaklı” ev atmosferlerinden kurtarmak istiyordu. Erkeklerin işsizlik oranındaki fazlalığı göz önüne alan FMC ilk yıllarda kadınların işgücü pazarına girmelerinden çok “ev kadınlarını yeni disiplin ve çalışma alışkanlıklarının geliştirilebileceği gönüllü işlere katmaya çalıştı.” Devrimden sonraki 10 yılda kadının üretimdeki yeri yüzde 24’e yükselmişti, ancak farklı çalışma sahaları yoktu. Geliştirilecek üretim sahalarında ise teknik eğitim ve beceriye sahip kalifiye işçilere ihtiyaç olacaktı. Kadınların işgücüne katılımını özendiren FMC, “daha fazla kadının daha teknik ve iyi ücretli işler için rekabet edebilmesini sağlamak üzere özel hazırlık kursları da geliştiriyordu.”
Devrimin zaferinin ardından kısa zaman içerisinde, “Küba üniversitelerinden, yeni doktorların yarısı, yeni mühendislerin üçte biri ve yeni mimarların yüzde 40’ı oranında kadın mezun oldu.” On binlerce kadının yazgısını değiştiren devrimden önce “kadının adı yoktu.” Küba toplumunun okuma yazma bilmeyen yetişkin çoğunluğun yarısından fazlası kadındı. Kırsal alanlarda okuma bilenlerin sayısı parmakla sayılacak kadardı adeta. FMC 1961’de adayı baştanbaşa tarayarak bir eğitim seferberliği başlattı ve cehalete bir neşter vurdu: “Büyük okuryazarlık ‘ordu’sundaki yüz bin gönüllünün yüzde 56’sı genç kızlardı. (…) 10 ila 18 yaş arasındaki 56.000 kız kırsal bölgelere gitti, 1961 kırsal Küba’sının zor koşullarında çalıştı; okuryazarlık kampanyasını ırza geçme ve öldürme sinyali olarak alan CIA destekli karşıdevrimci haydutlardan gelen tehlikeleri erkek kardeşleriyle birlikte yaşadı ve okuma yazma öğretirken ağır işçi yoksullarla kurdukları ilişkiler yüzünden büyük çapta proleterleşti.”
Devrimle birlikte “O günlerde hizmetçiler banka memuru oluyordu. Fahişeler çevirmen ve sekreter oluyorlardı. Yedi çocuklu, adını otuz beş yaşında öğrenen kadınlar devlet çiftliklerinde yönetici, fabrikalarda üretim şefi ve kitle örgütleriyle seçkin siyasal örgütlerde lider oluyorlardı. Kadınlar okulları, hastaneleri, kültür kurumlarını yönetti, spor ve sanat alanlarında öne çıkmaya başladı. Kadılar hükümet organlarında ve partide önemli karar-verici konumlara geldi.”
Devrimden sonra çıkarılan Küba iş yasalarında kadınların özgürleşmesi önündeki tüm engellerin kaldırılmasına dönük adımlar atıldı hep. 1979 yılı rakamlarına bakınca “işgücünün yüzde 30’unun ve yerel düzeyde sendika liderlerinin yüzde 37’sinin kadın olduğu” görülmektedir. Aralık 1978’de gerçekleştirilen 14. Küba Merkezi Sendikalı İşçiler Birliği (CTC) kongresinde seçilen Ulusal Sendika Konseyi’nin yürütme organının üç kadın üyesinden biri olan Rosario Fernandez kongreden dört ay, devrimden 20 yıl sonra kadınların kat ettiği yolu şöyle özetliyor:
“Kadınlar işgücü içinde kaldıkça iniş ve çıkışlar olacaktır, fakat şu an en yüksek orana ulaştık (%95). Kadınların çalışabilmesi için bütün maddi koşulları hazırlamak zorundayız; gündüz çocuk bakım merkezleri, okul yemek programları, işçilerin akşam yemeği için odalar, çamaşır ve kuru temizleme hizmetleri, bazı malların çalışan kadınlara öncelikli dağılımı vb. Eski erkek şovenizminden kaynaklanan tavırlara karşı da savaşmak zorundayız. Maddi olanakları yaygınlaştırıp geliştirdiğimiz, eski önyargıları silip süpürdüğümüz takdirde yüzde 30 artış olacaktır. İşgücüne katılan kadınlar, kaynaşma, eylem birliği ve olgunluk açılarından yarar sağlayan işçi hareketine büyük bir katkıda bulunmuştur. Kadınlar sendikada da layık oldukları prestije kavuşmuşlardır.”
Bugün devrimin 61. yılındayız. Artık devrimin birçok kadrosu hayata gözlerini yumdu. Küba ABD ambargosuna, kapitalist-emperyalist kuşatmaya direniyor. Kadın mücadelesi kesintisiz devam ediyor. Bugün Küba’da 14 yaşından büyük kadınların yüzde 89’u Küba Kadın Federasyonu’nun üyesidir. Her on kadından 9’unun örgütlü olduğu Küba’da, FMC’nin sayısız plan ve programı sonucunda kadınların işgücüne katılımı yüzde 60 oranına yükselmiştir. Bu istatistiklere baktığımızda Küba’da kadın mücadelesinin kadını nasıl toplumsal yaşamın merkezine taşıdığını ve kadının emeğini nasılı görünür kıldığını görüyoruz.
Bugün Küba’da, “Öğretmen, öğretim üyesi ve bilim insanlarının yüzde 81,9’u kadın. Hekimlerin yüzde 60,2’si, sağlık sektöründe çalışanların yüzde 78,5’i kadın. Sağlık alanında enternasyonal görevlerde bulunanların yüzde 64,2’si kadın. Hakim ve savcıların yüzde 70’ten fazlası kadın. Teknik personelin yüzde 36,7’si, mühendislerin yüzde 31’i kadın. Kooperatiflerin iktisadi denetiminde yer alan kadınların oranı yüzde 59, yönetiminde yer alan kadınların oranı yüzde 64. Turizm alanında çalışanların yüzde 40,4’ü kadın. Kız çocuklarının temel eğitime katılma oranı yüzde 99. Üniversite mezunlarının yüzde 63,6’sı kadın. Ekonomide istihdam edilen kadınların yüzde 74,37’si yüksek öğrenim mezunu (bu oran erkekler arasında yüzde 55,6). Teknik meslek sahiplerinin yüzde 66’sı kadınlardan oluşuyor (bu oran ABD’de yüzde 47,9). Halk İktidarı Ulusal Meclisi içindeki milletvekillerinin yüzde 48,8’i kadın. (Bu oran dünya ortalamasında yüzde 20, sadece 33 ülkenin parlamentosunda kadın oranı yüzde 30 ve üzeri. Küba’da milletvekillerinin maaş almadığını da belirtelim). Devlet Konseyi üyelerinin yüzde 41,9’u kadın. Halk İktidarı Vilayet Meclisi Başkanları’nın yüzde 66,6’sı kadın. Küba Komünist Partisi Merkez Komite Üyelerinin yüzde 41,7’si kadın. Küba Gençlik Birliği kadrolarının yüzde 52,1’i kadın. Devrimi Savunma Komiteleri adlı mahalle komitelerinin üyelerinin yüzde 64,4’ü kadın. Küba Merkez Sendikası üyelerinin yüzde 57’si kadın. Küçük Tarım Çiftlikleri Ulusal Birliği üyelerinin yüzde 41’i kadın.”
Son sözü Celia Sanchez Manduley’a bırakıyoruz. Küba Devrimi’nin başından beri içinde yer alan, Che Guevara ve Fidel Castro öncülüğünde yürütülen 26 Temmuz Hareketi’nin ilk kadın gerillası olan ve kadının askerileşmesinde büyük rol oynayan Manduley profesyonel mücadeleye atılırken, 26 Eylül 1957’de babasına bıraktığı mektupta şöyle demektedir:
“Her gün Küba’nın bu devrime ne kadar ihtiyaç duyduğunu görüyorum. Devrimci bir bilinç yarattık ve bunu başardık. Bütün korkular artık tarihtedir ve şimdi insanlar kendi duygularının gerçek hislerine sahipler ve devrim her şeyden öte.”
Kaynaklar
- Margaret Randall, Devrimden Yirmi Yıl Sonra Kübalı Kadınlar, Bibliotek Yay., Mart 1988, s.7-19.
- www.kubadostluk.org/fidelin-kubasi-kadinlarin-yasadigi-bir-ulke